ATATÜRK UYARMIŞTI
“BİR CUMHURBAŞKANI REJİMİ DEĞİŞTİREBİLİR”
“Cumhuriyet müesseselerinin bir müstebit (baskıcı/diktatör) eline geçeceğini mezarımda bile duysam millete karşı haykırmak isterim… Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek en büyük emelimdir.”
(Atatürk, 1930)
Bundan tam 96 yıl öncesi bugün, Osmanlı İmparatorluğunun 624 yıllık tarihinde insan haklarından yoksun, çağdışı mutlakıyet yönetiminin sona erdiği ve “Benim en büyük eserim Cumhuriyettir.” Diyen Atatürk’ün 29 Ekim 1933 de verdiği “Onuncu Yıl Nutku”nda, en büyük bayram olarak nitelediği “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı,” ülkemiz ve milletimiz için kutlu ve mutlu olsun!
Türkiye’de Cumhuriyete bir anda ulaşılmış değildir. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilanı, sosyal ve politik bir gelişmenin sonucudur. Cumhuriyet 29 Ekim 1923’de ilan edildikten sonra da, muhteva (öz) bakımdan demokratik bir nitelik kazanarak, modern anlamı ile değerini bulabilmek için gelişmeler göstermiştir.
Münir Hayri Egeli, Mondros Mütarekenamesinin imzasından sonra İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah Vahdettin’le yaptığı görüşmeyi ve Padişahın Mustafa Kemal Paşanın sorusu üzerine verdiği cevaba ve Mustafa Kemal Paşa'nın padişahlar hakkındaki teşhisini kitabında kısaca açıklamaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Padişahla olan konuşmasını naklettikten sonra şöyle söylemiştir:
- "O gün anladım ki padişahlar, milletlerinin kaderini değil, ancak şahıslarının huzurunu düşünürler. O gün, Türkiye’yi ancak Cumhuriyetin kurtaracağına tamamıyla iman ettim."
Atatürk 26 – 30 Ağustos 1922'de Başkomutanlık Meydan Muharebesini kazandıktan sonra 10 Eylül 1922’de İzmir’e girer. İzmir’de Latife Hanım’ın evinde Halide Edip Adıvar ile karşılaştıklarında Halide Hanım: “Paşam artık en büyük zaferi kazandık bundan böyle sizinde dinlenmeniz gerekir.” Der demez 20. Yüzyılın en büyük komutanı ve devlet adamı olan Ulu önder Atatürk “Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için vasıtadır. Gaye fikirdir. Bir fikrin istihsaline dayanmayan zafer yaşamaz. Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir gayrettir.” Konuşmasına devamla: "Benim için tek bir hedef vardır, o da Cumhuriyettir." diyordu. Bu hedefin tespitinde Mustafa Kemal Paşa'nın hem başarılı bir komutan olması hemde liderliğinin etkisi çok büyük olmuştur. Başarılı bir komutan olarak Cumhuriyetin tesisi için, harp prensiplerinin ilk ve en önemli olanı "HEDEF" prensibini çok iyi tespit etmiştir. Lider olarak ise, daha genç bir subayken Cumhuriyet rejiminin hayaliyle yaşamış, bilahare uzun yıllar bu özlemini gidermek için mücadelesini sürdürmüş ve nihayet ulusal kurtuluş mücadelesinden sonra 29 Ekim 1923'de Cumhuriyeti kurmuştur. Atatürk Cumhuriyet rejiminin en uygun devlet yönetimi olduğuna olan inancını şöyle ifade etmiştir: "Türk Milleti'nin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir."
CUMHURİYET NE DEMEKTİR?
CUMHURİYET...
Babadan oğla geçen bir saltanatın onursuzluğuna son vermek demektir.
Cumhuriyet...
Rizeli bir kaptanın oğlunu da İslamköylü bir çobanın oğlunu da bu devletin en tepesine çıkarmak demektir.
Cumhuriyet...
Kan bağına bağlı bir asalet anlayışını yerle bir etmek demektir.
Cumhuriyet...
Gerekçeli ve gerekçesiz her türlü ayrıcalıkları ayaklar altına almak demektir.
Cumhuriyet...
Asalete dayalı her türlü böbürlenmeyi ve kibri tepetaklak etmek demektir.
Hiçbir şey yapmamış olsaydın...
Sadece Cumhuriyet’i ilan etmiş olsaydın...
Bu vatan sana yine büyük bir minnet hissiyle dopdolu olurdu ey ATATÜRK.
En büyük kazanımlarından biri hayatımızı kolaylaştıran hukuk sistemidir.
Seçme seçilme hakkı kazanan kadının toplumdaki yeri Cumhuriyet’le güçlendi.
Cumhuriyet aynı zamanda bir eğitim seferberliğidir. Yeni bilginler, entelektüeller yaratmıştır.
Cumhuriyet kronik hastalıklardan kırılan Anadolu’ya sağlık sistemini getirmiştir.
ATATÜRK CUMHURİYETİ KURMAK İÇİN NASIL BİR STRATEJİ UYGULADI
Atatürk gençlik yıllarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmekte olduğunu görmüş, imparatorluk yerine ulusal egemenliğe dayalı “yeni bir devlet” kurmayı hedeflemişti. O yıllarda açıkça telaffuz edilmese de bu “yeni devlet” Cumhuriyetti.
“Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun Halil diye bağırdı. Cumhuriyet yaparız."
Mustafa Kemal, Selanik'te arkadaşları ile yaptığı sohbetlerde geleceğe ait bu gibi tasavvurlarından bahsetmiştir. Mustafa Kemal'in Bulgar Türkoloğ İvan Manalof’a Meşrutiyetten önce 1906 tarihinde Selânikte söyledikleri de dikkat çekicidir.
- "Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün, inkılâpları başaracağım. Mensup olduğum millet bana, inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır. .Din ve devlet bir; birinden ayrılmalı, şarktan benliğimiz sıyrılarak batı medeniyetine aktarmalıyız. Kadın ve erkek üzerindeki farklar silinerek yeni bir içtimai nizam kurmalıyız. Garp medeniyetine girmemize mâni olan yazıyı atar Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizle garplılara uymalıyız.”
Selanik'te, Beyaz kule karşısında askeri bir kulüpte verilen bir konferanstan sonra, Mustafa Kemal bazı arkadaşları kulüp lokantasında konuşmaya dalmışlardır. Konferansçının Atatürk hakkında konuşmaları kendisini çok duygulandırmıştır ve coşmuştur.
"İnkılâbı ikmal etmek lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben bunu yapacağım". Devamla,
"Evet, inkılâp yapacağız. Bu güne kadar yapılan inkılâp kâfi sayılmaz. Fazlasını yapacağız".
Atatürk Cumhuriyeti kurmak için tespit ettiği stratejisini iki aşamada gerçekleştirmiştir.
Bu sürecin önemli aşamaları şunlardır:
CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ?
Cumhuriyetin ilanından önce yürürlükteki anayasaya göre bakanlar kurulu (icra vekilleri heyeti) TBMM tarafından ayrı ayrı ve gizli oyla seçilmekte idi. Bu durum seçimde zorluklar çıkartıyor ve uyumlu bir kabine oluşmasını engelliyordu. Oysa içinde bulunulan koşullarda devrimleri gerçekleştirecek uyumlu bir kabineye gereksinim vardı.
Atatürk bu hukuki zorluğu yapay bir hükümet krizine dönüştürerek yıllardan beri aklında olan Cumhuriyetin ilanını gerçekleştirdi.
25 Ekim’de kabine Atatürk’ün telkini ile istifa etme kararı aldı.
27 Ekim’de başbakan Fethi Okyar ve bakanlar istifa etti. Yeni bir hükümet kurulamadı, planlanan hükümet krizi çıktı.
ARKADAŞLAR YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ
Masada, İsmet Paşa, Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp Paşa, eski kolordu kumandanı Sinop milletvekili Kemalettin Sami ve Halit paşalar, Rize milletvekili Ekrem ve Afyon milletvekili Ruşen Eşref beyler bulunuyordu.
Yemek sohbet şeklinde geçiyordu. Atatürk, orada olanlardan ülkenin genel durumu hakkında fikirlerini alıyordu. Konu ülkenin rejiminin ne olması gerektiğine geldiği zaman, herkes bu rejimin Cumhuriyet olması gerektiğinde hemfikirdi. Atatürk konuyu uzatmadan, yemeğin sonunda şöyle demişti:
“Arkadaşlar! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz."
Atatürk yemekten sonra konuklarını yolcu ederken İsmet Paşa'nın Köşk'te kalmasını istemişti. Masada iki silah arkadaşı baş başa kalmıştı. İsmet Paşa Başbakanlıktan ayrılmadan önce, bu geceyi yani 28 Ekim gecesini Salih Bozok'a şöyle anlatmıştı:
Masa da Atatürk Hazretleri ile bas başa kalmıştık. Masanın üzerinde pek çok kâğıt ve kitaplar vardı. Paşa Hazretleri eli ile kâğıtları bir kenara ittikten sonra oturduğu koltuğun arkasına dayandı ve:
O gece Atatürk ve İsmet İnönü ertesi gün Meclis’e sunulacak yasa teklifini hazırladılar.
29 Ekim’de hükümet krizi CHP grup toplantısında ve TBMM genel kurulunda tartışıldı bir sonuç alınamadı. Daha önce kararlaştırılan senaryoya göre Atatürk’e düşüncesi soruldu Atatürk bir saat izin istedi bir saatin sonunda kürsüye gelerek önceki gece İnönü ile birlikte hazırladıkları yasa teklifini sundu. Teklif oybirliği ile “Yaşasın Cumhuriyet!” sesleri ile kabul edildi.
29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunun Bazı Mevaddının Tevzihan Tadiline Dair Kanun’a göre:
Böylece hem o zamana kadar açıkça tanımlanmayan bir devlet başkanlığı makamı tanımlanmış oluyor hem de devrimleri gerçekleştirecek uyumlu bir hükümet kurulmuş oluyordu.
Aynı gün (29 Ekim) yapılan Cumhurbaşkanı seçimine 159 üye katıldı Atatürk 158 oyla Türkiye Cumhuriyet’inin ilk cumhurbaşkanı seçildi (42 yaşında idi). Çekimser bir oy Atatürk’ün kendi oyu idi.
Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçildikten sonra meclise kısaca şöyle hitap etti:
"Yüzyıllardır haksızlığa ve zulme uğrayan milletimizin son yıllarda gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış, milletimiz hakkında olumsuz görüşler ileri sürenlerin ne kadar gafil ve görünüşe aldanan insanlar olduklarını pek güzel ispat etti. Milletimiz liyakatini, yeni rejim sayesinde, uygarlık alemine daha kolaylıkla gösterecektir. Hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."
Meclis yeni devletin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı ayağı kalkarak yoğun alkışlarla selemledı.
ULU ÖNDER ATATÜRK ANLATIYOR. CUMHURİYETİ NASIL KURDU?
EFENDILER... Sırası gelmişken aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın.
OSMANLI hanedan ve saltanatının devam ettirilmesine çalışmak, elbette Türk Milleti'ne karşı en büyük kötülüğü işlemekti. Çünkü millet her türlü fedakârlığı göze alarak bağımsızlığını kazanmış olsa da, saltanat sürüp gittiği takdirde, bu istiklale kazanılmış gözü ile bakılamazdı.
ARTIK vatan ve milletle hiçbir vicdan ve fikir bağlantısı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin bağımsızlık ve haysiyetinin koruyucusu konumunda bulundurulmasına nasıl göz yumulabilirdi.
TEMEL ilke, Türk Milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
ACİZ ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de bir kenara çekilmesine yol açarlar...
HÜKÜMET kurulması konusundaki temel ilkelerim şöyledir. 1 - Hükümet kurmak zorunludur. 2- Geçici bir devlet başkanı ya da padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir. 3- Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir güç yoktur. Efendiler, bu ilkelere dayalı bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Bu, ulusal egemenlik temeline dayalı olan halk hükümetidir, Cumhuriyet'tir.
BAKANLAR Kurulu'nun her gün temelsiz birtakım nedenlerle düzenli çalışmaktan alıkonulduğunu görünce, uygun zamanını beklediğim bir düşünceyi uygulamaya sıra geldiğini anladım. Çankaya'daki yemekte 'Efendiler yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz' dedim.
EFENDİLER... Zavallı ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları, kesinlikle yeneceğimize olan inanç ve güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu tam inancımı, yüce kurulunuza, bütün ulusa ve bütün dünyaya karşı ilan ederim.
BUGÜN ulaştığımız sonuç, yüz-yıllardan beri yaşanan ulusal yıkımların yarattığı bilincin ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.
EY Türk gençliği!.. Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur...
ATATÜRK’E GÖRE. CUMHURİYET NASIL BİR YÖNETİM ŞEKLİDİR
Atatürk Cumhuriyetin anlamını kısa ve öz olarak şöyle tespit etmiştir: "Bugünkü hükümetimiz, Devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine. Kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır."
″Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlatlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar. Çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların. Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde layık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.
Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmağa hazırız.″
Atatürk bu çağdaş devlet yönetimine ulaşmak için çok ülkenin siyasi durumunu, milletin sosyal yapısını ve dünyadaki mevcut devletlerin yönetim şekillerini araştırarak en uygun olan Cumhuriyet rejimini tespit etmiştir. Bu tespiti yaptıktan sonra şu kuralı koymuştur. "Benim için tek bir hedef vardır. O da Cumhuriyettir." Bu hedefi tespit ettikten sonra amaca ulaşmak için uzun vadeli bir plan yapmıştır. Bu planda hedefi ele geçirmek üzere, devlet teşkilatının yönetimdeki aksaklıkları düzeltmek ve ulusun sosyal yapısını yeni rejime uygun hale getirmek üzere harekete geçmiştir.
LAİK CUMHURİYETİN SIRRI NEDİR?
Atatürk, çok genç yaşlarında “aklın” ve “bilimin” önemini fark etmişti. Askeri okul yıllarından itibaren Batı'da gelişen sosyalizm, materyalizm, pozitivizm gibi yeni akımları ve “milliyetçilik”, “hürriyet”, “milli egemenlik” gibi yeni düşünceleri tanımıştı. Aydınlanmacı filozofları okudukça aklın ve bilimin büyüsüne kapılmıştı.
Atatürk, binlerce yıllık insanlık tarihinden çıkardığı doğru derslerle Cumhuriyeti kurarken aslında “akla” ve “bilime” dayalı bir sistem kurmak istiyordu. Dikkatle bakılacak olursa Atatürk'ün tüm devrimlerinin aslında aklın, bilimin ve çağın zorlamasının doğal bir sonucu olduğu görülecektir.
Atatürk, bugünün bilgi, teknoloji ve uzay çağında değil, bizim için yokluk, yoksulluk, eğitimsizlik ve bilgisizlik çağında, 1924 yılında, “ilmin ve fennin dışında yol gösterici aramanın gereksizliğine” vurgu yapmıştı.
Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun öğretmenlerine aynen şunları söylemişti: “Efendiler! Dünyada her şey için; maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (doğru yolu gösterici) ilimdir, fendir. İlmin ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır.
Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini idrak etmek ve ilerlemelerini zamanında takip eylemek şarttır. Bin, iki bin, binlerce sene önceki ilim ve fen lisanının çizdiği ilkeleri şu kadar bin sene sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir…” (ATABE, C.17, s. 44) Atatürk, bundan tam 95 yıl önce, adeta bir bilim insanı duyarlılığıyla, hem “ilim” ve “fen”nin olağanüstü gücüne, hem de “ilim” ve “fen”deki çok hızlı “değişime” ve “gelişime” vurgu yapmış; “bu değişimi ve gelişimi takip etmek gerektiğini” belirtmişti.
Atatürk'ün nasıl “çağını aşmış bir deha” olduğunu anlamak için, her şeyi bir tarafa bırakıp, onun sadece bu açıklamalarına bakmak yeterlidir. Atatürk'ün bu açıklamalarından 95 yıl sonra bugün modern bilim, “en gerçek yol göstericinin” ilim ve fen olduğunu inkar edilmez biçimde kanıtlamış durumdadır.
Atatürk, söyledikleri ve yaptıkları akla ve bilime uygun olduğu için büyüktür. Atatürk, işte bu nedenle ölümsüzdür.
Laik Cumhuriyet'in sırrı da “akıl” ve “bilim”dir.
ATATÜRK TÜRK MİLLETİNİN İSTİKLALİNİ VE CUMHURİYETİ NEDEN TÜRK GEÇLİĞİNE EMANET ETTİ?
Atatürk Cumhuriyetin ebediyen yaşaması konusunda ne demişti? "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır." “BİR CUMHURBAŞKANI REJİMİ DEĞİŞTİREBİLİR” “Cumhuriyet müesseselerinin bir müstebit (baskıcı/diktatör) eline geçeceğini mezarımda bile duysam millete karşı haykırmak isterim… Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek en büyük emelimdir.” Bu veciz ifadeleriyle kendisinin vefatından sonra doğabilecek tehlikelere dikkat çekmiş ve Cumhuriyetin geleceğini güvence altına almak için özellikle Türk Gençliği'ne görev vermiştir. Gençlik her millet için önemli bir kuvvettir. Şuurlu ve sorumluluk sahibi bir gençlik o milletin umududur, geleceğinin güvencesidir. Bunun farkında olan Atatürk, Türk gençliğine hitabesini açıklayarak önemli mesajlar vermiştir. Atatürk, Gençliğe hitabe isimli konuşmasında gençliğin birinci vazifesinin Türk Milleti'nin istiklalini ve Cumhuriyet'i koruma ve kollama olduğunun altını çizmiş ve bunu ayakta kalmasının yegâne temeli saymıştır. Atatürk 20 Ekim 1927 tarihinde Meclis'te okuduğu nutukta gençliğe şöyle seslenir: "Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" diyerek Türk gençliğine bu kutsal görevi emanet etmiştir. Atatürk, Türk gençlerine verdiği bu kutsal görevi 5 Şubat 1933 günü Bursa'daki söyleminde tekrar vurgulamıştır.
BENİM ADIM CUMHURİYET
Ben özgürlüğüm,
Düşüncesi hür, vicdanı hür bireyler isterim,
Esaret barınamaz bende.
Din, dil, ırk, etnik köken etkilemez beni,
Ayırım gözetmem insanlar arasında,
Çünkü ben sosyal devletim.
Adaletim ben, hukuk devletiyim,
Yasalar karşısında herkes eşittir bende.
Ben cumhurum, halkım ben
Halk seçer, halk yönetir bende,
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Baba mirası değil, Ata emanetiyim ben,
Benim adım Cumhuriyet,
Çocuklarınızın aydınlık geleceğiyim ben.
Karanlığa, cehalete, esarete yenik düşmemek için
Tek seçenek var, sonsuza dek Cumhuriyet.
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.
Nuray Bartoschek
SONUÇ OLARAK
Sevgili gençler! Cumhuriyetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için Afganistan'ı, Irak'ı, Iran'ı, Pakistan'ı, Emirlikleri, Suudi Arabistan'ı, Suriye'yi, Mısır'ı, Libya'yı, Tunus'u, Cezayir'i, Fas'ı, Müslüman Afrika'yı düşünün. Cumhuriyetin önünde hazır bir model yoktu. Yolunu düşünerek, arayarak, deneyerek açtı. Şartlardan, ihtiyaçlardan, imkânlardan, tarihten yararlandı. Para yok, kredi yok, yetişmiş yeterli sayıda eleman, uzman yok, araç-gereç yok. Osmanlıdan borca batık bir miras kalmış. O altın kuşağın iki gücü vardı sadece: Akıl ve yurtseverlik. Bu iki güçle yola çıktılar. Mucizeler yarattılar.
SONSÖZ
SAYGIDEĞER VATANDAŞLARIM VE ASİL TÜRK GENÇLERİ!
Cumhuriyeti ve devrimlerini ilelebet yaşatmak için takip etmemiz gereken yolun rotası ve stratejisinin özü ve esası şudur:
Ulusça bilmeliyiz ki, milletimizin kurtuluşu ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması ulu önder Atatürk’ü iyi anlamakla, onun yolundan gitmekle, ilke ve devrimlerini tek rehber yapmakla mümkündür. Milletine bu kadar güzel ve hayırlı miraslar bırakan, hayata gözlerini rahatça kapayan dünyada pek az adam yetişmiş veya hiç yetişmemiştir. İşte bu nedenledir ki çağdaş Atatürk’ün Türkiye’si olmak, ilk ve tek hedefimizdir. Behemahal bu hedef mutlaka gerçekleşecektir.
Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizlere armağan eden, Yüce ulusumuza kendi kendini yönetme yetkisi veren, çağdaş Cumhuriyeti bizlere armağan eden başta ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile bu konuda emeği geçen dönemin değerli milletvekillerinin manevi huzurunda saygı ve hürmetle eğiliyoruz! Ruhları şad olsun!
KAYNAKÇA: