ALİ TAŞ ADN.


İSİMSİZ ŞİİRLER “ZEREN”(*)


Reşit Çakırttaş, “Zeren Aforizmalar” adlı kitabına, Elif Akçasarı’nın: “…/Henüz dünyaya gelmemiş bir kız çocuğu…/…”olan “Zeren”e gönderme yapılan dizelerle giriliyor. Devamında, kitap içeriğinin yansıması da sayılabilecek “derviş” simgesinin yol gösterdiği 423 dizelik nehir bir şiir yer alıyor. “Zeren(‘in) bir bilgelik söylencesi.” Olduğunu vurgulayan Cezmi Ersöz; “Zeren”i okuduğunuzda derin bir uçurumun kıyısında yürürken, hissedilen o ürpertiyi duydum. Sonra o ürperti içime yerleşti, benim oldu. İnsan olmaya, aşk’a ve geleceğe dair sorular sordukça o uçurumun içinde, binlerce uçurum daha oluştu. Zeren; Yunus’un o duru alevinde çok yanmış besbelli.” derken; Prof. Dr. Uluğ Nutku:”Eski bilgeliklerden çağcıl bir harmanlama” (kitap arka kapağı)  vurgulamasında bulunuyor.

Bilsen, ne denli içten duyuyor,

Ne denli ruhundan fışkırıyorum….

Ama sen, sırf kendin olasın diye,

Dilinin altındaki ilacı aldım

Ve ömrünü uzattım, gülümse…(s.118)

“Tanrının,/Asayı eline verip,/Aramızda dolaştırdığı bilge(nin);/Sevgi…(s.39)  azmettiriciliğinin dalgalanırken: “Her soru cevabının sahibi değildir/…”(s.133) yanılsaması olumlu içerik anlamında giderilirken; Yaşam, bilgelik, sevgi, düş, zaman, akıl, ruh, iyilik, hayat, ölüm,  dinsellik ve tanrı gibi izleklerle örülen aforizmalarda yer yer veciz ve özdeyişi de çağrıştıran bir şiirsel esinti duyumsanır.  “…/Kayık karaya oturdu, ruhumuzun topraklarına girdik!”(s.119); “…/Ruhun yüreği…” ile “…/Suların kandan gelen derinlik”ini (s.114) su simgesiyle ilişkenlendirmeye çalışan yazar; “Aklı, bertaraf etmek ne hoş/İşlediği sürece/…” (s.106) dizeleriyle ironik olarak keyfini bulurken; “…/Sevgi’de sevgilik yerim yok”(s.88) dizeleriyle bir duygu tezatına düşerken “çığlık”ı basar…

Çığlık…

Kelimeler, ola ki sesleri de verebilseydi

Eylemlerinin önüne geçmeye çalışan bir kaç cesedi daha olurdu

Kadınların bir de ağaçların.

(s.89)

             “…/Dilim günlerce susuz kalmış bir sarmaşık gibi/…”(s.28 bir şiirselliğini arayan benzetmesiyle süren sayfalarda; benzetmenin çağrışımsal bir inanç felsefesine göz kırptığı yer alır:“…/Günahkâr olan/ Üstümüzde iz bırakmasın diye diye/Bizden sırat yapmaya kıyamadılar”(s.s.38) 

Z

Acı veren dıştaki yıkılma değil,

Kendi içimizde kabul edilmez yenilgidir.

Ve öyle bir acıdır ki

Bir çöl! Yalınayak…

Ve bilesin ki!

Kendi içine gömülmedikçe

Kendi dışında dirilemezsin! (s.84)

             “Bir ara gecenin sus payını dağıttı”ktan sonra/…” (s.73) “…/Acele etmek için gitmeye kalkıştıysa da,/Avlundaki ceza günü”ne takıldığından zaman oynayan(!) yazar; “…/Zaman, Tanrıya ceset ödemekle yükümlü olan büyük günahkâr,/…” (s.112) dizeleriyle soyutluk makamında söyut görselliklerle çerçevelen suçlamasını yaparken de kafası pek ayık değildir ki: “…/Sancılar sofrasında Tanrıyla paylaşılan kadeh”inin )s.109) ardından “Yaktık ne varsa kadehimizde/Kadehimizi de!”(s.109) der “eyvah”, “eyvah”

            Ve korkmuyorum düşlerimde ölürken birileri

Ne güzel öldürüyorum. Ne güzel ölüyorlar.

Tüm beraberliklerimden ve ayrılıklarımdan

Sana birkatilin yüreğinden konuşuyorum

Har tanrının ve tanrıçanın kendisi için öldüğü kişi,

Sevgilim… (s.90)

            ”Kader:/iradenin efendisi ve kölesimisi mi-sin!! Dedi…”(s.87) tümcesiyle seslenirken; “Kendini bilen, şeytanın tembelliğine denk gelir./…” demeyi de antiparantez duyuran Reşit Çakırtaş; ”…/Eğer, kendinden yana olmayan,/Şeytanın çalışma odasıysa,/Kader. Tanrının çektiği dilin belasıdır”(s.104) derken de kaygılı tereddütünü yansıtır: “…/Şimdi kim kaderini eceline doğru attığını/Senin ellerinle öğrensin!”(s.51) dizeleriyle biraz yukarı bakan yazar; “…/Ya Tanrıdan önce zaten ölmüştü,/Ya da adam onu bir daha doğurana dek, o bir ölü.”(s.92) dizeleriyle de sözünü sertleştirir…  “…/ve aşk…” derken de; “…/israfı olmayan tek günahı bağışlıyordu,/Tanrının resimlerinden”(s.129) gibi soyut bir değiniyleyeniden aynı yere döner: “zaman, insanın rakamları tavafıdır, ölür sadece/ölümsüz olanı da öldürür zaman içinde./öçtür, kendi göğsünden insan kanımı emzirir,/…”(s.130) “Hayat,/Ben seni sunan bir inancın,/Ortaya hiçbirşey koymadığı zamanı/Sınanmanın kendi vicdanı olarak gördüm./…” gibi bir kanıdan ölüme meydan okuma girişiminde “…/Kendisi ve kendisizliği”ni soyut değinilerle netleştirirken konum atmayı da ihmal etmez!

            “…/Bir şarkıyı yarıda kemanlaştırmak gibi bir şey bu./…”(s.88) tümcesi nasıl bir tümce?...  Bir saz eseri gibi şarkının salt notalarının melodik olarak dinlenmesi mi? Başka bir şey mi? Biz yine birinci varsayım üzerinde duruyoruz. En yakın olduğu yer orası… Durunca da; sanatsal alternatifli bir uyarı levhası ister istemez karşımıza çıkıyor: “Şarkısı olanın hayatına girip/Şarkı olamazsın//Ağıt olacağın günü, ağıtı olacağın yürekten bekle/…//Ama şarkısı olanın hayatına girip/Resim yapmayı deneyebilirsin…”(s.49)

 

            *(Zeren Aforizmalar/Aforizma/Reşit Çakırtaş/Sokak Kitapları/Ocak 2012/134 sayfa/10.-TL

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00