Prof. Dr. Ulvi Keser


MEGALİ İDEA’DAN MEGALİ LİMOS’A

Prof. Dr. Ulvi Keser


    Bu topraklarda yaşayan yediden yetmiş yediye kimse sorsanız hayatının bir anında ya görmüş ya da duymuştur Megali İdea’yı; yani Yunanların “Büyük Hedef, Büyük İdeal” dedikleri saplantıları. Genellikle yanlış bilip yanlış yazar, yanlış okur ve “Megalo” vs. deriz ama sorun değil, sonuçta bunun bitmek tükenmek bilmeyen Yunanistan saplantısı olduğunu biliriz. Kapı komşumuz ama bitmek tükenmek bilmeyen onlarca sorunumuzun (FIR Hattı, NOTAM, kıt sahanlığı, kara suları, adaların silahlandırılması, adaların ve kayalıkların işgal edilmesi, petrol ve enerji sondaj çalışmaları, hava sahasının kullanımı, Patrikhane, Batı Trakya Türklerinin durumu, Heybeliada ve Ruhban Okulu, 12 Mil, AB girişimleri, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, hidropolitik, terörist faaliyetlerin desteklenmesi, şimdilerde Münhasır Ekonomik Bölge vb.) da temel kaynağı olan Yunanistan’ın neredeyse üç yüz yıla yakın bir süredir devam ettirdiği Kaf Dağı’nın ardındaki ütopik saplantısı Büyük Yunanistan Devleti; yani bir ucu bütün Balkan coğrafyasını kapsayan, Adalar Denizi (Maalesef artık Ege Denizi demeye başladık.), Anadolu’nun bütün Batı kıyıları ve tabii ki olmazsa olmaz Konstantinapol’e çevirmeye çabaladıkları İstanbul, ardından Doğu Akdeniz.  Muazzam bir hayal gücü, müthiş bir strateji ve bununla örtüşen Kıbrıslı Rumların Enosis idealleri; yani adanın Yunanlaşması düşüncesi. İçinde bulunduğumuz coğrafyayı huzursuz eden, kan gölüne çeviren bir karabasan adeta.

   Megali İdea’yı Yunanların ev Rumların hayal ve emperyalist yayılmacı düşünce dünyalarına bırakıp bir başka “Megali” düşünceye bakalım yakın dönem Yunan tarihine giren ama nedense Yunanların da pek hatırlamak istemedikleri, unutmak için can attıkları ve hatırlayan ya da hatırlatanlardan da pek hoşlanmadıkları bir Megali daha; Megali Limos… Nedir Megali Limos? Anlatalım. 1939’da İkinci Dünya Savaşı başlamış ve bütün acımasızlığıyla devam etmektedir. Türkiye savaştan yeni çıkmış bir devlet olarak dönemin en aklıselim stratejisini benimsemiş ve savaştan uzak durma gayreti içindedir. Tam da bu hengâmenin içinde faşist diktatör Mussolini kendi ifadesiyle Yunanistan’ı küçük ve kolay lokma olarak görmekte ve bir başka faşist diktatör Hitler’e” altın tepside kızarmış piliç gibi” sunmak düşüncesindedir. Öte yandan evdeki hesap çarşıya uymayacak ve Yunanlar gerçek anlamda bir halk hareketi başlatarak işgalci İtalyan askerlerini 7 ayın sonunda ülkelerinden atmayı başaracaklardır. Mussolini için de Hitler için de tam bir hayal kırıklığı ve beklenmedik bir sondur bu adeta. Sonuçta Hitler Balkan coğrafyasına yönelik bütün stratejilerini değiştirir ve Barbarossa Harekatı denilen yeni bir çılgın harekata başlar. 7 milyonluk Yunanistan faşist Hitler güçleri karşısında ne yazık ki tutunamazlar ve ülke bir baştan diğer başa Alman işgaline uğrar. Sene 1939’dur, yani Anadolu’da Milli Mücadele’den sadece 17 yıl sonra. 

   Hitler korkunç bir plan hazırlar ve bütün Yunanistan’ı ve Yunanları “açlıkla” dize getirecek korkunç bir strateji başlatır. Yunanistan’da güneyden kuzeye, batıdan doğuya ekilebilir bütün tarlalar ve arsalar kullanılamayacak hale getirilir. Yiyecek üreten bütün tesisler imha edilir. Büyük baş hayvanlar trenlerle Berlin’e taşınırken küçükbaş hayvanlar zehirlenerek katledilir. Bu öylesine acımasız bir katliam stratejisidir ki ormanlarda ağaçlar bile kesilir ya da yakılır. Denizlerde potansiyel balıkların yumurtlama alanları bile imha edilir ve Yunanların açlıkla savaşı da böylece başlar. Ülkede ekonomi zaten durmuş durumdadır, fabrikalar kapanmış, okullar eğitim veremez hale gelmiştir. İş yoktur, istihdam yoktur, işveren yoktur, işçi söz konusu değildir. Savaşın başlarında birkaç bavul (yani trilyonlarca Drahmi) dolusu parayla bir ekmek alınabilirken işgalin ardından Yunanistan tam anlamıyla bir ölüler ülkesi haline gelmiştir. İnsanlar gerçek anlamda bir deri bir kemiktir ve doğurganlık Yunanistan’da neredeyse 1950’lere kadar sıfır noktasına inmiş durumdadır. Selanik, Atina, Pire gibi şehirlerde açlıktan günde ortalama 3.000 Yunan hayatını kaybetmektedir. Sokaklar açlıktan hayatını kaybeden insanların cesetleriyle doludur. Hayatta kalmayı başarabilen hayvanlar cesetleri yemekle meşgulken ölen hayvanların leşleri de hayata tutunmaya çalışan insanlar için bir umut haline gelmiştir. Devlet idaresi, hükümet, düzen söz konusu değildir artık ülkede. Günlerce sokaklarda kalan çürümüş cesetler arada bir çöp kamyonlarıyla toplanıp çukurlara atılmaya başlanmıştır. Ezelden ebede Yunanların hamisi (!) görünen İngilizler bile işgalin hemen başında Yunanistan’daki askeri gücünü çekmiş, açlık sürecinde bu ülkeye tek bir buğday tanesi bile göndermemiştir.

    Yunanistan tarihinde Megali Limos, yani Büyük Açlık Dönemi denilen bu süreçte işgal altında açlıktan inim inim inleyen bu ülkeye yardım eden tek bir ülke vardır; içinden çıktığı savaşın yaralarını sarmaya çalışan, ayakları üstünde doğrulma gayretinde olan ve küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka kuşu gibi parlayan Türkiye Cumhuriyeti devleti. Yani 1922‘de Anadolu topraklarında 3 yıl 4 ay 20 gün devam eden Milli Mücadele’den başı dik ayrılan ve ülke topraklarında bu acıyı yaşayanlar hala ayaktayken Yunanistan’a yardım eden tek bir ülke vardır; Türkiye. Anadolu insanı yüreğinin güzelliğini, erdemini, kinden, nefretten, öç ve intikam duygusundan beslenmeyen o tertemiz kalbini ortaya koyup “düşene, muhtaca” tereddütsüz elini uzatmış, kelimenin tam manasıyla “yemeyip yedirmiştir.” hem de savaş ekonomisiyle kendi de inim inim inlerken.

 Megali Limos trajedisine, bu ülkenin faziletli insanların, Cumhuriyet'in erdemli kahramanlarına ve Anadolu’nun gözü de gönlü de tok insanlarına devam edeceğiz. Dostlukla kalın, kitapsız kalmayın. 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00