Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


MUTLULUK OYUNUNDAN KAOTİK TOPLUMA


Johanna Spyri’nin 1880’de yarattığı Heidi karakteri ile başladı her şey ve 1913’de, Eleanor H. Porter tarafından yaratılan Pollyanna ile devam etti. Bu iki muhteşem öykü, önce kitaplarla, sonra televizyon ekranlarından yansıyan siyah beyaz görüntülerin cazibesinde ve ıssız akşamların sessizliğinde birer renk oldu yeniden şekillenmesi hedeflenen ve gereken toplumsal yapıların algılarında ama ne kadar etkili olsalar da oldukça küçük, bilgiye, görgüye, eğitime aç beyinlerde, insan zekasının geniş yelpazesinde farklı görünümlerde, farklı algılar oluşturdular.

Çıplak ayaklıydı Heidi. Çünkü döneminin gerçeklerinden biriydi bu ve köle çocuklar, İsviçre’de çıplak ayakla dolaşırdı. Oysa bu gerçeğin vurgusundan ziyade, o şirin küçük kızın, her durumda, yardımseverlik duygularıyla, Alplerin eşsiz manzaralarında, sevecen ve çıplak ayakla koşması kaldı zihinlerde ama hiç de sorgulanmadı, “Neden çıplak ayaklı bu sevimli çocuk” diye. Çünkü medeniyet olarak tanımlanan kavramla anılan, medeni bir toplumun gerçeğiydi temelde yatan sorun. Hiç dile gelmedi öyküde ama çıplak ayakla gözler önüne serildi gerçekler, yaratıcısının zekice kurgusunda. Tabii ki görmesini bilen gözler ve sorgulayan beyinler için.  

Sürekli mutluydu Pollyanna. Her durumdan bir mutluluk kaynağı çıkarımı yapmayı başarırken, aslında oyun oynuyordu tüm zihinlere ve bu oyunun adını da kendi koymuştu: Mutluluk Oyunu. Her durumda, bardağın diğer yarısını değerlendirip mutlulukla coşuyor ve şaşırtıyordu. Her durumda pozitif yaklaşım tarzını benimsemek, bu zekice yaratılmış karakterle birlikte, algılarda ve literatürde Pollyannacılık olarak yer etti. Yeniden şekillendirilmek istenen toplumsal yapılardan istenen, hedeflenen de buydu: Şükretmek ve bardağın dolu tarafıyla yetinmek. Üstelik inançlarla da desteklenerek, muhteşem bir güç kazanıyordu bu yaklaşım tarzı.  

Bu süreçte birçok birey, mutluluk oyunuyla ve acıları mutluluğa çevirebilmenin mutluluğuyla büyürken, bir kısmı ise gerçeklerle yüz yüze büyümeye devam etti. Bu ikinci gruba girenler de ikiye ayrıldı aralarında. Bunların bir kısmı sadece kazanıma, ne olursa olsun kazanımla bencil bir yaşama yönlenirken, bir kısmı da kazananlara karşı negatif yaklaşım tarzını benimseyip, fikirsel boyuttan başlayıp, geliştikçe sertleşen eylemselliğe yönlendi.

Bardağın hep boş tarafını görmektense dolu tarafını görmek, değerlendirmek ve mutlu bir yaşama yönelmekken hedeflenen, çoğunluğa sunulan bardağın doluluk oranı giderek azalarak tahammül seviyesinin dışına çıkarken, bir kısım azınlığın bardaklarında ise doluluk oranları, sürekli artışla, onları vurdumduymazlığa, sorumsuzluğa, bencilliğe yöneltti. Bir süre sonra da doğal bir gelişimle gruplar, oluşan toplumsal sınıflar arasında başlayan tartışmalar, ajitelerle, provokelerle kavgalara dönüştürüldü. Oysa ne kadar güzel başlamıştı her şey. Herkes elindekiyle yetinmesini bilecek, üstelik elindekilerle mutluluğu tadacaktı derinden ama öyle olmadı. İnsan ihtiyaçlarının sınırsızlığından başlayan süreçte, yaratılıştan kaynaklı önce ben egosunun dayanılmaz hafifliğinde gelişen bencillikte, böyle bir beklenti sadece hayaldi, hayallerde kaldı.  

Muhteşem bir söz vardı geçmişten gelen, “Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar.” Toplumsal adaletin sağlanmasına ve mümkün olduğunca kaynaklardan eşit yararlanmaya yönelik olmalıydı hedefler ama insan vardı oyuncu olarak sahnede ve o, her seferinde oyunu kendi kurallarına göre oynamakta diretti. Her oyuncu, kendince kurguladığı oyunda oyuncu olmak isteyince, oluşan kaotik ortamı fırsat bilen her dönemin kazanları, bu fırsatı da çok iyi değerlendirmeyi bildi.

Toplumsal algıda, güzel olarak tanımlanan eylemler ile kötü olarak tanımlanan eylemler, bilinçli olarak birbirine karıştırıldı. Bu kaotik kavramsal oluşum doğal olarak toplumu bölerken, kutuplaşmalara yol açtı. Toplum içi kutuplaşmalar düşmanlıklar yarattı. Bir zamanlar birbirlerini sadece komşu, dost, arkadaş, hemşeri olarak tanımlayanlar, karşılarındakileri etnik, inanç ve inancın açılımında bölünmelerle tanımlamalara başlarken, etnik yapılar kendi içinde inançlarla, inançlar kendi içlerinde mezheplerle, tarikatlarla, ideolojiler de fraksiyonlarla bölündü. Fikirsel boyutta başlayıp, eylemselliği şiddet boyutuna taşıyıp, acımasızca ayrışımı körükleyerek oluşturulan muhteşem kaotik yapının kazananları ise beklenen, hedeflenen sonuçla, sadece emperyal güç odakları oldu. 

Mutluluk oyunuyla kurgulandı hayaller, gerçekler, kaotik yapılarla mutsuz toplumlar oldu.

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22