Cumali KARATAŞ


MEHMET TAŞAR’LA DERGİDEN ÖYKÜYE


“Akdeniz”den anımsadığım bir isim Mehmet Taş/a/e/r; Küçüksaat’in oralarda bir iş hanında şiir ve sanat üzerine kısa bir görüşme yaptıklarımızdandı seksenli yıllardan kalan silinmeye yüz tutan görüntüler arasında. Birkaç öykü kitabına koşut, bata çıka ilerleyen yerelin dergiciliğinde bazı dergilerden gelip, çalışmalarının dayandığı dernek/dergi/yayınevi bağlamında bir üçgen oluşturduğu görüldü. Bu gün işte, Mehmet Taşar’la sanata yansıyan yazarlığını ve dergiciliğini konuşacağız.

                                                                                                

*YAZAR OLARAK

***Mehmet Bey, hemen şunu sormak istiyorum… Edebiyat dergisinde ne zaman ve hangi ürününüz yayınlandı? Şimdiye kadar hangi dergilerde öykü ya da denemeleriniz yer aldı?  

---Tarihini de sayısını da anımsamıyorum, ama 1980 öncesinde Ankara’da yayımlanan “Yaba” dergisiydi… Dergi, dergiler çıkardığım halde genelde dergilere yazı göndermiyorum. Yine de önemli dergilerde yazı ve öykülerim yayınlandı.

***Yayınlanan kitaplarınızdan söz edebilir misiniz?  

---Bugüne kadar dördü öykü, ikisi deneme olmak üzere altı kitabım var. Adresini Açık Yaz, Hüznevimin Konukları, Düşlerim Üşümesin, Güz Sürgünleri öykü; Babam Şiir, Abim Öykü Ben Roman, Gün Düne Yas/lanır da deneme kitaplarım.

***Hep öykü ya da deneme mi yazdınız? Şiir dâhil farklı türde çalışmalarınız oldu mu?

  ---Edebiyat alanında öyküyü seçtim. Denemelerim de zaten öykü tadında okunacak yazılardan oluşuyor. Biri bitmiş, öteki tamamlanmayı bekleyen iki romanım var. Uygun koşullar bulabilirsem, bu yıl en azından romanımı yayınlamak istiyorum. Kendim için yazdığım şiirler var elbette. Ama bunları edebiyat alanına taşımadım. Taşımayı da düşünmüyorum açıkçası.

***Edebiyatın dışında ilgilendiğiniz bir sanat dalı oldu mu?

   ---Hayır, olmadı. Saz ve resim içimde bir ukde olarak kaldı.

***Uzun bir sanat yolu… Ne zaman başladınız peki yazmaya? Yayınlanan ilk öykünüzü yer ve zaman olarak anımsayabiliyor musunuz?

---1975’ten beri bu alanda çalışıyorum. İlk öyküm de Ankara’da yayınlanan Yaba dergisinde yer almıştı.

***Sizden başka ailede, yakın çevrenizde yazan ya da sanat yapan var mıydı?

---Maalesef yok. Çocuk yaşta kültür sanat çevresinin içine düşmüştüm. Özellikle Adana’ya geldikten sonra tiyatro çevresinde buldum kendimi. Oradan başlayan bir ilgi ve özen sanırım kendimde olan yeteneği de ortaya çıkardı. Bu arada Osmaniyeli olduğumu söylemek isterim.

***Sanatınız konusunda size destek ve katkı veren biri oldu mu? 

---Elbette oldu. 1980 öncesini biliyorsun. Bütün o siyasal çalkantılar içinde okuyan bir gençlik vardı. Siyasal gündem sanatı yer yer dışlasa bile edebiyat ve sanat da o toplumsal devinimin içindeydi. Biz de bir grup arkadaşla birlikte yalnızca yazmakla kalmadık, dergiler de çıkararak hem kendimizi geliştirdik, hem de kimi abilerimizi olaya dahil ettik. Elbette uzun ve zor bir süreçti.

***Öykü, yazı ya da sanatın yetenekle bir ilgisi olup olmadığı konusunda ne düşünüyorsunuz?

 ---Yetenek olmadan zaten hiçbir şey olmaz. Ama yetenekle de bir yere varılmaz. Hangi alanda kendinizi yetenekli görüyorsanız onu geliştirmek zorundasınız. Bu da o işi daha önce yapan insanları tanımak, o alanda yazılanları okumak, sürekli bir arayış ve bilgi edinmek için uğraşmakla oluyor. Eğer bu arayış içinde değilseniz, yetenekleriniz de körelir gider.

***Öykücü olarak tanınıyorsunuz? Size göre iyi bir öykü, iyi bir öykü yazarı nasıl olmalıdır?

---Öykü, hayallerin kurgulanması, doğada ve yaşamda gördüğünüz şeyleri estetize ederek okura sunmaktır. Bunun için ‘dil’ e hakim olmak gerekir. Sanatın bir iç dökme, derdini anlatma olduğuna inanırım hep. Belki de bizim yaptığımız, yaşamda var olan canlı cansız her nesnenin bizdeki yansımasını aktarmak. Diğer insanlardan farkımızsa onu duygu, düşünce imbiğimizden geçirdikten sonra estetize ederek yaşamdan aldığımızı yaşama yeniden ama yeni bir dille anlatmak.

Sartre, “Herkesin kendine göre bir yazma nedeninin olduğunu, kimine göre kaçış kimine göre de fetih için” yazdığını söyler. Kaçış ya da fetih… Yazarın kaçışlarının sıradanlıklardan olduğuna inanırım.

Bunun Tarık Buğra’nın “sürüden ayrılmak” tanımlamasıyla da bir akrabalığı olduğu kesin. Ama asıl olanın ve yazarı belki de canını yaka yaka, içini acıta acıta, sınırsız ve sonsuz bir yolculuğa çıkarının keşif olduğunu biliyorum. Bu keşfin peşindeyseniz yazarlık yolunda doğru yoldasınız demektir.

Sizi alıntılara boğmak istemem ama yazmanın insanın kendini iyi hissetmesinin yolu olduğunu söyleyebilirim.

Belki bunca acıyı, yalnızlık nöbetlerini, yaptığının ya da yazdığının karşılığını alamamanın düş kırıklıklarını unutturan şeydir Cesare Pavase’nin söylediği: “Sevişmek gibi bir şeydir yazmak.”

***Bir yazarın ya da sanatçının olmazsa olmazı olabilecek üç şey nedir sizin için?

---Doğada var olan canlı cansız bütün varlıklara karşı borçlu olduğunu bilmek zorundadır yazar. Öğrenme konusunda sürekli aç olmak zorundadır. Bunun için de sürekli okumak ve araştırmak durumundadır. Ülkede ve dünyada olup bitenleri anlamak için sağlam bir dünya görüşü edinmelidir. Olanları anlamak için rehberidir dünya görüşü. Tabi ki sevmek… Sevgi ekmektir çünkü.

***Bundan sonrası için yapmayı tasarladığınız şeyler var mıdır?

--- Dediğim gibi; iki romanım ve biriken öykülerim var. Onları yayıma hazır hale getirmek ve beklemek… Yaşadığımız koşullarda kitaplarını yayınlamak ve yayınlatmak öylesine zorlaştı ki… Sonrası ne olur, gerçekten bilmiyorum.

***Seni etkileyen edebiyatçılar, sanatçılar oldu mu? Ayrıca, beğendiğin öykücüler, edebiyatçılar, sanatçılar kimlerdir?

--- Olmaz olur mu? Başta Orhan Kemal olmak üzere öykümüzün mihenk taşları olarak kabul edilen Sait Faik, Sabahattin Ali, Muzaffer İzgü… Bu konuda yeterince edebiyat geçmişimiz ve bayrağımız olan yazarlarımız var.

***Öyküyle, edebiyatla ilgilenen gençlere önermek istediğiniz şeyler var mıdır?

---Öyküyle ya da edebiyatın her hangi bir alanıyla ilgili çalışmalar yapan herkesin, kendi alanıyla ilgili Türk ve dünya edebiyatının önderlerini iyi tanıması, ne yazdığı, nasıl yazdığı konusunda bir bilgiye ulaşması gerekir. Toplumun sorunlarını kendi sorunları olarak görmesi, olması gerekenleri algılaması ve bunun için mücadele etmesi çok önemli. Bu da duyarlılık, gözlemcilik gerektirir. Bol bol okumak ve usanmadan yazmak…

***Kişisel sanatınızla ilgili söylemek ya da eklemek istediğiniz bir şeyler var mıdır?

---Yukarıda söylediklerimi yapmaya çalışıyorum. Umarım ileride edebiyat dünyasında bir ‘adım’ olur.

        ***Söyleşi dizimize katkı verdiğin için teşekkür ederim?

  ---Ben teşekkür ederim kardeşim. Sen de yazma serüveni içinde bir insansın. Yüksünmeden, kıskanmadan, edebiyatımıza, kültürümüze katkı sunanları okurla buluşturma konusunda büyük emeğin var.

            ***Teşekkür ederim; sanat/edebiyat düzeyindeki seçicilikle,  hak eden emeklerle sanat tarihine birer yaprak bırakmak sanat tanıklığı adına elbette ki bir görevdir… Yurtiçi ve yurtdışına kadar kitap imzalayan insanların savaşım ve güzelliklerine bu açıdan baktım hep. 

 

*DERGİ

***Bata çıka olarak tanımladığım dergicilik konusunu yanlış anlayabileyeceğinizi düşünemiyorum… Ne yazık ki bir gerçeğin altını çiziyor bu tümce… Uzun yıllar Çukurova dergiciliğine emek veren biri olarak size de sormak istiyorum... Çukurova’da, Adana’da dergi çıkarmak nasıl bir şey?.. Bize biraz bundan söz edebilir misiniz?

---Türkiye’de dergicilik belki de en zor ve riskli bir iştir. Hatta denebilir ki bütün dergiler batmak için çıkar. Elbette amaç batmak değildir, ama bir gerçekliğin altını çizmektir. Ülkenin kültür sanat politikası, yerel yönetimlerin ve kurumların kültüre sanata bakışı maalesef bu gerçeği yansıtıyor. Geçmişte daha çoktu, ama günümüzde de inatla bu mücadelenin içinde olanlar var. İyi ki de var.

Edebiyat dergileri, edebiyat denizine su taşıyan dereler, çaylar, ırmaklardır. Bu akış durmamalı, sürmelidir.

***Dergicilikte geriye dönüp baktığınızda dünden bugüne hangi dergileri yayınladınız? Ya da yayınlanmasında yer aldınız?

---1975’ten bu yana özellikle Adana’da yayınlanan bütün dergilere ucundan kıyısından bulaşmışlığım vardır. Mutfağında olduğum, çıkardığım dergiler var elbette. Akdeniz, Düşün, Turunç, Çağdaş Yaşam, Yaşam Sanat…

***Hâlâ yayın yaşamını sürdüren, Yaşam Sanat Derneği, AYSAD gibi bir üçgenin de parçası olarak görülen “Yaşam Sanat” dergisini ne zaman kurdunuz? Bugün için kaç sayıda? AYSAD’dan kaç kitap yayınladınız?

 ----Yaşam Sanat 2014 yılında ilk sayısını çıkardı. Şu anda 56. Sayıdayız. Ama aslında bunu 56 + 34 olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü 2011 yılında Çağdaş Yaşam’ı çıkardığımızda Çukurova ve ülke genelinde bir buluşma noktası haline gelmiştik. 34 sayı çıkardıktan sonra kurumsal bir kimliğimiz olsun diye dernekleşmeye gittik. Aynı kadro ve anlayışla AYSAD’ı (Adana Yaşam Sanat Derneği) kurduk. Derginin de adını Yaşam Sanat olarak değiştirdik.

Bugüne dek 8 kitap yayınlayabildik. Bu alanda çok başarılı olduğumuz söylenemez.

***Yerel yönetim, belediyeler ve kuruluşlar olarak “Yaşam Sanat”a katkı verenler oldu mu? Verilmediyse eğer böyle bir beklentiniz var mı? 

 ---Burada da, ülke genelinde de bir gerçeği kabul etmek gerekir. Kimi şeylerin, özellikle de dergilerin yaşaması ve sürmesi kişilerin sabrı ve ömrüyle sınırlı. Demem şu ki; kurumsal destekler olmadan bu işi sürdürmek zor. Biz de zaman zaman Seyhan ve Çukurova belediyelerinden destekler aldık. Umarım kurumların bu ilgisi sürer.

***Söyleşi öncesi sizin  öykü ve deneme kitabınızı da okuduğum için orda, hangi dergiyle ilgili olduğu belirtilmemekle birlikte, dergide yayınlanacak ürünlerle ilgili bir yayın kuralı dikkatimi çekti?..  “Gün Düne Yas/lanır” adlı deneme kitabınızdaki “Şiir ve Salça” adlı yazınızda: “…’Biz, özellikle dergide güncel şiirler yayınlamıyoruz…//…”Bu konuyu arkadaşlarla çok konuşmuştuk. Güncel olaylar üzerine yazılan şiirler, yazılar, öyküler, romanlar; genelde güncelin sıcaklığında ilgi görse de tarihsel sürece dayanamazdı.” (s.22) diyor ve konuyu şiirin damak tadı kaynağına gönderme de yaparak, sebze/meyve, şiir/salça benzerliğiyle, şiir/zaman/nitelik ilişkisini yorumluyorsunuz… Konu bir yazı boyutlarınca derin ve elbette ki de her sanat ürününün iyisi ve kötüsü de vardır… İçeriği satamayan biçimsiz ürünler olabileceği gibi, içeriğin biçimle örtüşüp, ortak ve güncel yaşam paylaşımlarla hak ettiği büyüyen yapıt düzeyine erişen özgün şiirler de oldukça fazla, uzun süre de ömrü var olmanın yanı sıra; dilin sözcük olarak zamana yenilmesiyle de doğaldır ki iddia edilmek istenen şiir/şarap sürecini hazırlayan tarihsel mesafede soluksuz kalabilecek şiirin kıymet deformasyonu da hesaba katılmalıdır diye düşünülebilir. Kaldı ki, ortak yaşanmışlıkların dalgalandırdığı şiirlerin de edebiyata ve şiir sevgisine, yayımına katkısı tartışılamaz. Yanıtın tam ve detayı bağlamında sorumu böyle bir dayanak noktasına taşımam gerekti. Sonuç olarak şunu sormak istiyorum: derginizin günceli değerlendirmeyen, “şiir/salça” benzetmesini ölçüt alan yayın politikası, çağa tanıklığa da itiraz eden, günceli ret ya da bir içerik kaçışı değil mi? Ya da amacını aşan bir yayın tavrı mı?

--- Kitapta söylediklerim dergiyle ilgili değil. Edebiyata bakış açısıyla ilgiliydi. Günceli es geçmek değil söylediğim. Güncelde kalmak, güncelle yetinmek çayı demlenmeden içmek gibi bir şeydir. Bu edebiyatın değil, güncel siyasi yazıların işidir. Bunlar dönemine ışık tutar ve bir tutanaktır. Geleceğe kalması edebiyatın erdeminde, estetiğinde ve üslubunda gizlidir.

***Yöremiz sanatına, kültürüne, yayıncılığına olan katkılarınız için toplum adına size teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

---Biz kendi sorumluluk alanımızla ilgili elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu çabamızı topluma aktarma fırsatı verdiğin için ben teşekkür ederim.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00