Bayramdan her söz açıldığında, duyguları çocukluk günlerine
gitmeyen kaç insan çıkar?
Uykunun kırk kez bölündüğü bayram gecelerini yaşamamış kaç kişi?
Bayramlığını yastığın altına koyup, gece birkaç kez de yoklamayan
kaç kişi?
Nerde yaşadığını bilmediğimiz bir bayram kuşu vardı.
Bayram öncesi gelir yüreğimizde pır pır uçmaya başlardı.
Bir yere konmayan
Konduğu yerde durmayan
Ele- avuca sığmayan bir coşku kuşuydu o.
Ne açlığımız, ne susuzluğumuz gelirdi aklımıza.
Ayağı yalın başı kabağın da, yıl boyu sırtı çıplağın da bayram
türküsü aynı idi.
Tüm acılar lastik sapanda bir taş olur, fırlar giderdi uzaklara.
Sözlükler de sevmiş bayramı. Şöyle tanımlamış:
“ Ulusal ya da dinsel yönden önemli olan, kutsal sayılan ve
ulusça kutlanan günler”
Yani bayram iki türmüş:
_ Dinsel Bayramlar
_ Ulusal Bayramlar
Dinsel bayramları, Tanrının buyurduğu bayramlar olarak bilirdik.
Çok da değildi zaten: Ramazan Bayramı ( Oruç Bayramı) ve Kurban
Bayramı ( Kanrevan Bayramı)
Ulusal Bayramlarınsa dedelerimizin, babalarımızın canıyla, kanıyla
kazanılmış bayramlar olduğunu öğretmişti gittiğimiz okullar.
Köy Enstitüsü nasıl da güçlendirmişti bu duyguyu, bu anlayışı…
Emeğin kutsallığı kültürüm geliştikçe, ulusal bayramlar daha değerli,
daha “ Olmazsa olmaz” gelmiştir bana.
BAYRAMLARIMIZ VARDI ESKİDEN
Bayramlarımız vardı eskiden bizim
Gümbür gümbür
Davullu zurnalı
Gazilerimiz yürürdü en önden
Göksü madalyalı
Dökülürdük alanlara
Yediden yetmişe
Vatan sevdalı
Ulus sevdalı
Coşkun akan sel gibi
Bakmazdık balkonlardan
Öyle el gibi.
Jandarmamız vardı eskiden bizim
polis yerine
Bazen dipçik vursa da gerine gerine
Kötüsü kötüydü elbet
Unutuverirdi geldiği yeri
Anasını babasını
Diz çöktüğü yer sofrasını
Tanıdık mı gelirdi ne
Bizim oralıydı attığı sille
sövgüsü bile
Ne basınçlı suyu vardı kış ortası
ne zehirli gazı
Duymaya görsün bir marş avazı
Hele bir Mustafa Kemal adını
Eli ayağı kesilir
Gül toplardı vatan üzre
Silah tutan elleri
Sonra polisimiz oldu kent soylu
Copları lâstik
Kalkanı plastik.
İşkenceyi tanıdık ellerinde geceler boyu
Yardan, yârenden umudu kestik
Taa yedi ceddimizden beri
Sofra dostumuz acı biberi
Gaz edip saldılar üstümüze
Kıvrıla kıvrıla engerek yılan gibi
çöktü gırtlağımıza amansız düşman gibi
Dayandık ahsız- vahsız
Ağlatamadı Allahsız
Her şeye ağlamazdık biz
Sevgiye akardı gözyaşlarımız
Gayrı biberce ağlıyoruz ey dost!
Gözlerimiz dolu dolu
Böyle mi görecektin bizi
Böyle mi görecektin
Canım Anadolu?
Politikacımız vardı eskiden bizim.
Yalansız mıydı?
Haşa! Sümme haşa!
Usturuplu söylerlerdi yalanlarını
Meltem gibi hafif
Lodos kadar kıvrak
Elhak
Silip süpürse de inancımızı- maddi manevî-
Yatsıyı geçerdi mumun alevi
Onlar da ağlarlardı elbet- dertliye yoksula-
Satmazlardı her şeyi, bir pula
Dünyadan borçlu gitti çokları
Bir gemicik bile alamadı çocukları
Ol zaman geldi ki gurban
Öyle bir döndü ki devran
Ufkunu şaşırmış gibi ferman
Adresini arar oldu
Akıllara zarar oldu
Elhasılı velkelam
Anlayana bin selâm
Şeytana bin basan yalanımız var
Abdesti yalanla alanımız var…
Mehmet BABACAN