Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


MİLLİ DEVLETTEN RANTİYE DEVLETE (8)

DEMİREL - ECEVİT DÖNEMİ (Ekim 1961 – Eylül 1980)


DEMİREL - ECEVİT DÖNEMİ (Ekim 1961 – Eylül 1980)

AMERİKAYA KARŞI DİRENİŞLER

1960 yılında Milli Birlik Komitesi adıyla örgütlenen, yüzbaşı–orgeneral arası rütbelerde 38 subay tarafından bir askeri darbe ile Demokrat Parti iktidarı sonlanır. Maddi deliller henüz yayınlanmış olmasa da bu darbenin, 1959 yılındaki Amerika gezisinde ABD’den kredi/borç talebi karşılanmaksızın eli boş dönen Menderes’in içine düştüğü “kullanılmışlık hissi ve hayal kırıklığı” sonrası yönünü Sovyetler Birliği’ne çevirmesi sebebiyle, ABD kaynaklı olabileceği ileri sürülmüştür.

DP’nin uyguladığı, “Devletin kuruluş esaslarına aykırı anti laik ve kamplaştırıcı siyaset,” sebebiyle milli birlik ve bütünlüğün kopma noktasına geldiğini gören askerlerin kendi aralarında gizlice örgütlenerek bu darbeyi yaptıkları, bu yolda da CHP ve özellikle genel başkan İsmet İnönü’den etkilendikleri, iddiaları da bulunmaktadır.

“Darbenin amacı doğrultusunda bazı temel düzenlemeler yapılmadan seçimlere gidilmemesini,” savunan Milli Birlik Komitesi üyesi 14 subayın etkisizleştirilerek yurt dışına gönderilmesi ardından, kurulan yeni partilerle yapılan 1961 milletvekili seçimlerinde hiç bir parti tek başına iktidar olamazken 1965 yılında yapılan seçimde Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi oyların %52,9’unu alarak tek başına iktidar olur.

Halkoyu ile kabul edilerek yürürlüğe konulan 1961 Anayasası çağdaş liberal demokrasinin tüm kurallarını içermektedir. Özellikle “sosyal hukuk devleti” ilkesi anayasada hayat bulmuştur.

1960 sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD’ye yaklaşımı hiçbir zaman Menderes dönemine geri dönmemiştir. 1963 yılında, Türkiye’de konuşlu nükleer başlıklı füzelerin Türk Hükümeti’ne bilgi verilmeksizin geri çekilmesi; Amerikan Devlet Başkanı Johnson’un Haziran 1964 tarihli mektubunda, “Türkiye’nin elindeki Amerikan menşeli silahları Kıbrıs’ta kullanamayacağının,” ihtar edilmesi, Temmuz 1969’da Türkiye-ABD Askeri Kolaylıklar Anlaşması’nın yenilenerek Türkiye’deki üsler mülkiyetinin geri alınması, iki ülke arasındaki ilişkilerde güvensizliğe yol açmıştır.

1960'lı yılların ikinci yarısında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki yakınlaşmadan rahatsızlık duyan ABD yönetimince dile getirilen, “tütünde kota ve haşhaş ekiminde yasaklama” talebinin, siyasi tabanı kırsal nüfusa dayanan Demirel tarafından reddedilmesiyle zaten yolunda gitmeyen ABD-Türkiye ilişkileri iyice gerilir.

Ekonomik durumun bozulması, 1968 öğrenci olayları, Türk lirası değerinin %66 oranında düşürülmesi (10 Ağustos 1970), işçi grevleri ve anarşik hareketler üzerine Ordu komuta kademesinin verdiği 12 Mart Muhtırası ile hükümet istifaya zorlanır. Demirel istifa eder. Nihat Erim başbakanlığında teknokratlar hükümeti kurulur. Anayasada yapılan değişikliklerle temel hakların kullanılmasına kısıtlamalar getirilirken, o güne kadar geri çevrilen ABD talepleri de yerine getirilmiştir.

14 Ekim 1973 genel seçimlerinde Bülent Ecevit'in liderliğindeki CHP, Demirel'in AP'sinden daha çok oy alır. Böylece AP on bir yıl aradan sonra CHP'nin karşısında ikinci parti durumuna düşer. CHP-MSP koalisyonu kurulur. CHP ve MSP, Kıbrıs Barış Harekâtı'nı gerçekleştirmelerine rağmen Kıbrıs başta olmak üzere birçok konuda kendi aralarında anlaşmazlığa düşerler. Başbakan Ecevit erken seçime gidebilmek için 18 Eylül 1974'te istifa eder.

1977 seçimlerinde oylarını 8 puan artırarak yüzde 41,4 oy alan CHP birinci parti olmuştur. Ancak ABD ambargosunun getirdiği sıkıntılar, enflasyon ile tırmanan anarşi ve terör, bıçak sırtında giden Ecevit iktidarının halkın nezdinde güven kaybetmesine neden olur. 14 Ekim 1979 ara seçimlerinde sol grupların da boykot etmesiyle oyları gerileyen CHP iktidardan çekilir. Büyük bir farkla seçimleri kazanan AP'nin lideri Demirel, 12 Eylül 1980 Darbesi'ne kadar görev yapar.

Demirel ve Ecevit her ikisi de Amerikan kültürü içerisinde yetişmiş, “Amerika’ya götürülerek özel eğitimden geçirilmiş” olsalar da tabandaki halk kitlelerinin zorlamasıyla söz konusu dönem, ABD taleplerine karşın milli menfaatlerin kollanması ve korunması mücadelesi ile geçmiştir. Bu durum, Amerika’daki “beyin yıkama” faaliyetlerinin başarısızlığını, bu iki siyasi liderin tam olarak devşirilmediklerini(!) gösterir. Cumhuriyet tarihi yazılırken, Demirel ve Ecevit’in ülkemizdeki Amerikan taleplerine karşı en çok direnen liderler olduğu yazılacaktır.

1960 sonrası, “demokratik solcu” sosyal demokrat Ecevit önderliğinde temel hak ve hürriyetlerin en geniş uygulama alanı bulduğu, işçilere sendika kurma ve grev hakkı tanınması gibi sivil toplumun örgütlenmesi ve hak araması önündeki engellerin kaldırıldığı; sağcı Demirel önderliğinde “bedeli tarım ürünleri satışıyla ödenen” Sovyet Rusya kredileriyle, kalkınmacı bir siyaset uygulanarak ülke kalkınmasında ilerlemeler kaydedildiği yıllardır.

Bu dönemde Amerikan çıkarları yerine milli çıkarları öne alan yaklaşımları sebebiyle, ABD’nin devlette ve sivil toplumda kurup örgütlediği gizli yasadışı gruplarca ülkemizde iç savaş şartlarını andıran çatışma ortamı körüklenmiş, binlerce gencimiz sağ-sol çatışması adı altında öldürülmüş; faili meçhul cinayetlerle pek çok aydınımız ortadan kaldırılmış, bu gizli yapının ordu ve istihbarat kuruluşu içindeki kolları vasıtasıyla ordu darbe yapmaya yönlendirilmiştir.

Ancak şu da bir gerçektir ki bu dönemde, eğitime alınacak Türk öğrenciler konusunda daha ayrıntılı ve özenli çalışma yapma gereği fark edildiğinden Amerikan derin devletince yapılan seçimlerde, özellikle yerli dönme ve cumhuriyet karşıtı aile çocukları devşirilmeye başlanmış ve bu nitelikte binlerce kişi devlet kadrolarına doldurulmuştur. Birçok yönetici, ABD Eğitim Komisyonu desteği ve gözetiminde eğitilip mevki sahibi yapılmıştır. Zaman içerisinde sadece siyasi liderler değil, bakanlar, müsteşarlar, emniyet müdürleri, hatta generaller... Bu kişiler görevde devam ettikçe yönetimdeki iktidarların milli siyaset uygulamaları oldukça zordur.

1975 yılında Türkiye üzerine bir rapor hazırlayan BM Kalkınma Fonu başkanı Richard Podol’un söylediği şu sözler unutulmamalıdır: “Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmemiş bir yönetici kalmamıştır. Yardım kuruluşu tüm gayretleri bu gruba yönlendirmelidir. Geniş ölçüde Türk idarecilerini devşirmek gerekir.(!)”

1950 yılında Türkiye'nin Sovyet tehdidi ile ABD'ye yanaşıp silah alabilmek için kullandığı kredinin geri ödenmesi kapsamında kurulan tam donanımlı Eğitim Komisyonu, aradan geçen 72 yıla rağmen hâlâ ayaktadır. Bugün artık Sovyet tehdidi bitmiş, Türkiye güçlenmiştir. Silah anlaşması da, o silahlara ait borç da kalmamıştır. Buna rağmen kurulan Eğitim Komisyonu neden aktiftir? Sadece komisyon değil, birçok yabancı dernek, vakıf vb. örgütler çok daha kapsamlı olarak öğrenci devşirmeye ne yazık ki günümüzde de devam ediyorlar…

Demirel’in kesintisiz çalıştığı 1965-1970 yılları arası dönem için bir karne verilmek istense denilebilir ki: Başbakan olduğu dönemde Boğaziçi Köprüsü, Ereğli Demir Çelik İşletmeleri, Keban Barajı ve başlatılan GAP gibi büyük yatırım hamlelerinin yapıldığı; ülkede enflasyonun %5, kalkınma hızının %7 olduğu görülecektir. “Bu dönem Atatürk döneminden sonraki en hızlı büyüdüğümüz ve en huzurlu olduğumuz dönemdir,” denilebilir.

1960-1980 arası dönemde Demirel 6 (altı) defa ve toplamda 8 yıl 11 ay; Ecevit ise 3 (üç defa ve toplamda 2 yıl 8 ay başbakanlık yapmışlardır. 1964 yılında 15 milyar 626 milyon $ olan milli gelir 1980 yılında 92 milyar 861 milyon $ seviyesine ulaşmış; 9,08 ₺ olan 1 $ kuru dönem sonunda 75,00 ₺’ye çıkmıştır. 1970 sonrası dönemde ise ülkeye kargaşa/kaos hakimdir. Özellikle ikinci yarısı iç savaş şartlarında geçmiştir.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05