Zamanı aşan resimlere dalıyorum bazen; bunlar, hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim insanlar diyorum.
SABAHATTİN KUDRET AKSAL' ın BU SABAH şiirinde dediği gibi uyandığım günlerde yaşadım onlarla...
"Kıpırdadı gözünde güneş, uyandın,
Bir avucunda kuş, öbüründe mavi.
Haritası kentinin, tüm sokakların,
Gün ışığının oynaştığı tavanda.
Damın bittiği yerde ağaç, ağacın
Bittiği yerde gök başlıyor arsızca.
Yürürken göğe bak, uç git, gök içinde,
Savrulmakta günler güneşler içinde."
Düşünüyorum; bana en güzel günlerimi yaşatan insanlar nasıl insanlar!..
Sevginin, erdemin, güzelliğin, yani tüm değerlerin kaynağı ve yaratıcısı olan insanlar.
Hep istediğim hattâ büyüdükçe ara ara özlemini çektiğim, aradığım insanlar bunlar.
Bazı insanlar kötülüklerin, erdemsizliklerin elinde araç olmuş.
Biz bugün nasıl bir insan yetiştireceğiz?
İnsanoğlunu değerlendirme, anlamlandırma ile ilgili yaklaşımlar çağdan çağa değişiyor. Biz, bilgili insan yetiştirmeyi öncelemişiz yıllar yılı. Böyle düşündüğümüz için eğitim felsefemizi, eğitim programlarımızı bu temel üzerine kurmuşuz; oysa bilgili insan kavramı bugün kökten değişmiştir.Teknolojik bulgulardan, toplumbilimsel verilere değin her şey hızlı bir biçimde değişmektedir.
Bizim bilgili insanımız içe bakmayı, soru sormayı, düşünmenin, kavramlar arasındaki düşünsel ilişkiye göre biraraya getirme, birleştirme olduğunu bilerek gerçekleştiriyor mu? Sezgisiyle; bilme, sorguda olma onun huzursuzluğunun, mutsuzluğunun kaynağı mı oluyor yoksa!..
Bu bakış açısıyla CAHİT SITKI TARANCI'nın DEĞİRMEN şiirine bakalım:
Suyun kurusun kanadın kırılsın değirmen
Yetişir beni üğüttüğün
Bırak cahilliğim saflığım gitmesin elden
Bilmek yanmakmış büsbütün
Ben ettim sen etme kuzum değirmenci baba
Boşuna değil bu telâş
Öğrettiğin acı şeyler gelmiyor hesaba
Mola ver dönmesin bu taş
Allahını seversen yarıda kes bu işi
Sürmesin bu korkulu düş
Rüzgâr dalda bırakır yarı olmuş yemişi
Tam olanı düşürürmüş.
Şiirde değirmen imgesi ile yaşam, insanoğlunun gelip geçici, kalımsız olduğu, yaşamın öğütücü acımasızlığı anlatılmaktadır. Şair gençliğinin öğütüldüğünü düşünmektedir.
Şiirde değirmenci baba imgesi kaderi, değirmen taşının dönmesi imgesi yaşamın akışını anlatırken, mola vermek ölüme doğru sürükleyen yaşam akışının durmasını anlatır.
Yaşamın ölüme doğru sürüklenmesini korkulu düş imgesi ile anlatan şair, rüzgâr sözcüğünü zaman, yemiş sözcüğünü de insanı karşılayacak biçimde kullanmıştır.
Yarı olmuş yemişin dalda kalması yaşamda kalmak anlamına geliyorken, tam olanın rüzgâr tarafından düşürülmesi ile ölmek kastedilmektedir.
Bu şiirde şair, kendi öz sorumluluğunu kabullenmek yerine bu sorumluluğu ve kendi içinde yaşadığı kaygılı ruh dünyasını kendisi dışındaki nesnelere yönlendirmiş ve yaşadığı olumsuzluklar ile ilgili yaşamı sorumlu tutmuştur. Büyümenin, büyüdükçe bir şeyler öğrenmenin beraberinde getireceği sorumlulukların bilincinde olan şair, bunun önüne geçebilme isteğini dile getirmektedir.
"Bilmek yanmakmış büsbütün” dizesinde, bilmek eylemi ile kastettiğinin kavramak algılamak olduğunu ve bunun beraberinde birtakım sorumlulukları da getirdiğin ve bu durumun şairi hiç de mutlu etmediğini söylemek olasıdır.
Cahit Sıtkı'nın bu şiirindeki kaçışının aksine; yetiştirmek istediğimiz insan, düşün ve duyarlılık açısından bir bütünsellik kazanmalıdır. Bu kişi olaylara, olgulara, insanlara yaklaşımında çok yönlü olmalıdır.
Eylemlerinin yönünü ve anlamını düşünme, insanın ana sorumluluklarından biridir. Çağdaş insan, aydın kişi, bu sorumluluktan kaçınmaz. Olabildiğince bu tür insanlar yetiştirebilirsek, görevini yapmış olmanın huzurunu yaşayabiliriz.
HEPİNİZİN, "YAŞAM SANA TEŞEKKÜR EDERİM!.." DİYEBİLMENİZ DİLEĞİYLE…
HOŞÇA KALIN.