Hani bir kıvılcım kocaman bir yangın çıkarabilirmiş ya öylesine
küçük bir uyarı, nice anıları döküveriyor zihin sahnesine.
Can dostum Mehmet Yalman düştü aklıma.
Hey sevgili Mehmet’im hey!
Seni anımsamak acı vermiyor bana. Tatlı bir ürperti sarıyor yüreğimi.
Az sonra buluşacakmışız gibi.
Yaşamımda iz bırakmış arkadaşlarım dizilir senin ardına.
Yaptıklarının en unutulmazlarıyla yarışmaya başlarlar.
Bugün senden söz edeceğim Mehmet’im. Sen kenarda
meleklerle kahveni iç, ben seni içeceğim çünkü.
Neyleyim ki Mehmet Yalman anlatılması kolay olmayan,
hem de suç işlemiş bir adamdı o.
Çünkü “ İnsanlık erdemlerini sen dağıt” demişler ona,
çoğunu kendine almış bir gaspçıydı.
Böyle bir insanı anlatabilmek kolay mı?
***
Mehmet Yalman, Mersin/ Erdemli/ Kargıpınarı İlkokulu
öğretmeniydi. Ben Mersin merkezde dernek başkanıydım.
Şikayet edilmiş olduğu haberi geldi bir gün.
İl Disiplin Kurulundaki öğretmen ( İl Disiplin Kurullarında
öğretmenlerden de iki üye bulunurdu) arkadaşlara gittim.
Suçlama “ Öğrencileri kutsal değerlere karşı saygısızlığa
yönlendirdiği vs.” idi.
Köy Enstitülerinden bize kalan harika miras “ Yaparak ve
Yaşayarak Eğitim Sistemi” bazen başımıza böyle tatlı belalar
da açabiliyordu.
Yalman Hocam, Tabiat Bilgisi dersinde, bazı maddelerin
ana yapısının karbon, yani kömür olduğunu anlatmışsa da
çocuklar hayret etmişler inanamamışlar.
Örnek olarak bir ekmek parçasını yakarak, kömür olduğunu
göstermiş.
“ Vay dinsiz vay!”
“ Kutsal ekmeği yakarsın ha!”
“ Havva Anamızı canlı canlı yakmaktır o!”
“ Zerresinin üstüne basan çarpılır be!”
“ Kıyamet alametidir bu”
“ Başımıza taş yağacak”
“ Sürgün edilmesi vaciptir” demişler.
Soruşturmayı önledik.
Disiplin Kurulları’nın gericiliğe şirin görünmeye çalıştığı
çokça görülüyordu.
Olur ya bakarsın uzak bir yere sürerlerdi.
O nedenle, biz aldık arkadaşımızı. Başka bir yere naklini
sağladık. Varsın onlar sürdük desinlerdi.
Hey benim sarışın yiğidim hey!
Varsa o cennet; onun tam ortasındasın sen…
Ama sen ölmedin ki!
Senin gibiler ölür mü hiç…