Doğanın küçücük bir öğesidir insan nesli.
Kuşkusuz, genleriyle getirdiği farklı özellikleri ve yetenekleriyle başından
büyük işler başarmaktadır.
Bu kalıtımsal değerleri, çağcıl verilerle güçlendirerek kullanma atılımına da cesaret ya da “ Özgüven” diyoruz.
Bu sürecin yıllar boyu gelişerek yinelenmesi, yaşam dediğimiz zaman dizge-sini oluşturur.
Ancak bu sürece, beynin kendi çabasıyla ürettikleri yeni bir anlam katmışsa,
özgüven de güç kazanır; yeni atılımlara hazırlanır.
Bunun yerine süreci “ Alınyazısı”, “ Kader” “ Kısmet” gibi hayali kavramlarla beslemeye çalışmak; özgüveni ve üretkenliği engellediği gibi; yılgınlaşma psi- kolojisini de güçlendirdiği bilinmektedir.
Nedeni ve niçini anlatılmadan yapılan her yönlendirme etkinliği, özgüven gelişimini engelleyicidir. Gelenek, göreneklerden gelen ve dinsel içerikli “
Terbiye” anlayışı, çocukta ciddi özgüven yıkımına neden olmaktadır.
Hatta tüm yönetimler, özgüveni verimli şekilde kullanma eğitimi yerine;
onun gücünü kırmayı ya da kurallarla sınırlamayı yeğlemişlerdir. Çünkü özgü- ven örgütlenmesi devrimci atılımın can damarıdır.
***
Ancak yansız bir güçtür özgüven.
Ona göre yapılacak işin yararlı ya da zararlı olması hiç fark etmez.
O nedenle, özgüven duygusunun güçlendirilmesi ve yararlı işlere yönlendi-
rilmesi, son derecede önemli bir konudur.
Eğitim- Öğretim Sisteminin baş sorumluluğudur bu.
“ Cahil cesur olur/olmaz”, onunki bir kör dövüşüdür.
becerisini kazandırırken; bireye “ İnsan Hak ve Özgürlükleri” kapsamında
“ Yurttaşlık Bilinci”ni de özümletmeye çalışır.
sağlayacak atılım gücü “Özgüven”dir.
Çünkü özgüven, insan beyninin özgürlük fonksiyonudur.
Çünkü özgür olmayan üretemez.
O nedenle “ Laiklik İlkesi” özgüvenin zincirlerden kurtuluş mücadelesinin adıdır ve başarısıdır.
Yani “ Özgüven”, programlara adı konulmamış ciddi bir dersin adıdır.
Köy Enstitüleri Eğitim Sisteminde ana eksenlerden birisiydi o.
Köy Enstitülerinde tarım işlerinden, spor etkinliklerine kadar her çalışmanın sonunda mutlaka değerlendirme yapılırdı. Bu değerlendirmelerde:
1-Değerlendirme yapabilme düzeyi gelişirdi. Çünkü bilmeyen sağlıklı değer-
lendirme yapamazdı.
den başka bir anlam taşımazdı.
özgüvenin en güçlü tetikleyicisi olurdu.
O özgüven ki yeni başarıları yaratacak atılım gücüne kaynak olacaktır.
***
Anımsanacağı gibi, Köy Enstitülerinin “ Haftalık Değerlendirme Toplantıları”
olurdu. Bu toplantılar adeta hesap sorma ve hesap verme toplantılarıydı. Okul yönetiminden, öğrenciye, işçiye kadar herkesin söz hakkı vardı.
Okulu nöbet sistemiyle birlikte yönettiğimiz için, aynı zamanda kendi kendi-
mizi değerlendirmiş oluyorduk:
Bu değerlendirme etkinlikleri “ eleştiri ve öneri” bütünselliğini kavratan ve
düşünceyi ortaya koyarak “ Özgüven”i güçlendiren birer ders idiler.
***
Köy Enstitülerinde özgüvene bu denli önem verilmesinin nedeni ne idi?
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, vakit geçirmeden gerçekleştirmek istediği amaçları vardı. Nelerdi bunlar?:
Kuşkusuz bu amaçları gerçekleştirebilmek için, toplumu yoğun bir eğitimden geçirmek gerekiyordu.
Bu eğitim, pozitif bilim ve teknoloji kültürünü ulusal değerlerle kaynaştırıp,
topluma yansıtacak öncülerle sağlanabilirdi.
Bu atılımı gerçekleştirecek aydınlar ordusunun ana eksenini kuşkusuz öğret-
menler oluşturabilirdi.
Öyleyse, o öğretmenler ordusunu acilen yaratmak gerekiyordu.
Ama bu öğretmen hem öğretici, hem eğitici, hem de planlayıp uygulayıcı olmalıydı.
Yani öyle bir lider ki uzaktan talimat vermekle yetinmeyip, bizzat üretimin
İçinde “ Yaparak- Yaşayarak” öncülük edebilecek biri olmalıydı.
İşte özgüven bunun için önemliydi.
Köy Enstitülerinin özgüven yaratma mücadelesini yaşamsal sayması bunun içindi.
Çünkü özgüven örgütlenmesi devrim demekti.