Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!

Tarih: 09.10.2019 12:57

ALGILAR OLGULAR

Facebook Twitter Linked-in

 

 

 Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran ve dolandıran kimseye “şarlatan” denir. Tarihin gördüğü ve yetiştirdiği en meşhur şarlatan Hitler’dir. Bir benzerini yetiştirmek de bize nasip oldu sanırım.

 

Özellikle siyaset alanında, gerçekten bilgili, nitelikli, birikimli kimselerin geride durup sorumluluk üstlenmemeleri halinde “şarlatanların” öne çıkacağı bir gerçektir. “Şarlatanlar” olguların üstünü örtüp, algıları öne çıkararak kandırırlar büyük kalabalıkları.

 

İçeride “Yahudi düşmanlığı” algısı üzerine bir siyasi dil geliştiren siyasi ekibin, dışarıda “Yahudi çıkarlarına hizmet eden politikalar geliştirmesi” buna örnektir. Aynı şekilde iç kamuoyuna, söylevlerle “Amerikan karşıtlığı” pompalarken, tüm uygulamalarında “Amerikan çıkarlarına hizmet eden politikalar uygulamak” da yaşanan gerçeklerimizdendir.

 

Geçen hafta Haber Türk TV’de Fatih Altaylı’nın programına çıkan İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘la ilgili bir soruya verdiği yanıtta: “Amerika’ya yüksek sesle bağırdığına bakılırsa yine Amerikalılara hizmet edecek, demektir. Bugüne kadar hep böyle oldu, kimlere en çok bağırdı ise onlara hizmet etti,” demişti.

 

Geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak, ucunda biraz ‘falcılık’, daha entel deyimle ‘fortune teller’ lik barındırdığı için tahmin içeren yazılar yazmaktan genelde imtina etmişimdir. Ama bugünlerde öyle bir konu var ki önümüzde, düşünmemek mümkün değil! Seksen iki milyonun tamamını ilgilendiren kafamdaki karmaşayı, okurlarımla paylaşmak istedim.

 

“Arap Baharı” başlamadan önce Suriye nüfusunun yok denilecek miktarını oluşturan, Haseke ve Afrin’de yaşayan ve çoğunluğuna Suriye Devleti tarafından kimlik dahi verilmemiş, haymatlos statüsünde yaşayan Suriye’nin Kürtleri (Kurmanç ve Goran) bugün Anadolu’dan, Kuzey Irak ve İran’dan gelenlerle birlikte oluşturdukları ideolojik olarak Marksist ama Amerikan maşası terör örgütü PYD/YPG çatısı altında, Suriye topraklarının üçte birini işgal etmektedirler.

 

Bu yapı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birliği, bütünlüğü anlamında gelecek vadede tehlike oluşturmaktadır. Tehlikeyi kavrayabilmek için K.C.K. harflerinden oluşan örgütün (Koma Civakên Kurdistan - Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) ne olduğunu, ne amaçladığını da bilmesi gerekir okuyucunun.

 

“KCK Sözleşmesi” bu örgütün anayasasıdır. PKK, PYD, YPG, PJAK hatta HDP gibi bütün örgüt ve kuruluşlar bu anayasaya bağlıdır. KCK Örgütü’nü Abdullah Öcalan 21 Mart 2005'te İmralı'da hapis cezasını çekerken kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten Ak Parti iktidarı işte bu KCK'yı kuran ve onun başı olan Öcalan ile görüşmeler yapmış, onun mesajlarını taraftarlarına iletmesine aracı olmuştur. Öcalan’ın örgütün başı olarak sözleşmedeki unvanı Rêberê (Önderlik)'dir.

 

HDP milletvekilleri,  Ak Parti iktidarının ve bizzat RTE’nin bilgisi altında ve özel izniyle Öcalan'dan aldıkları mesajları Kandil'e götürmüşler, Kandil ile İmralı arasında irtibat kurmuşlar ve adına “Çözüm Süreci” denilen iş birlikli çalışmaları yapmışlardır. Büyük Türk Milleti’nin Haziran 2015 seçimlerinde Ak Parti’yi iktidardan düşürmesi üzerine, tüm bu çalışmalar yarıda kesilerek “Çözüm Süreci” buzdolabına kaldırılmıştır.

 

Soru şu:

Ak Parti iktidarı ve iktidarın başındaki kişi, “Çözüm Süreci” hedefinden vazgeçmiş midir? Yoksa taktik olarak çalışmalara ara mı verilmiştir?

 

2019 yılı, Ak Parti iktidarının küçük ortağını yanında tutabilmek amaçlı, güya, Kuzey Suriye’de meydana gelen oluşumun ülkemizin gelecekteki birlik ve bütünlüğünü tehlikeye düşürdüğüne dair beyanları(!) ile geçti. Sonunda da ABD ile birlikte sürdürülecek çalışmalarla, sınırdan itibaren 32 km. derinlikte bir Güvenli Bölge oluşturulmasına dair mutabakat sağlandığı duyuruldu. Ne var ki halkımızın kahir çoğunluğu konunun ayrıntısı hakkında bilgi sahibi değildir.

 

Örneğin:

 

Şimdi Fırat’ın doğusundaki devletçiği güvence altına alacak “güvenli bölge” uygulaması, bu kararın nasıl verildiğini açıklamıyor mu sizce?

 

Oluşturulacak “Güvenli Bölge” bizim geleceğimize yönelik tehlike oluşturan KCK Devleti Suriye ayağının bertaraf edilmesine değil de korunmasına mı hizmet edecektir? Eğer öyleyse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’ya karşı esip gürlemelerini nasıl yorumlayacağız?

 

İçimdeki ses, bu “asıp kesmelerin” sadece iç kamuoyunu teskine, yatıştırmaya, uyutmaya yönelik olduğunu söylüyor.

 

Önümüzdeki günlerde, Türkiye’den bakışla “Amerika’ya rağmen”; gerçekte, “Amerika’nın bilgisi ve onayı ile” Fırat’ın doğusuna girilmesi, 5-10 km. derinlikli bir şerit oluşturulması; Amerikan askerlerinin güya, “Bizim askerlerle çatışmamak için,” güneye çekilmesi; böylece Recep Tayyip Erdoğan’ın “Amerika’yı çekilmeye zorlayan devlet adamı!” şeklinde iç kamuoyunda kahramanlaştırılması, sürpriz olmamalıdır.

 

“Yine algılar olguları gizleyecek, son on yedi yılda olduğu gibi, yaşanan ‘olgu’ ile sunulan ‘algı’ arasındaki farkı yine göremeyecek pek çoğumuz ve yine aldatılacağız,” demektir bu.

 

Bilelim. İfşa edelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —