Mehmet Doğan Karakuş - Muhabbet Yelleri

Tarih: 12.10.2021 12:35

DELİ DAVUT

Facebook Twitter Linked-in

            “Âvaze-i bu âleme Dâvud gibi sal

            Baki kalan kubbede hoş bir sâdâ imiş”

 

            Kasabanın üstüne dağların ardından gün ışığı daha düşürmeden gündüzü, sarımsı, kızılımsı arası bir doğuşun gökyüzünü lâcivertten dönüştürmeden yıldızlar birem birem yitmeye yeni başlar, bu zamana tan zamanı, dağ namazı denildiğini biliriz. İşte, bir kuğu sessizliğindeyken ortalık, güneş göğü, yıldızları tedirgin ederken saltanatından, makadam yola bir kuğu sessizliğinde adımını atardı Davut. Kasabanın Deli Davut'u. Adı öyleydi. Öyle bildik, öyle tanıdık. Adımları sessiz, bir balet kıvraklığınca parmaklarının ucunda ucunda yürürdü Davut. Eli ardına, dirseğinden bükülü, ciddi bakan, ama asık olmayan, beyaz benziyle sizi görmüyor, önemli adammış da görmüyormuşcasına havalarında gezerdi. Sağ elinden sigara ağızlığını düşürmezdi Davut. Kasabalı, şimdilerde olmayan tekli harman sigarası verdiğinde tenezzül etmiyormuş havalarında yana kaykılı boynunu çevirip, hiç ilgilenmiyormuşcasına yukarı kaldırdığı başını sigarayı uzatan adama döndürüp;

 

            “Alayım bari!”dedikten sonra şimşek hızında alır, sigara ağızlığına özenle yerleştirir;

            “Yak bari!” dedikten sonra sigrasından bir nefes dumanı savururdu.

 

            Davut kibardı.

            Kasabanın esmer suratlı, kara çatık kaşlılarına hiç benzemiyordu.

            Adım atışlarından, ceketinin önü ilikli, kuğuca yürümesine dek aıyrıksıydı kasabalıdan.

 

            Sabah akşam demez gezerdi Davut.

            Esnaflar çağırır, şöyle bir bakar, dizlerini belli belirsiz kırarak, kırak bir adım atışla gözden ırardı. Bazen onlarla konuşma gereği duyar, çağırıldığı için, lütfen bakışlı dönüşle döner;

 

            “Allah'ımsın. Sın... Yaleppimsin. Sin...” çektikten sonradır ki dikilir dururdu karşılarında.

 

            “Beni çağırdınız.”

            “Çağırdık Davut!”

            “Niye çağırdınız?”

            “Hasan var ya Hasan!”

            “Eeee!”

            “Sana demiş ki; - Davut böyleyken böyle demiş!”

            “Kim demiş?”

            “Hasan!”

 

            Hasan iri yapılı, kadın sesince ince sesli, üniversite bitirmesine karşın ticaretle uğraşan bir esnaftı. Öteki esnaflar, kendilerinden ayrıksı görüş, düşünce taşıyan bu kız sesli, boyunbağı, takım giyitli Hasan'ı kendilerinden saymaz, arada bir kasabanın delilerini öğütleyip gâh şeker, gâh para, gâh bir paket sigara koyar; ne diyeceğini de kulağına fısıldayıp gönderirdi.

 

            Bugün sıra Davut'taydı.

            Bir paket tekli harman sigarasını, Davut'un tenezzül etmez halleri sergileyen başını yukarı kaldırıp,parmak uçlarıyla açtığı ceket cebine atıverdi esnaftan biri.

 

            “Unutma ha!” diye sıkıca öğütlediler.

 

            “Amman ha!” dediler. Davut, ayaklarının ucunda, bu kez kırık dizli adım atış değil de hızlı, kararlı, dümdüz bacaklı adım atışla Hasan'ın dükkanına doğru gittiğinde bütün esnaf peşinden kıs kıs gülüşleriyle gidiyordu. Davut dükkanın önüne geldiğinde durdu, başı yukarıda, bir eli belinde, öteki elinde ağızlığa takılı sigarasını ağzına götürüp dumanı üfürerek döndü durdu.

 

            “Allahım'sın. Sın! Yaleppimsin. Sin!” diye bağırıyordu.

            “Ne var Davut?!” diyerek Hasan, dükkan kapısının görünür görünmez Davut;

 

            “Ne yok ki!” dedi, dumanı püskürttü yüzüne Hasan'ın.

            “Allah'ım var! Yaleppim var. Senin neyin var?”

 

            Hasan bir zaman sustu.

            Davut dönüp duruyordu dairesel biçimde.

            Kıpkırmızı olmuştu Hasan'ın yüzü. Ne diyeceğini bilemedi.

           

            “O kıdaaaarrr, bu kıdaaaarrr! Hasan'a girmiş kol kıdaaarrr!” dedi, o kuğu yürüyüşünü bir hızlandırdı ki, Hasan'ın olduğunca, esnaf takımı da şaşkınlığını gizleyemedi.

 

            Ardından bir kahkaha topu kasabayı çınlattı.

 

            Meraklı bakışlar toplandı.

 

            Bir Hasan'a, bir kalabalığa baktı kasabalı. 

 

            Davut, bir başka makadam sokakta;

 

            “Sın sın sın!”

            “Allah'ımsın!”

 

            “Sin sin sin!”

            “Yaleppimsin!” diyordu.

           

           

 

           

 

            gibi döndüm,
canımın etrafında pervane pervane gibi döndüm
faslı aşktı geçenler sabaya başlayınca
mahabbet sahnesinde mevlana mevlana diye döndüm

gibi döndüm,
canımın etrafında pervane pervane gibi döndüm
faslı aşktı geçenler sabaya başlayınca
mahabbet sahnesinde mevlana mevlana diye döndüm

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —