Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


FİZİKSEL BİLİMLERİN EVRİMİNDE BAŞLICA FELSEFİ VE METODİK DÜŞÜNCELER (9)


On sekizinci Yüzyıl’ın sonuyla birlikte fiziksel bilimlerin felsefesinin tam bir çıkmaza düştüğünü görüyoruz. İnsan aklının yarattığı göz kamaştırıcı bilgi sistemleri anlaşılmaz görünüyordu. Fiziksel bilimcilere gelince, onlar, felsefede düşülen bu çıkmazın farkında bile değildiler. Onlar, her zamanki gibi gözlemlerini yapma, kuramlarını kurma çabalarını sürdürerek başarıdan başarıya koşuyorlardı. Ne var ki, çok geçmeden 19.yüzyıl sonlarına doğru onlarda kendilerini bir çıkmazda buldular (6,7,8 ).

Klasik fiziğin içine düştüğü bunalımdan kaynaklanan yeni fizik, sonunda, felsefedeki bunalımı da çözüme götüren yolu açmıştır.

Klasik fiziğin yetersiz kaldığı iki husustan birisi, klasik fizik yasalarının; ışık hızı mertebesinde hareket eden nesnelerin davranışlarına, ikincisi de çok küçük atomik boyutlardaki nesnelere uygulandığında ortaya çıkmıştı. Klasik mekanik yerini 1905 yılında Einstein ‘ın geliştirdiği Özel görelilik teorisine, çok küçük parçacık boyutlarında ki olayların incelenmesini de 1920‘lerde Bohr, Schördinger, Heisenberg, Dirac ve diğer seçkin fizikçilerin geliştirdiği Kuantum Mekaniğine bıraktı. Hem çok hızlı, hem de çok küçük parçacıklar için hem görelilik ve hem de kuantum ilkelerini birlikte sağlayan bir teori gerekiyordu; kuantum alan teorisi denilen bu teori ana hatlarıyla 1930-40 yıllarda Dirac, Pauli, Schwinger, Feyman, tarafından geliştirilmesine rağmen bugün dahi henüz tam yeterli bir teori sayılmamaktadır ( 6, 11,15 )

Klasik Fiziğin Atomlara Uygulama Sorununda İki Farklı Felsefi Görüş Ortaya Atılmıştır: Olgucu Felsefe ve Gerçekçi Felsefe

Olgucu felsefe, ’olgucu-pozitivist’’ akım olup, yalnızca algılanabilir gerçeklerle ilgileniyordu. Bu nedenle maddenin atom modeline karşı çıkmışlardı. Fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören A. Comte’un açtığı felsefe çığırının etkisinde kalmışlardı. Bu akım fiziksel bilimleri, anlaşılmaz yargılardan kurtarıp, eşyanın doğasına yöneltmeyi başarmıştır. Ancak 19.yüzyıl’da fiziğin gelişimini de birçok yönden engellemiştir. Özellikle moleküler ve atomlar konusundaki gerçeklerin öğrenilmesini geciktirmiştir. İstatistik mekaniğin gelişmesine engel olmuştur. Bu bilimsel olguculuğu,19.yy’da, özellikle, toplum bilimci ve felsefeci AUGUSTE COMTE (1798-1857 ),bilim adamları Ernst March ve Marcellin Bertholet işlemiştir. Olguculuğun babası ve insanlık dininin  ‘’büyük rahibi’’ olarak adlandırılan A.Comte, “Toplumu yeniden düzenlemek, ama bu işi düşünsel bir reform yoluyla yapmak istiyordu”. Bu görevin Olgucu (deneysel) bilimlerin doruğu olarak adlandırdığı toplum bilimine verilmesini öneriyordu. Bir Olgucu olan A.EİNSTEİN’da Newton’un ileri sürdüğü temel varsayımları (mutlak uzay, mutlak zaman ve kütle v.s. ) yadsıyarak, yerine, sıkı sıkıya ‘’Olgucu’’ işlemlerle tanımlanan göreli bir zaman ve mutlak olmayan bir uzayın, çok yüksek hızda değişen bir kütlenin var olabileceğini insanlara kanıtlamıştır.

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22