Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


ANTİKACI DÜKKĂNINDAKİ İKİ ÇERÇEVE


Yağmurun sicim gibi yağdığı Aralık ayının o son pazarı üşenmeyelim, şemsiyelerimizi de alalım, ayağımıza botlarımızı geçirelim ve biraz nostalji yaşamak için aşağıda, çarşı taraflarında bir yerlerde bir ara sokakta bulunan antikacı dükkânına gidelim, diye düşündük. 

Zaten aklımıza düştüğünde o taraflarda dolaşmayı, Tepebağ, Büyüksaat, Taşköprü, Ulu Cami civarında günü birlik geziler ve keşifler yapmayı, bazen de bu antikacı dükkânına uğrayıp başka hayatların dokunduğu eşyaları tek tek incelemeyi hep çok sevmişizdir, hadi, dedik. 

Daha kapısından içeri girmeden vitrine konmuş onlarca küçük parçayla adeta kendimizden geçtik. 

Tavandan sarkıtılmış devasa avizelerin altından ilerleyip yan yana dizilmiş, tozlanmış, yılların ve hatta kim bilir hangi yaşanmışlıkların izini taşıyan koltukların, büfelerin, etajerlerin, sehpaların arasından, bunların üzerine gelişigüzel dizilmiş porselen yemek, fincan, likör takımlarını, kristal bardakları izleyerek ağır ağır yürüyorken fark ettim ilk:

Alt alta asılmış iki kocaman fotoğraf çerçevesi ve içlerine konmuş siyah beyaz fotoğraflardan iki gencecik çifte ait göz sanki bize bakıyordu. 

Bir zamanlar kullanıldıkları evlere yaşam katmış, anılarla dolu bu ortam yeterince etkileyici zaten diye düşünüyorken bir de üstüne üstlük sahipsiz kalmış o fotoğrafları orada görmek öyle dokundu ki bana, önünden hızlıca geçme gereği hissettim. Ardında yatan hikâyeyi her ne kadar merak ediyor da olsam, çok üzüleceğimi bildiğimden öğrenmekten kaçındım.

İçeride biraz bakınıp, oyalanıp, bir tur atıp diğer kapıdan çıkıyorken, öğrendin mi o fotoğrafların öyküsünü, diye mırıldanan Ali’ye bütün bu duygularımdan bahsetmeksizin ve alacağım cevabı da tahmin ederek yine de neymiş, diye sordum. 

Çöp toplayan çocuklar getirmişler. 

Bir zaman sonra da günün birinde dükkâna müşteri olarak gelen bir hanımefendi bu fotoğrafları görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış, fotoğraftaki hanımlardan birisi ablasıymış. 

Artık yapacak bir şey yoktu, içimdeki cız sesini bastırdım, tekrar içeri girip o iki çerçevenin önünde durdum, uzun uzun o siyah beyaz gözlerin içine baktım, hatta fotoğrafladım. 

Eve dönerken çok yakınım olan yaşlıca bir çiftin yıllar önce tesadüfen bir kaldırım kenarında gördüklerini ve bizlerle paylaştıklarını hatırladım. Bu karı koca Ankara’da bir sokakta geziniyorlarken tahminen kısa bir zaman önce cenaze çıktığını düşündükleri apartmanın birinin önündeki çöp kutusunun yanına bırakılan neredeyse bir torba dolusu siyah beyaz fotoğrafla karşılaşmışlar ve uğradıkları şaşkınlığı, hayal kırıklığını kelimelere dökmeye bile zorlanmışlar, bu olayı çok sonraları bizlere anlatmışlardı. 

Ancak bir anlamda iş işten geçmişti, çünkü oturup bir karar vermişler, belki de onlardan sonra da böyle bir olay yaşanmasın diye veya kimseye yük olmasınlar gerekçesiyle kendi elleriyle fazla olduğunu düşündükleri fotoğraflarını yırtıp atmışlar. 

Ne acıklı, ne hüzünlü. 

Vaktiyle yaşanılan güzel anlara ait fotoğrafların, anlamı büyük, ne bileyim hatırası olan, kıymet verilen, kıyılamayan, özenle saklanan her şeyin sizle birlikte anlamını yitirmesi, yok olması, ya da kadir kıymet bilmeyen, vefasız ellere kalması. 

Bir antikacıda rastladığımız iki çerçevenin yaşattıkları, birkaç zamandır aklımda olanlar konusunda sanki beni destekler gibiydi. 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9698,89%0,56
  • DOLAR

    32,55% 0,03
  • EURO

    34,84% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2431,37% 0,07
  • Ç. ALTIN

    4017,93% 0,00