"ÇÜNKÜ AYRILIK DA SEVDAYA DAHİL
ÇÜNKÜ AYRILANLAR HÂLÂ SEVGİLİ" -ATTİLÂ İLHAN
ATTİLÂ İLHAN (15 Haziran 1925, Menemen-10 Ekim 2005, İstanbul)
ayrılık sevdaya dahil 3
ay ışığına batmış
karabiber ağaçIarı
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambakIar
yaseminIer unutuImuş
tedirgin güIümser
çünkü ayrıImanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrıIık da sevdaya dahiI
çünkü ayrıIanIar hâIâ sevgiIi
hiçbir ânı tek başına yaşayamazIar
her an ötekisiyIe birIikte
herşey onunIa ilgili
telâşIı karanIıkta yumuşak yarasaIar
gittikçe genişIeyen
yakıImış ot kokusu
yıIdızIar inanıImayacak bir iriIikte
yansımaIar tutmuş bütün sahiIi
çünkü ayrıImanın da vahşi bir tadı var
öyIe vahşi bir tad ki dayanıIır gibi değiI
çünkü ayrıIıkIar da sevdaya da
Çünkü ayrıIanIar hâIâ sevgiIi -ATTİLÂ İLHAN
"Şehrin sokaklarında ihanet yürüyor bu şehirlerde; tanıdık birileri ölüyor, mahkûmlar koğuşlarında sevda, özgürlük, sevgili örüyorlar gizlice, genç ayrılıklar, tutsak mutluluklar yaşanıyor... Aykırı hayatların resmi geçitinde hep bir ağızdan söylüyoruz:
"hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün"
Attilâ İlhan, çok yönlü bir sanatçı... Roman, senaryo, fıkra yazarlığı, deneme yazarlığı, eleştiri alanında usta bir yazar; ama en çok şair olarak tanınıyor.
Asım Bezirci, "Attilâ İlhan toplumcu şiirimize olduğu kadar, bireyci şiirimize de yeni boyutlar kazandırmıştır." derken, Doğan Hızlan da, "Attilâ İlhan'ın aşk şiirlerinin çok okunması, nesnel karşılık kuramını ispatlamasından kaynaklanıyor. Gerçekten de herkes onun aşk skalasında kendini etkileyen, aşkıyla özdeşleşen bir özellik bulur." diyor.
İnadına Şiir başlığı altında çok yazı yazdım Attila İlhan'la ilgili... Bir o kadar daha yazsam, onun şiirinin güzelliklerini anlatmam için yetmez.
Yaşadığımız hayat giderek daha da karmaşık bir hâl alıyor. Kalabalıkta da olsak kendimizi daha yalnız, daha mutsuz duyumsadığımız anlar gün be gün daha da artıyor; yaş ilerledikçe ve hele mevsim sonbaharsa...
“sürekli bir dalgınlıktır kuğu
buğulu bir gölde yalnızlık biriktiren
kederinden yolcuların boğulduğu
dağılan bir düşüncedir ağaç
yaprak yaprak sabahları getiren
soğuk karanlıklarda çıplak ve aç”
Dalgındır kuğu; çünkü yalnızdır… Sürekli dalgındır; çünkü mutsuzdur. Ağaç “dağılan bir düşüncedir”; sonbahardır, ağaç yalnızlığı yaşamaya başlar, bütünlük bozulmaya başlamıştır. Soğuk karanlıklarda tam anlamıyla yalnızdır artık ağaç…
Doğadaki tüm canlılar aynı kaderi paylaşır:
“Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!/ Her yıl biraz daha benimsediğim./ Ne dönüp duruyor havada kuşlar?/ Nerden çıktı bu cenaze ölen kim?/ Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar" diyor Cahit Sıtkı…
Bozulmuş bahçeler, toprağa giden cenazeler ve insanın tepesinde alıcı kuşlar gibi dönen ecel; giderek artan yalnızlık, insanın sona yaklaştığını daha bir hatırlatır. Sonbahar, ölümün ayak seslerini duyurur.
“döne döne sonbahara ulaştı yorgunluğum
uzaktan ölümün çanlarını duyuyorum
geceler uzadı sabahlar olmak bilmiyor
sürekli alacakaranlıkta hanidir ruhum” derken Attilâ İlhan, ölümü iyice duyumsamakta ve beklemektedir.
“korkunun kulak gibi çınladığı bir hicran saatinde
tehditlerle dolu bir kış doludizgin yaklaşıyor
yağmurların soğuk kanatlarında
çevremde muazzam bir baş dönmesidir âdeta şehir
münzevi bir soru işaretiyim simsiyah şemsiyemin altında.”
Şairimiz yine yalnızdır; korku içindedir. Ayrılık acısı çeker. Kış mevsimi yaklaşmaktadır; hem de doludizgin… “Yağmurların soğuk kanatları”yla yaklaşmaktadır; ölüm yağmurlarla birlikte gelmektedir. Karamsardır, “münzevi”dir; toplumsal yaşamdan uzaklaşmıştır.
“önce deniz yaşlı bir güzelliktir bulur örtünür
sonra sokak lambaları daha solgun görünür
yaprak düşer sürahi üşür
camlarda ilk yağmur damlaları
günler kısalıyor diye aldatma kendini
günler değil kısalan aslında senin ömründür.”
Attilâ İlhan doğaya bakar; ölüme yaklaşmanın ızdırabını duyar. Kendisiyle denizi özdeşleştirir. “Deniz”, “Sokak Lambaları”, “Yaprak”, “Sürahi”, “Cam”, “Yağmur” gibi doğa unsurları ve objeler; dış görüntüler “ben”in geçmişini anımsatmakta… Oysa şimdiki- hâldeki- görünüşleri yaklaşan ölümü çağrıştırmaktadır.
Sonbahar, salt ölümü çağrıştırmaz; sonbaharda yaşanan aşk maceralarını, acılarını, ayrılıkları da çağrıştırır.
“dikenin
kalbime battığı bir sonbahar günüdür
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
içini kurtlar kemirir
bence malumdur
buğulanmış camların ardında masmavi yüzün”
Attilâ İlhan bu şiirini Paris’teki izlenimlerine dayanarak yazdığını söyler. “başkasını bilmem ama, beni, ikinci dünya savaşı adamakıllı etkilemiştir. bu etkileri biraz gecikerek de olsa, eleştiriciler saptamışlardır. savaşın hemen ardından batı’ya gidişim, oralarda o bunalımlı yılları yaşamış olanları tanıyışım, kuşkusuz bu etkilerin önemli bir kaynağını oluşturuyor.” diye yazar Meraklısı İçin Notlar’da…
Şair, sevgiliden ayrıdır; onu özler, acı çeker, anılara sığınır, sevgilinin mavi gözlerini düşünür. Sevgiliyle birlikte, genel olarak, insan sevgisinin esas alındığını da söyleyebiliriz şiirin bütününü düşündüğümüzde…
gözlerimi kapasam
"gözlerimi kapasam
akşam
bir karanlığın dibinden gözlerin ağzıma bakıyorlar
ellerimi yüzümü yıldızlarla yıkıyorum
saçların boynuma sarılıyorlar"
Şiir, dört bölüme ayrılmıştır; her bölüm ‘gözlerimi kapasam’ dizesiyle başlamıştır.
Orhan Veli “İstanbul’u dinliyorum/Gözlerim kapalı” derken, Attilâ İlhan da “gözlerimi kapasam/ akşam” diyor.
“Akşam” sözcüğü de Ahmet Haşim’i çağrıştırmakta. Attilâ İlhan’ın akşam imgesi, bizi bir akşam atmosferine taşımakta...
“Gün bitti. Ağaçta neş’e söndü.”
Çünkü güneş, “Şu bakır zirvelerin ardından/Bir süvari geliyor kan rengi” dizelerindeki gibi yavaş yavaş ufuklarda sönüyor. Ortalıktan el ayak çekiliyor. Gece karanlığı inmek üzere... Sevgilinin gözleri karanlığın dibinden bakıyorlar.
kimi sevsem sensin
"kimi sevsem sensin/ hayret
sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
kimi sevsem sensin/ hayret
senden nedense vazgeçilemiyor"
"böyle bir sevmek" şiirinde, "ne kadınlar sevdim zaten yoktular" derken bu şiirinde "kimi sevsem sensin/ hayret" diyor.
Attilâ İlhan'ın şiirlerinde yaşadığı bazı aşklar "imkânsız aşklar" dır. Birçok kişi yaşamıştır, "imkânsız" aşkları. Attilâ İlhan dizelere dökmüş bu aşkları ve acıtan bir müzik eşliğinde dile getirmiş, unutulmaz şiirler yaratmış.
"Dinmez acım
Vuslatı yoktur hasretimin!
Uzaklaşıyor hayalin bile...
Kimseye bakma öyle
bahar bakışların yalnız benim!
Gözlerim doluyor
Hiç umudum olmasa bile..."
Bir başka şair de böyle dile getiriyor "imkânsız" sevisini...
böyle bir sevmek
“ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.”
Bu şiiri sadece şiirle yakından ilgili olanlar değil; okuyan herkes sevmiş, dilinden düşürmemiş, içselleştirmiştir.
Böyle Bir Sevmek’te aşk, geçmişte yaşanmış; ama unutulmamış, hâlde anımsanan bir duygudur. Hâlde yaşanan değil; ama yaşanmıştır. Attilâ İlhan burada “imkânsız aşkları” değil, “ben”in geçmişte gerçekten yaşadıklarını anlatır. Böyle Bir Sevmek’teki şiirlerin hemen hepsi Ankara şiirleridir. Siyasal otoritenin en çok duyumsandığı, toplumcu mücadelenin en fazla meydana geldiği yer büyük şehirlerdir; özellikle Ankara ve İstanbul…
Şiir ilk bakışta gerçeküstü izlenimi verse de “yağmur ve sonbahar” sözleri, şairin aşkla bütünleştirdiği sözler olarak anı unsurunu kuvvetlendirir. “Çocuktular”, “gözleri sislenir” sözlerini “bıraksam” eylemiyle birlikte düşünürsek sevgililerin ona koşulsuz bağlılığını anlarız.
Ruhun şad olsun ATTİLÂ İLHAN... Senin şiirlerini okuyan şiir severler de koşulsuz bağlanmışlardır şiirlerine...
HOŞÇA KALIN.