Çukurova´nın yazıp, besteleyen, çalan, söyleyen, derleyen, korolar yöneten Âşık Mahrumi´nin hayatına göz attığımızda onun da eğitimsizlik nedeniyle geriye düşüp, kendi çabasıyla sanatının yolunda ilerlediğini görürüz.
Sesini beğenen Adanalı Doktor Sakıp Önal onu müziğe, müziği kendine kazandırmak istiyor ama olmuyor. Babası gittiği ibadet için gittiği camideki hocanın sözüne kanıp, müzik eğitimini iptal edip dönüyor köyüne.
Sonuçta Âşık Mahrumi, mahrumiyetleri içerisinde okumak için çırpına çırpına kendi yolunu kendi buluyor. Sesini, sazını dinletiyor insanlara sonuçta, sırası geldiğinde de bestelerini yapıyor.
Mahrumiyetleri dedim?
Yoksulluk bu kolay değil?
İçine girmeyen, yaşamayan saygısızca, yoksulluk edebiyatı yapıyor der.
Ama hiç de öyle midir?..
Ünlü Çukurovalı ozanımız dememiş ki ?Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm?:
Karac´oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Âşık Mahrumi de zorla çizmiş yolunu Konya üzerinden. Zorlamış o günün ailevi koşullarını. Sonunda varmış varacağı yere? Geç de olsa âşıklığın yolcusu olmuş; varıp Mahrumi olmuş.
Sesiyle, sazıyla, şiirleri, besteleri, korolarıyla olurken olacağını? Yaşadığı kentte hayatı kitaba geçmiş? Yazar Turan Ali Çağlar, Mersin Belediyesi adına Âşık Mahrumi´nin hayatını ve sanatını kitaplaştırmış.
Sevgi adamı, duygu adamı Âşık Mahrumi´liğinin mahrumiliği de mahrum oluşundan gelmiş. Yoksulluk, sevgi mahrumiyetlerini vurmuş âşıklığının sırtına, düşmüş şiirlerin, türkülerin yoluna.
Asıl adıyla Necmettin Eser olan Âşık Mahrumi sanatını geliştirip, eserlerini ortaya çıkarmaya başlayınca sahnelere çıkmaya ve plaklarını da okumaya başlamış; dört bestesinin yer aldığı iki plak doldurmuş.
Âşık Mahrumi, şiirlerini yazıp, türkülerini yakarken, aldığı nota bilgileri gereği bir yandan derlemeler de yapmış; hâlen korolar yönetip, öğrenciler yetiştirerek sürdürüyor ustalık yaşamını.