Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


DİDİM

Bir ucumuz o tarafta olunca her sene Ege’ye gidip gelmemiz bir keyif halini alıyor. Özellikle yazları, tatili de fırsat bilip bölgenin farklı yörelerini keşfetmek, üç beş gün de olsa canımıza can katıyor.


Bu sene de dedik ki Didim’e gidelim.

Tarihlerimizi, programımızı belirledik, konaklamamızı ayarladık ve düştük yollara. Aydın civarının bir kısmını daha önceleri ziyaret etmiştik, ama bu taraflarını tanıma şansına erişimiz bu yaza kısmetmiş.

İyi ki, diyordum içimden, iyi ki, Büyük Menderes Nehri’nin can verdiği bu topraklarda yol alırken arabanın arka koltuğunda etrafıma bakındığımda, çocukluğumdan bu tarafa ilk kez gördüğüm pamuk tarlalarını, dağı taşı kaplayan zeytin ve incir ağaçlarını fark edince. Hele Söke civarında Güllübahçe denen bir köyden geçtik ki ben daha önce sokakları güllerle dolu böyle bir yer hiç görmedim, desem sanırım yeridir.

Planımıza göre ilk durağımız, -otele varmadan- Milet Antik Kentiydi. Büyük Menderes Nehri’nin ağzına yakın deniz kıyısında bir antik liman şehri Milet. Balat Köyü yakınında ve zamanla denizden 10 km. içeriye çekilmiş. Deniyor ki MÖ 2. binyılda Girit’ten Anadolu’ya gelen bir grup göçmen tarafından kurulmuş, Arkaik Çağ’da önemli bir yerleşim yeri ve liman kentiymiş, çeşitli uygarlıklardan başka Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemi de yaşanmış. Felsefe, bilim ve sanatın başkenti olarak sayılıyor, özellikle de Filozoflar Şehri diye anılıyor. Hemen yakınındaki İlyas Bey Camii ve Külliyesi ise Anadolu Beylikleri döneminden ve 1400’lü yıllardan bugünümüze uzanmış değerlerimizden birisi olarak hâlâ daha o günkü heybetiyle karşımızda duruyor.

Geçmişin bu büyülü atmosferinden oldukça etkilenmiş bir vaziyette, sonsuzluğun hüküm sürdüğü bir zaman diliminde ilerleyip camiyle müze arasındaki kalıntılarla dolu o toprak yolda yürürken sanki derviş misali karşımıza çıkan bir köylünün kopartıp da bize uzattığı mis kokulu üç dal çiçeğin anlamı ise asırlar öncesinden uzanan bir elin dokunuşu gibiydi. Hiçbir yere gitmemiş ya da her yerde olan bir sevginin sonsuzluğu adeta.

Ve güneş tepemizde bizimle gezerken adeta serin bir karadut şerbeti lezzetindeydi Rumlar zamanından kalmış güzeller güzeli Doğanbey Köyü. Ormanlık bir alana uzanan yemyeşil bir vadide çam ağaçlarıyla kaplı, sade ve doğal bir yaşam biçiminin tüm güzelliğinin bulaştığı bu huzur yuvasının Arnavut kaldırımlı dik sokaklarında yürüyüp de çeşit çeşit çiçeklerle dolu taş evlerinin önünde durup çevreye bakarken ve yorulup da bir ağaç altında ağustos böceklerinin o neşeli sesini dinlerken diledim ki bu arınmış güzellik uzun yıllar bu haliyle kalsın.

Gün ikindiye varmadan Didim’deydik. Bu arada bu paragrafta, konakladığımız otelle ilgili ayrıca bir parantez açarak yaşadığımız güzel tesadüfü de paylaşmak isterim. Aylar öncesinden tarih belli olmasına rağmen kalacağımız yer hakkında bir tercihe varamamıştık. Uzun bir araştırmadan sonra bir anda Maril Resort Hotel’e karar verdiğimizde, Genel Müdürü’nün, ilkokuldan sınıf arkadaşım ve aynı zamanda Ala’dan mezun Zülâl Öçkaç İnan olduğundan habersizdik elbette. Sevgili Zülâl’le 1975’den bu tarafa yüz yüze görüşmemiştik ama geçtiğimiz yıllar boyunca telefonlaşmış, yazışmıştık, hatta oğlu Efe İnan ile ilgili 2017’de bir köşe yazısı hazırlamıştım, hatırlarsınız. Sevgili Efe, doğduktan bir süre sonra üstün zekâlı olarak tanılanıyor. Büyük başarılarla ve bilinçli bir şekilde sürdürdüğü eğitim hayatının yanı sıra yetenek alanlarıyla da ilgili oldukça önemli çalışmalara imza atıyor. Küçük yaşlarından itibaren hem bilim hem de sanat dallarında yurt içi ve yurt dışı projelerde ödüller kazanıyor. Bunlardan birisinde, Çin’de düzenlenen, dünyanın prestijli yarışmalarından biri olan Robotchallenge 2017’ye katılıyor ve ekipçe katıldıkları bu yarışmada Akıllı Ev projesiyle altın, Zihin Gücüyle Kontrol Edilen Tekerlekli Sandalye projesiyle gümüş madalya ve Uzaktan El projesiyle de dünya dördüncülüğü alıyorlar. 50 ülke ve 1976 katılımcı arasından üç derece birden alarak dünya birinciliğini ve ikinciliğini kazanıyorlar. Böyle bir çocuk Efe, öylesine de mütevazı ki yaz tatilini, otelde bellboy olarak hizmet vererek geçiriyor. Bu gençleri görmek ise ülkemizin geleceğine dair hepimize umut aşılıyor. Bizi öylesine sıcak ve samimi karşıladılar ve tatilimiz boyunca ailece öyle içten ilgilendiler, Maril Resort Otel olarak da öyle rahat ettirdiler ki inanın nasıl teşekkür edeceğimizi bilemedik. 

Didim’e gelip de dinî ve siyasi açıdan önemli rol oynadığı söylenen, aynı zamanda Kehanet Merkezi olarak anılan, Yunan uygarlığının dördüncü büyük tapınağı olan, inşası yüz yıllarca sürmüş olmasına rağmen tamamlanamamış Apollon Tapınağı’nı ve Efes ve Milet Antik kentlerinin de içinde bulunduğu 12 iyon şehrinden biri olan, tarihte, ilk planlı şehir sistemi olarak yer alan Priene Antik Kenti’ni ve ayrıca masmavi rengiyle Cennet Koyu’nu, Akvaryum Koyu’nu görmeden de olmazdı, sonraki günlerde aralıklarla oralara da gittik tabii ki.

Altın rengi kumsalıyla, cam gibi deniziyle, bol oksijenli havasıyla beğendiğimiz ve bulunduğu konum itibariyle önemli uygarlıklara ev sahipliği yapmış Didim, Muğla, Güllük Körfezi, Ege Denizi, Bafa Gölü ve Büyük Menderes ile sınırlanmış bir yarımadaymış aslında. Yurt dışından ve yurt içinden gelen sayısız misafiri ağırlıyor. Upuzun altın rengi kumsalında güneşlenirken, hemen önümüzde görünen ormanlık alandaki çam kokularını içimize çekerken ve cam gibi parlayan berrak denizine girerken de cennet gibi bir ülkede yaşadığımız gerçeğini haykırıyor.

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92