ALİ TAŞ ADN.


“KUTUP YILDIZI”(*)


Ali Taş Adn. Varlık’ta yönetmenlik yapan Kemal Özer (1935-30 Haziran 2009) kitabın ilk sayfalarında yer alan “Boruyu Bulan Adam” adlı kritik yazısında (s.25-26), Cengiz Gündoğdu’nun ilk öykü kitabı olan “Akanyıldız” adlı kitabı hakkında güzel şeyler yazmış. Yazdıklarının, yazınsal seyrindeki attığı her adımın, başkalarıyla onu hem buluşturduğu, hem yalnızlaştırdığı; Gittikçe kalabaklaşan bir yalnızlığa doğru.” sürüklediğini belirtip; “Kitabı değil aslında yazarı okuduğunu, ‘Akanyıldız’ adlı yapıtın yazarının da aslında, ‘Girdiği karanlık atmosferde bir iki saniye aydınlattıktan sonra eriyen, hissedenlerin hemen gördüğü bir akan yıldız” olduğunu vurguladıktan sonra; bir su ustası benzetmesi üzerinden onun insancıl ve gerçekçi öykü emeğini tekilden tümele erişen bir gerçekçilikle dile getiriyor… “Bu öyküde dişiyle tırnağıyla  kazıya kazıya ulaşılan bir sonuç da var. Tıpkı bir su ustasının ulaştığı gibi. Elindeki çekici yavaş yavaş duvarda dolaştıran, aldığı seslere göre su borusunun geçtiği yeri bulan. Sonra her yazdığı bir koroya dönüşüyor artık. Yazılan yalnız kendinin değil, başkalarının da söylediği, söylemek istediği oluyor. Birleştiriyor başka ağızları kendi yazdıklarında. (s.26)      
Kitabın arka kapağında ise, yayımcı Berrin Taş’ın; “Denilebilir ki tekil durumların toplumsal dokuyla karşılaşmasından oluşuyor öyküler.” Vurgusuyla, içerikle ilgili bir durum tespitini;“Sayıl Cengiz Gündoğdu günümüzün dünyasında kapitalizmin öğüttüğü insanı hiçlikle buluşturuyor… Yanıtı gerçekçiliğinde aramalı. Masal dünyasında yaşamıyor…” vurgusuyla ortaya koyuyor. 
“Kutup Yıldızı”nın girişinde önsöz algılı “Kutup Yıldızı Ne Söyler, Nasıl Söyler” (s.9-23) başlıklı irdeleme yazısında ilk öykü kitabı “Akanyıldız”a göre, karakterleri daha uzun anlattığının altını çizerken, yazarın,”İnsanı nasıl anlatacağını biliyor diyor Sayıl Cengiz Gündoğdu.” “Nesnellik”, “Gerçekçilik”, “Politik Estetik”, “Öykülerdeki İnsanlar” başlıkları altında öykülere açılım kazandıran Berrin Taş; Berrin Taş, “Yarım Kalmış Bir Masal” öyküsü için “Bu yarım kalmış bir öyküdür…” (s.22) der. Aslında, bu bir romandır. Sayıl Cengiz Bey’in 850 sayfalık “Estetik Kalkışması” yapıtlarına kadar verilen sanatsal ve bilimsel düzlemde bağnazca gerçekleştirlen cinayetlerde ve olaylarda bunlar araştırma çerçevesindeki deneme akışında verildi ama roman dendiğinde daha farklı gerçekçi boyutlarda sanatsallıklara sıçrayacaktır.     Sayıl Cengiz Gündoğdu”nun “Kutup yıldızı” adlı öykü kitabında “Adalet”, “Adanmış Bir Hayat”, “Ahmet Amca”, “Amcamın Kızı”, “Beklerken”, “Ben Yokum”, “Bir Kez Yaşanıyor”, “Bir Sabahtı”, “Dayak”, “Deli Oğlan”, “Doktor Ali”, “Düş”, “Kurşun Ali”, “Elde Ne Kaldı”, “Yıkım”, “Zıpkın Kemal”, “İyi İnsan”, “Öne Düşen Baş”, “İzmir Yolu”,”Tartışma”, “Sabahat”, Feride”, “Kızlık Zarı”, “Kılpayı Kaçan Mutluluk”, “Liseli Recep”, “Hırçın Bir İlişki”, “Hesap”, “Kurşun Yemiş Gibi”, “Isırgan”, “Teyzemin Oğlu”, ”Piyasa”, “Korku”, “Müzeyyen”, “Namus”, “Necati Bey”, “Nergis”, “Pahalı Kadın”, “Sensin O”, “Sıfırdan Başlamak”, “Taşkafa”, “Ters Köşe”, “Kader”, “Tuhaf Bir Adam”, Uçsuz Bucaksız” “Uzakta”, “Hayatın Anlamı”, “Fikret”, “Özlem”, “Aşk olsun”, “O Kadın”, “Bir Vatanseverin Öyküsü”, “İzin”, “Yarım Kalmış Bir Masal” adlı 53 öykü yer almaktadır. Öykülerde insan/toplum özdeşinin gerçekçi yansımaları görülürken, yakın tarihi de konu edinen insan, yaşam gerçekçiliği ve dolaylı bir eleştirillik bütün sıcaklığıyla yer alır.  Cengiz Gündoğdu, yaşamın içinden çekip aldığı kitapta yer alan kısa öykülerde de az sözle çok şey anlatır… 
“Ahmet Amca”da (s.35-37) kardeşinin karısına âşık olup, ondan uzaklaşan karakter ön plandadır; “Amcamın Kızı”nda (s.38-39), Caner, eşi Nehir’le ilgilenen arkadaşı Caner ile Nehir’i öldürür… Olayın altında yatan neden ille de evlendirilmek istenen Nehir. “Ben Yokum”da (s.42-43), dargın olduğu kız arkadaşının anne ve babasını anlatan bir genç öyküyü yönlendirirken; “Bir Kez Yaşanıyor” (s.44-46) adlı öyküde, hayranı olduğu aydın bir edebiyatçıya mektup yazan bir kadın vardır. “Bir Sabahtı”(s.47-48), bir gidişin inançlı felsefesiyle örülen bir durum öyküsü gibi görünürken; “Deli Oğlan”da (s.52-53) evliliğe giden Belma ile Gürcan’ın ilk görüşte aşkının önünde, Gürcan’ın, içeri girmesine neden olan yazarlığı sorun yarattığında boşanıp, daha sonra Belma’nın, Gürcan’ı olduğu gibi kabul etmesiyle yeniden evlenmeleri görülürken; “Yıkım”da (s.63-64), darıldığı karısına bir demet çiçekle gelen adamın trafik kazasında yaşamını yitirmesi konu edilir. “Öne Düşen Baş”da (s.72-74) kadın, kocası ve âşığının kavgasına tanık olan adam görgü tanıklığında yalan-yanlış ifade kullanır. Daha sonra gittiği evde, kavgaya dâhil olan kocanın kardeşi Nagehan’ı bulunca evlenmeye niyetlense de, o evli olduğunu söyler.  Aynı kıza âşık olan iş ortağı iki arkadaşın “Feride”(s.87-90) yüzünden araları açılınca, Feride ile evlenen Ekrem, tanıştığı biriyle ev satın almaya çalışırken dolandırılması sonucunda bir apartman yöneticisini vurur. Sonra eşi Feride’den özür dileyerek kendisini öldürür. Feride de daha sonra bileklerini keserek intihar eder.  Böylece Zeliha, öğretmenin verdiği ev ödevi hatırasından dayısının neden evlenmediğini üzülerek öğrenmiş olur. “Kızlık Zarı” (s.90-92) toplumuzda halen hoş olmayan olaylara gebe olan bir konu… Bu yüzden cinayet işleyen, boşayan, evine gönderen yüzlerce binlerce belki olay olmuştur. Ya, evlenen kızının kanşlı çarşafını almak için gerdek nöbeti tutan anaya ne demeli… Bir de onun stresine sokulan, belki de hayatında ilk kez bir kadın ya da erkekle birlikte olacak çiftin hâlini bir de düşünün… Neyse konuya girelim… İşte “Kızlık Zarı” adlı öyküde de, ebe/hemşirenin, eşiyle birlikte olmasına rağmen kızlık zarı bozulmamış diyen hemşirenin verdiği sonuca rağmen öldürülen gelin konu edilir. Hayat kadını Azra ile “Liseli Recep”in(s.96-97) ölümle biten aşkları da bir diğer öyküdür. “İyi İnsan”(s.69-71), iyi komşusu tarafından oturduğu dairenin satın alınmasından sonra yüzde 50 zamla gelen kötü komşu Mustafa Bey’e para temin edebilmek için Kurşun Ali’nin yanına giderek senet kırdırmaya çalışan adamı yanına alan Kurşun Ali, ev sahibi Mustafa’nın yanına gittiklerinde, derek zamsız, gecikmeli, kızmamak üzere bir anlaşmayla ayrılırlar.  Yine, Kurşun Ali’nin bir macerası diyelim artık… Milletvekilliğinibir dönem sonra bırakan Kurşun Ali yolda karşılaştığı otomobili bozulan Yeliz’le tanışır, yardımcı olur. Daha sonra karşılaştıklarında Yeliz onu ailesiyle tanıştırır. Onlarla birlikteyken, olduğundan çok az bir fiyata oturdukları eve çökenlerin gelip aileyi rahatsız etmesi üzerine gelenlere dayak atan Kurşun Ali, patronlarıyla da tanışarak, Yeliz’in ailesini rahat bırakmalarını sağlaması “Hırçın Bir İlişki”de (s.98/100) anlatılır… Kurşun Ali, yaş farkını da göze alarak Yeliz ile artık görüşmek istemese de, o bir gün gelip zorla karşısına çıkarak onu sevdiğini söyler.
   
*KURŞUN ALİ 
Kurşun Ali, yazarın gözü pek kahramanıdır… “Zıpkın Kemal”de (s.65-68), âşık olunca değişen vurdulu Kemal’i etkileyen kadın Hemşire Lale’nin evlendiği zengin tüccardan önce dayak yemesi, daha sonra Lale’nin boğularak öldürülmesi anlatılır. Annesinin ifadesinin değiştirilmesiyle hapis olmaktan kurtulan tüccar daha sonra Zıpkın Ali tarafından kurşunlanarak öldürülmesi; “Piyasa”da (s.112-115) , Mimar Türkan Hanım ile Müdür Rüştü Bey’in, 20 yaşındaki kızları Bahar”a bir daire almalarıyla başlayan sorun… Çiftin, Altan adlı 10 yaşında bir de oğulları vardır. Akşam yemeğine gelmeyen kızından kuşkulanan anne, kızının odasında yaptığı araştırmada tanımadıkları bir avukata verilmiş bir vekâletname ile “Lütfen beni aramayın. Hayat tarzımı değiştirmeye karar verdim” diye yazan kızının notunu bulur. Ertesi sabah avukatın bürosuna giden anne, kızının adresini istediğinde, adresini kendisine vermeyen avukat tarafından, kızının ve oğlunun hayatı için susmalarını, olayı unutmalarını ister. Bunun üzerine, eşine durumu anlatıp, onun avukata gitmeye karar verdiği anda odaya giren iki kişiden biri Müdür Rüştü Bey’e tokat atıp, avukatın yaptığı tehdidi yineleyince, bu kez Kurşun Ali’ye gitmekten başka bir çare kalmaz ve kötü yola düşmek üzere olan kız kurtulur, vekalatname alınıp yırtılır.  Sol örgüte katılan “Kurşun Ali”ye, (s.59-60) dayısı tarafından iş bulunur. Sahte antikalar konusunda müşteriye bilgi verdiği için patronu tarafından dürüst olmamakla suçlanır. Ali daha sonra, naylon fatura veren muhasebecide çalışmayıp; haksız yere dövülen emlakçıyı savuınduğu için arazi mafyası tarafından kurşun sıkıldığından adı Kurşun Ali’ye çıkar. Daha sonra da, dürüstlükten ümidini kesen Kurşun Ali, o arazi mafyasının lideri olarak 12 Eylül’den bir sonraki seçimde milletvekili oluşu anlatılırken; “Elde Ne Kaldı” (s.61-62) adlı öyküde ise karşılıklı mektuplarla ilişkilerine yön vermeye çalışan Gülgün ile Necdet sorunlarının çözülmesi için arkadaşı Kurşun Ali’ye gitiğinde yüzde onla sorun çözülmek istenir. 
“Hesap” (a.101-103) adlı öykü babası kumar masasında öldürülen Şeref, çalıştığı işyerinin eşcinsel patronunu yumruklayıp kaçar… Oturduğu derme çatma evin kirasını ödeyemiyordu; sevdiği kızı mahalledeki muhabbeciye götürecek parası olmadığı için de ondan ayrılmıştı. Beş parasızdı… Çalıştığı işyeri patronunun yanına gidip mahkeme falan derim diye para alırım diye düşündü. Olmadı, tokat attı adam. Genelevdeki kadınla parasızlık nedeniyle birlikte olamadı. Lokantanın önünden geçerken, indirim olduğunu belirtip, 10 lira diyen garsona kanarak yediği yemeğin faturası 75 lira çıkınca üzerine saldıran garsonların elinden kurtulup, kaptığı döner bıçağıyla, yaşadığı olayların da psikolojik etkisiyle saldırır garsonlara. Ertesi günkü gazetenin haberi ”İki ölü, iki yaralıdır…”  “Kurşun Yemiş Gibi”(s.104-106) adlı öykü ise CHP’li ve Atatürkçü Erkin ile Yağmur arasında geçer…  İyi giden ilişkilerinde, Yağmur’un Muharrem İnce’yi desteklemesi nedeniyle çıkan ilk tartışmanın ardından; yağmur’un, bilinçli bir biçimde, Atatürk demeyip de, CHP İL Başkanı Atatürk demesi ilişkiyi sonlandırır; “Kadim zamanlardan kalan bir öykü” olarak sunulan “Isırgan”da (s.107/109) uzun yılların ötesine bir gidiş gözlenior… “Vatansever aranıyor” ilanıyla girdiği işte, işkence artı ısırıkla tüm sınavları geçerek, adı “Isırgan”a çıkan başarılı işkencecinin, kölelelerin yönetime geçmesiyle makyajla değişik görünüme girdirilerek yurt dışına kaçırılması anlatılır. Güncel hayatımızda sıkça karşılaştığımız köşe dönmeci zihniyetin tipik bir ürünü olan “Teyzemin Oğlu”(s.110-111) önce; Almanya’da okuyorum diye dört yıl kendisini ekonomik yönde destekleyen dayısını dolandırır. İzinde dayısı ile beraberken okuldan bir arkadaşına rastladığında, onunla olan konuşmalarından kuşkulanan dayısının, Almanya’daki üniversiteye yazdığı mektubun yanıtında, kayıt sonrası okula hiç uğramadığı ortaya çıkar. Bunun üzerine dayısıyla olan parasal ilişkisi sona erer. Askere giden yeğen, daha sonra, kurduğu yapı kooperatifi kanalıyla bir milyar kadar bir para dolandırıp ortadan kaybolur. Olaydan bir ay kadar sonra ortaya çıkan yeğen borçlarını öder ve sonrasında da birçok şirketin danışmanı olarak yüklü paralar kazanmaya başlar.              “Korku”da(s.116-118), gerçekçi edebiyatçı ile onun aksi yönde duygular taşıyan Tijen’in çizgileri yüzünden biten ilişkisinden söz edilirken; “Müzeyyen”(s.119-120) adlı öykü, mekânlar biraz farklı olsa da “Vesikalı Yârim”  filmine benzer…  Bir fabrikada çalışan Necmi, genelevde birlikte olduğu vesikalı Müzeyyen ile samimi olunca, izinli günlerinde onun evine gidip, birlikte yaşamaya başlarlar. Durumdan kuşkulanan Müzeyyen’in dostu Müzeyyen’i sıkıştırınca ilişkileri ortaya çıkar ve Müzeyyen’in, Necmi’yi genelevin yanındaki kahveye çağırmasını sağlar. Ordaki buluşmalarında bir alkolik tarafından bıçaklanarak öldürülmesi üzerine, Müzeyyen de dostunu bıçaklayıp öldürür.  “Namus”ta (s.121-123), birbirini severek kaçan Mehmet Ali ile Ayşegül’ün geçim sıkıntısı nedeniyle bozulan ilişkileri ve sonunda çıkan bir tartışma sonrasında, Mehmet Ali’nin, Ayşegül’ü boğduğu görülürken; Ahsen ile “Necati Bey”(s.124-126), arasındaki ilişki son buluşmalarında ölümcül bir biçimde sonuçlanır. Bir önceki buluşmalarında, “Boşanma ilamını almadan gelme…” diyen Ahsen’in aksine, yine gelerek onunla buluşmak isteyen Necati Bey, ayrılmak isteyen Ahsen’i ikna edemeyince, tabancayla intihar ederken; “Taşkafa”(s.136-138) adlı öyküde, gençlik döneminde Tülay’a saçlarınız ne güzel dediği için üç kişi tarafından dövülen, sonraki yaşamında çevresinde kadın bırakmayan X Holding genel müdürü Sümer’in çocukların top oynadığı bir arsa da ise duygu ve düşünceleriyle örtüşen Nuran’ı hayal ettiği görülür. “Özlem”de (s.159/161) ise düşlerinde bulan adamın düşle gerçek arasındaki gitgellerinden doğan öykü bir kurgu gibi de algılansa sonunda gerçek gerçektir; gerçek yaşam yer alıyor anlatılarda.          “İzmir Yolu” (s.75-78) 1920 yılının tarihi öyküsü… İşgal yıllarının zulmü… Yazarlar daha çoğu İngiliz ve Amerikan mandacılığı isteyenler olmak üzere az sayıdaki yazar bağımsızlığı savunuyor. Mustafa Kemal’ın Rusya’ya kaçtığı ya da padişah tarafından zincire vurulup Anadolu’da dolaştırıldığı söylentisi yayılıyor. Olay kahramanları olan karıkoca Fikret ile Sabahat’ın arkadaş olan babalarının Sarıkamış felaketinde ölmeleri. Kuvayi Milliye’nin gözlemi, direnişi; Anadolu’ya geçme çabaları; Tüccar Hayri’nin evinde eğlenen İngiliz subaylarına yapılan baskında altısının öldürülüp, beşinin yaralanması. Kuvayi Milliye’nin Anadolu ve Ege’deki, İzmir’deki başarıları. Yaralanan Fikret’in, canını verirken söylediği son sözü:”İzmir yolu açıldı mı? Olur. 1946 yazında üç arkadaşın devrimler üzerine farklı cephelerden baktıkları ”Tartışma” (s.79-82) anlatılır. Devrimlerin, Atatürk’ün vurguladığı “muassır medeniyet’in halka inip inmediği tartışılır. Nazım’la, A.Kadir’le, Sabahattin Ali’yle yeni bir Cumhuriyet kültürü kurmanın verilen savaşımıyla, kültür bunalımı var diyen arkadaşların kendi arasındaki tartışmayı dinleyip not alan ajanın ardından ertesi gün üç arkadaşın da evleri basılır. Kenan Bey’in, ağır sayrılığında görüşmek istediği “Sabahat”la (s.83-86) olan öyküsü anlatılır. Hastanede karşılaşan Kenan ile Mustafa Kemal’ın tarafında olan Sabahat, Kenan’ın dil devrimine karşı olması nedeniyle öncesinde anlaşamazlarsa da, Sabahat’ın, Kenan’a Yusuf Akçura’nın “Üç Trarz-ı Siyaset” adlı verdiği kitabı okuması sonucunda olumlu bir noktada buluşurlar. Daha sonra ise Sabahat’ın oğlu Fikret’in karşı çıkması sonucunda evlenemezler ve daha sonra da Sabahat’ın tayinin çıktığı Anadolu’da 10 yıl kalırlar. 30 yıl sonra İstanbul’a dönen Sabahat’ın oğlu kominizm propagandasında tutuklanıp, üniversiteden de atılınca, avukatlığa başlar. Hastanede son deminde olan Kenan, Sabahat’ı görünce gülümser. Fikret, 15 yaşındayken annesinin evlenmesine karşı çıkmasını bir hata olarak değerlendirirken; “Dayak”ta, (s.49-151) bir felsefi seminerinde teoriden öte pratik gerçekleştirmeden örnekler isteyen öğrencileri, örnekli olarak verdiği derinlik konusunda, derinlik/halk bütünlüğü işaret ederken; “Doktor Ali” (s.54-55-56)… Kurtuluş Savaşı sonrasını içerik olarak taşır…Yıl 1928’dir… Üç asker arkadaşı olan Ali, Turgut ve Çavuş bir fabrikada yapılan örgütlenmede buluşurlar. Örgütlenme nedeniyle karakola düşme konusunu aşmaya çalışan Doktor Ali, fabrikanın sahibi olan asker arkadaşı Turgut’la anlaşmazlık yaşamaya başlar. Olayı Mustafa Kemal’e bildirmeye giden Doktor Ali, yola çıkacağı gün öldürülür. Ali’nin kardeşinin torunu olan Siyasal Bilgiler Fakültesi profesörü de yaşanan bu olayı anlatıp, öğrencilere de ders olarak verdiğinde bombayla parçalanarak ölür. Siyasal örgütlenmenin yaşandığı “Düş”e (s.57-58) öznel anlatım hâkim. Rüyasında Lenin’in cumhurbaşkanı olduğu siyasal yapılanmada kendisi de Başbakan olur. “Kılpayı Kaçan Mutluluk”(s.93-95), fabrikada sendikal mücadele soncunda polis tarafından aranan Hasan Hüseyin’in bir hafta kadar gizlendiği kıyı kentinde tanıştığı Gülizar’la, tutuklandığı için bir daha buluşamaz, içerden çıktığında da arayıp bulmaz. “Kader”(s.143-145), Silah kaçakçısı Selçuk’un sevgilisi ondan ayrılıp tekstil işi yapmaya başlar. Rusya ile uçak düşürme krizinde kadının işleri bozulunca, yine diğer bir silah kaçakçısı olan Hacı’nın eline düşer. Selçuk, yardımcısına, kaynağını bildirmeden Serap’ın tüm borçlarını temizletir ve birkaç gün sonra da Selçuk ile Hacı öldürülür. Yaralı kurtulan Selçuk’un yardımcısı on yıl hapis cezası alırken, bir gün onu ziyarete gelen Serap, tahmin ettiği gibi, Selçuk’un borçlarını üstlendiğini öğrendiğinde “Bilebilseydim” der.    
*MEKTUP 
Mektup adlı bölümde içerik bir simgesel olarak mektup halkalarından adeta bir zincir oluşur. Özellikle tarihi Yemen dramının tipik  ve trajedik bir uzantısı da tarihimizden öyküye başını uzatır… “Tuhaf Bir Adam”da(s.146-147) sol dünya görüşü ve ilkeleri yüzünden davayı geri çeviren avukata bir kadın tarafından yazılan mektup etrafında sürer anlatılar… “Uçsuz Bucaksız”(s.148-149) adlı öyküde, yine sevdiği kadının kölesi olmak istemeyen adamın yazdığı bir mektup konusu yer alırken; Durağan bir öykü olan “Uzakta”da (s.150/152) kent yaşamından bıkan adam doğada yaşama umudunun peşine takılır. “Hayatın Anlamı”na(s.153-156) takılan güzel birbirlikteliğin sürecinden kesitler verilen öyküde, adam, ayrıldığı kadını bulmak için yollara düşüş vardır. “Pahalı Kadın”(s.130/131) adlı öyküde, onu seven birinin, erkeklerin hayranı olduğu Begüm Hanım’a yazdığı mektupta, sevenlerinin peşinde koştuğu Begüm Hanım’ın durumu  anlatılır. “Sensin O”(s.132-133), adlı öyküde de aynı mektup trafiğindeki duygular sevgiliye yansıtılıur. Diğer bir mektup da “Sıfırdan Başlamak” adlı öyküde yer alır. Yine bir kadına yazılan mektupta, onunla nasıl tanıştığını, başından geçenleri anlattıktan sonra da, günün olumsuz gerçekleri sıralanıp, mutlu olmalarının olanaksızlığı üzerinde durulur.  
“Adanmış Bir Hayat”, 1916 olarak tarih de düşülen, Osmanlı’ya karşı İngiliz casusu Lawrence destekli Şerif Hüseyin yönetimindeki Arap ayaklanması, öykü kahramanı olan Nilgün’ün nişanlısı Nuri’nin, 2 yıl yedi ay direnişiyle tarihe geçen Fahrettin Paşa komutasındaki Medine savunması irdelenir. Öyle ki, çekirge kızartması gibi nice zorluklarla sürdürülen direniş sonunda Osmanlı, Mondros Ateşkesi’yle savaştan çekildiğinde, Fahrettin Paşa teslim olur, Medine’de, Arapların korkunç kıyımı ve yağması başlar. Nuri, Arap giysisiyle Medine’den Mekke’ye kaçarak Şam’a kadar gider. Ordaki tehlikeli can pazarından da kendini kurtarıp Lübnan’a geçerek çeşitli işlerde aylarca çalıştıktan sonra 1921 yılında Ankaraya gelir. Ankara’dan nişanlısına mektup yazan Nuri, daha sonra Kuvayı Milliye ordusuyla İzmir’e girer.  İzmir kurtulduktan sonra İstanbul’a geçen Nuri, nişanlısının evine gittiğinde Nuri’yi gören Nilgün’ün annesi baygınlık geçirir. “Baba, derin bir sessizlikten sonra, “Nilgün evlendi” der. “Allah sizi de sevdiğinizden ayırsın” diye beddua eder Nuri. Sonraki süreçte, Nilgün, öğretmen olur, Nuri hukuku bitirir. Hukuk konferansları verirken bir gün yolu, Nilgün’ün öğretmen olduğu okula düşer. Nilgün, görünmeden, konferansı en arka sıralardan dinler. Nuri’ye, aşkı yinelenir. Geçen zamana acır. Bir gün Nuri’nin iş yerine giderek bağışlanmasını ister, Nuri apansız hıçkırarak ağlamaya başlar. “Başımın üstünde yeriniz var” der. Konuşup, anlaşırlar; Nilgün kocasından boşanacaktır. Bu söz birliğinden 15 gün sonra Nuri’nin iş yerine eli cebinde olan bir adam gelir, kendisini Nilgün’ün kocası olarak tanıtır. İkisi de birden silahlarını ateşlediklerinde Nilgün’ün kocası ölüp, Nuri ise ağır yaralanır.       
“O Kadın” 165-166), güçlü aşkın kendisini yakmasından kaygı duyarak giden bir kadındır; “Beklerken”de (s.40-41), hoşlandığı kadın daha köşeyi dönerken, onu pastanade bekleyen adamın bomba patlamasıyla yaşamını yitirmesi yer bulurken; Taksim’deki kanlı bir mayısın içinde geçen olayda, yaralanan “Nergis”i (s.127-129) ressam olan sevgilisi kurtarır. Bu olayda sinirleri bozulan Nergis ruhsal travma geçirip, altı ay sonra da kendisini öldürür. “Ters Köşe”(s.139-142) adlı öykü, Sabahattin Ali’nin şiirinden bestelenen “Ağladığın Duyulmasın” adlı türkü dizesiyle son bulur… Birbirlerini seve seve ayrılan Turgay’la Serap 32 yıl sonra buruk karşılaşmaları mutluluğa çıkmaz. 12 Eylül öncesi bir süre evinde saklanılan kadının güzelliğinin devrime benzetildiği “Aşk Olsun” (s.62-64) adlı öyküde, anlatıcının yaşamdan ayrılan 80 yaşındaki ağabeyiyle, sözü edilen o evi bulup, fırtınalı o gençlik günlerinin anılarını yaşayarak, kadını anarlar. “Bir Vatanseverin Öyküsü” (s.167-168) kendinden olmayanı ihbar eden dönem adamlarından birinin apartmandaki yönetici ile yazar kadını şikâyet etmesinden sonra kendisinden şüphelenmesi sonucunda, kiralık ev arayan zaman zaman rastlanılan tipik bir dönem adamı karakteriyle verilir. Ayrılan iki sevgiliden, erkeğin kapkaççılarla karşılaştığında çıkan kavgada katil olup hapis yattığını ve çıktıktan sonra, eski sevgilisinin yanına gelerek olayları anlatması “İzin” (s.169-172) adlı öyküde geçer. “Fikret” (s.157-158) ise otobiyografik kesitlerin serpiştirildiği son bir öykü olabilir. Belki kahramanların konum ve isimleri, yerler değiştirilmiştir. Avukat olan kızına hitaben yönelen duygularla sesleniyor Dr. Fitnat. “Yarım Kalmış Bir Masal”(s.173-176), Sayıl Cengiz Gündoğdu’nun, sahafta bulduğu, yazarı belli olmayan, yarım kalmış eski bir öyküdür. Yazar, öyküyü uygun bulduğu için kitabına aldığını belirtir. Yabancı gelmeyen bu öykünün zaman olarak yarım olduğu da söylenebilir mi?..

*(Kutup Yıldızı/Sayıl Cengiz Gündoğdu/Öykü/Haziran 2021/176 sayfa)
 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19