Prof. Dr. Özer OZANKAYA


"HALİFELİK GERİ GETİRİLEBİLİR" DEMEK, "ARTIK CUMHURİYETİ, YANİ DEMOKRASİYİ YIKABİLİRİZ" GEVELEMESİDİR!

Yüz yıl önce de, bugün olduğu gibi, sömürgeci maşalarının utanmazca saldırdığı Atatürk, halifelik konusunda ulusunu aydınlatmaya çalışıyordu:


 “Halifelik geri getirilebilir” diye sayıklayanlar var.

Cumhuriyetimizin kurucusunun tümüyle "demokrasi kültürü" geliştirmek amacıyla topluma kazandırmak istediği düşünceler 70 yıldanberi etkin biçimde yeni kuşaklara ve genellikle topluma anlatılmadığı için, BOP güdümlü siyasetçiler hem türeyebildi; hem de "Halifelik geri getirilebilir" gibi bir söylemi, cumhuriyet, yani demokrasi düzeninde MEŞRULUĞUNU YİTİRMEK anlamına geleceğini umursamadan, dillendirebilecek ölçüde azıttılar.

Halifelik kurumunun ulusal egemenlik ilkesiyle, insan hak ve özgürlükleri ile, hukuka bağlı devlet anlayışıyla, ulusal bağımsızlıkla, ulusun yarısı, hem de en önemli yarısı kadınların toplumda eşit insan onuruna sahip yurttaşlar olarak yer almasıyla, ... bağdaşıp bağdaşmazlığını umursamıyorlar. Bu kurumun Kurtuluş Savaşı’nda sömürgeci işgalcilerle ulusa karşı işbirliği yaptığını unutturmak istiyorlar; halkımızı yeniden yeterince bilgisiz ve edilgen kılabildiklerine güveniyorlar.

Yüz yıl önce de, bugün olduğu gibi, sömürgeci maşalarının utanmazca saldırdığı Atatürk, halifelik konusunda ulusunu aydınlatmaya çalışıyordu:

"Efendiler, yabancılar halifeliğe saldırmıyorlar. Ama Türk ulusu saldırıdan kurtulamıyor... Çanakkale'de, Suriye'de, Irak'ta, İngiliz bayrakları altında Türklerle vuruşanlar islam uluslarıydı. (Sömürgeci düşmanlar) Türk ulusuna kolaylıkla saldırabilmek için halifeliğin devam etmesini yeğliyorlar."

O yıllarda Cumhuriyetin ilânını engelleyemeyen, ama tezelden yıkmak için pusuda yatanlar, halifelik kurumunu neye mal olursa olsun sürdürmek için çabalarda ve etkinliklerde bulunuyorlardı. Bu amaçla birdenbire herkesten çok “Cumhuriyet” ve “ulusal egemenlik” yandaşı kesilmiş, kurdukları partiye, hem de “İlerlemesever (Terakkiperver) Cumuriyet Partisi” adını vermişlerdi! (Bugün halifelik sayıklayanların da 25 yıl önce, "Biz yanılmışısz; artık ulusal egemenlik düzenini kâfir düzeni diye suçlamıyor, reddetmiyoruz!" diyerek siyasal yaşamda etkin olma hakkını elde ettiklerinde olduğu gibi!!!)

Türkiye de içinde olmak üzere sömürülen ülkelerde, düne değin “Demokrasi kâfir düzenidir” diyerek İslam adına ulusal egemenlik ilkesine ve Cumhuriyet ilkelerine savaş açan bu aldatıcıların, Siyaset Batısı’nın “Ilımlı İslam” tuzağında yer alıp demokrasiyi benimsemiş görünmeleri, ama şeyhlik, dinsel hukuk, aşiret, hanedan, kadınların toplumdan dışlanması, eğitimin mahalle mektebi ve medrese ilkelliğine geriletilmesi ... gibi tümden baskıcı, çağdışı, sömürü kurum ve uygulamalarını sürdürmekte oluşları gibi.

Bu oyunu, yani halifeliği sürdürerek, halife’yi siyasal erk konumuna getirmek oyununu bundan doksanbeş yıl önce görüp bozan Atatürk, onlara ilişkin değerlendirmesini SÖYLEV'de şöyle belirtir:

"Efendiler, .. gelecek kuşakların, Türkiye'de Cumhuriyetin ilânı günü ona en acımasız biçimde saldıranların başında, cumhuriyetçi olduklarını öne sürenlerin yer aldığını görerek şaşıracaklarını hiç sanmayınız!

Tersine, Türkiye'nin aydın ve Cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşünce yapılarını çözümleyip saptamada hiç de duraksamaya düşmeyeceklerdir.

Onlar kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın halife sanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına olanak kalmayacak biçimde korunmasını zorunlu kılan bir devlet biçiminde, cumhuriyet yönetimi ilân edilse bile, onu yaşatmaya olanak yoktur."

Tartışmalar Büyük Millet Meclisi'ne dek ulaştığında, Başbakan İsmet Paşa da:

"Bizi Büyük Savaş oldu-bittisine bir halife fetvasının attığını hiçbir vakit unutmayacağız. Ulus ayağa kalkmak istediği zaman bir halife fetvasının ona düşmanlardan daha aşağılık bir biçimde saldırdığını unutmayacağız."

diyerek şu açık kararlılığı haykırmıştı:

"Herhangi bir halife, .. örtülü ya da açık olarak Türkiyenin geleceğiyle ilgiliymiş gibi bir durum almak isterse, Türkiye devlet adamlarını beğenirmiş, onları hoş tutarmış gibi bir anlayışla düşünürse, bunları ülkenin yaşamı ve varlığına tümden aykırı sayacağız; davranışlarını yurt hainliği sayacağız."

Görüldüğü gibi Atatürk ve Cumhuriyet yöneticileri , halifeliği ülke yazgısında söz sahibi kılmak isteyenlere karşı, Türk ulusunu aydınlatmak üzere bu kurumun hem dinsel açıdan geçerli yeri ve değeri olmadığını, hem 500 yıllık tarih boyunca Türk ulusuna ne ağır yıkımlara neden olduğunu, hem de demokratik bir düzenle bağdaşmazlığını sergiliyorlardı.

Atatürk'ü dinleyelim:

"Anayasa ile Türkiye halkı egemenlik ve bağımsızlık haklarını, gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin manevi kişiliğinde terkedilmez, bölünmez ve devredilmez olmak üzere tümüyle ve eylemli olarak kullanmaya ve ulusal istence dayalı olmayan hiç bir güç ve kurulu tanımamağa karar verdiğinden, Ulusal And sınırları içinde TBBM hükümetinden başka hükümet biçimi tanımaz."

"..Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik ve saltanat güçle, erkle, zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı ve bu baskıcı egemenliklerini altıyüzyıldanberi sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatını, başkaldırarak kendi eline eylemli olarak almış bulunuyor. Sorun, 'ulusa saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız?' sorunu değildir. Olmuş-bitmiş bir gerçeği anlatıma kavuşturmaktan ibarettir. Bu kesinlikle olacaktır. Burada oturanlar, meclis ve herkes sorunu doğal görürse, düşünceme göre uygun olur. Tersi olursa, yine gerçek yolu yordamınca anlatılacaktır. ...."

"..bayağı ve alçakça aldatmalarla hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini araç yapacak ölçüde alçalan yalandan ve inançsız bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca sanlı hainler hep bu sona düşmüşlerdir. .. Artık bu ulusun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeğe katlanma gücü ve olanağı yoktur... Eğer onlara karşı benim kişisel tutumumu öğrenmek isterseniz, derim ki, ben bir kişi olarak onların düşmanıyım; onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kişisel inancıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili, o adım ulusumun yaşamına karşı bir kasıt, o adım ulusumun yüreğine gönderilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı düşüncedeki arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir.

"Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus bir çok özveri, bir çok kan karşılığında en sonunda elde ettiği yaşam ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın niteliği ve varlık nedenleri hep bundan ibarettir. ...“

Atatürk bundan sonra, cumhuriyet, yani ulusal egemenlik düzeninde, her bireyin de "baskıya karşı direnme hakkı" olduğunu vurgular.

Bu direniş hakkını da başta siyasal parti yöneticileri ve demokratik kitle kuruluşlarının yöneticilerinin ATATüRK'ÜN "NUTUK"unda ve SÖYLEV VE DEMEÇLERİ'nde, Halifeliğin kaldırılışı sırasındaki konuşmalarından okumalarını ve ulusu aydınlatmalarını dilerim.

 

 

 

...

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51