Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


FİZİKSEL BİLİMLERİN EVRİMİNDE BAŞLICA FELSEFİ VE METODİK DÜŞÜNCELER (7)

Bu iki eğilim,17.yüzyıl’ın ortasında, özellikle, Pascal, Huygens, Hooke, Marotte ve Newton’un çabalarıyla bağdaşma yoluna girmiştir.


Bu iki eğilim,17.yüzyıl’ın ortasında, özellikle, Pascal, Huygens, Hooke, Marotte ve Newton’un çabalarıyla bağdaşma yoluna girmiştir. Bu dönemde fiziği, açık ilkelerden tümden gelim yoluyla oluşmuş bir bütün şeklinde ele alan akımın yandaşları, bu ilkeleri deneyin denetimine vermeyi benimsemişlerdir. Oysa olguların üstünlüğünü savunanlar, çoğu kez bu olgulardan çok uzaklaşan, ama deneysel testlerden geçirmeye elverişli sonuçlar doğuracak varsayımlara yer vermeyi benimsemişlerdir. ’Ben varsayım öne sürmüyorum’’ demesine rağmen, Klasik mekaniği bir aksiyomlar ve ilkeler üzerine kuran Newton’da bunlardan biridir. Sonuç olarak denebilir ki; Deneysel Metot, tüm devrimsel sonuçlarına karşın, fiziksel bilimlerin yöntembiliminde iki temel araçtan sadece birisidir. Ötekisi, fiziksel açıklamanın oluşumunda kullanılan matematiksel yöntemlerdir. Bu metodun deneysel metotla birleşmesiyle, fizikte göz kamaştırıcı gelişmeler dönemi başlamıştır denebilir. Klasik Fiziğe, aynı zamanda, modern bilime de asıl gücünü veren unsur Newton’un geliştirdiği ‘hipotetik-dedüktif’ metot adı verilen bu birleşmedir. Bu metot, gözlemsel olguların çıkarımına elverişli matematiksel bir hipotezin sağladığı bir açıklama niteliğindedir.

Bilindiği gibi, bilimsel metot gözlemle başlar; fakat bununla yetinmez, gözlem, deneyle pekiştirilir ve betimleme, matematiksel bir açıklama ile tamamlanır. Daha sonra bu açıklamadan matematiksel yöntemlerle birtakım sonuçlar çıkarılır ve olgularla karşılaştırılır. Ne var ki bu olguların doğru olarak kanıtladığı şey, olguların söylediğinden daha fazlasını içerdiği durumlar da olabilmektedir. Onların doğru olarak kanıtladığı matematiksel açıklama  ya da teoriden daha başka gözlemlere gitme olanağı vardır. Newton soyut bir teoriye gidecek kadar yürekli, ancak öyle bir teoriyi olgularla doğrulamadıkça da  doğru saymayacak kadar da ihtiyatlı bir kişidir. Aynı tutumun A.Einstein’ da da olduğunu görüyoruz.

Matematiksel metot fiziğe öndeyici gücünü kazandırmıştır. Fizik bilimi, genelde fiziksel bilim başarısını gözlem ve deneyle birleştiren  matematiksel dedüksiyona borçludur. Matematiğin fizikteki önemini ilk fark eden G.Galieo’dur. ’Doğanın kitabı, matematiksel dilde yazılmıştır’ diyen Galieo’ nun bu sözü daha sonraki yüzyıllarda  O’nun tüm beklentilerini de aşan bir biçimde doğrulanmıştır. Gerçekten doğa yasaları, gereklilik ve evrensellik özellikleriyle matematiksel yasaların yapısını taşıdığı görülmektedir.

Matematiksel yasa yalnızca olguları açıklamanın değil, öndeyininde bir aracı olmuştur. Fiziksel bilimcilere ilerde olacak olguları kestirme gücü vermiştir. İndüktif akıl ürütme ile  ulaşılan basit genelleme, hipotetik-dedüktif metodun bu gücüyle karşılaştırıldığında son derece yetersiz kalır. Bu gücün kaynağı nedir? Sorusunun yanıtı şu olabilir mi? ’’ Doğada tüm olup bitenler arasında matematiksel ilişkilerle dile getirmeye elverişli sıkı bir düzen olmalıdır. Bu düzen “Nedensellik” diye belirlenmiştir.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92