"O ŞİMDİ KİTAPLARDA
BİR ÇİZGİLİK YERDE HAPİS
HÂLÂ MI YAŞIYOR; KORUNAMAZ
ÖLDÜREBİLİRSİNİZ." -BEHÇET NECATİGİL
Şiir, edebiyat türleri içinde dilin gücünü en çok ortaya çıkaran türdür.
Hele şiirin yaratıcısının kendine özgü bir dünyası varsa ve şair duygularını, tutkularını, özlemlerini, imgelerini kısa, özlü, coşkulu sözlerle anlatabiliyorsa; bugün, yarın ve sonsuza kadar yaşamaya hak kazanmış demektir.
Şairleri bazı kişiler unutabilir; ancak değerbilir birkaç kişi dışında kalan hemşehrilerinin unutması, bence affedilemez bir kusurdur.
Hemşehrim, usta şair NİYAZİ AKINCIOĞLU'nu düşündüm.
Sevgiyle bağlı olduğu o güzelim Trakya kentinde onca acı çektirilmesine karşın hiç vazgeçmemiştir yaşadığı kenti sevmekten; coğrafyasını, doğasını, "insan dokusunu, dilini, kültürünü, tarihini" yansıtmaya çalışmaktan...
"Bu şehir benim şehrim; memleketim. İnsanları, hemşehrilerim. Ailem burada. Ölülerim burada yatıyor." Yani:
"Kırklar yatıyor Kırklareli'nde,
Heves-i feth ile hâlâ.
Taçsız ama taçsız da muallâ;
Kırklar yatıyor Kırklareli'nde." dizelerini düşündüm.
VATANLAR MASALI şiirinden dizelerini anımsadım:
"O herkes gibi insan
senin benim gibiydi,
kocaman bile değil.
Fakat sesi var,
nabız nabız vurur
bilekte
ve yürekte;
bulutta yağmur yağmur,
radyolarda, marşlarda ve şarkılarda
hâlâ sesi var:
Beyaz yelkenleri şişirmek üzre;
zeytin dallarına vuran sabahı
ve defnelerde zaferi okşayarak
ve son baklasına kadar kırıp zincirlerini,
dağları, ovaları aşarak gelen
ve püfür püfür
ve serin serin esen
bu yelde, bu meltemde, bu hür rüzgârda.
Ve hâlâ orada
kanlı iki baş gibi iki yumruğu;
kanlı iki baş gibi iki yumruk
ve tuttuğu bayrak,
alev alevdir, dalga dalga
bir kızıl meydanda,
hâlâ orada."
Edebiyatımızda bugüne kadar yeterince tanınmamış olan ve 1940-1950 dönemi edebiyatımızda iz bırakan Niyazi AKINCIOĞLU'nu genç kuşakların tanıması, anlaması gerekirdi.
Görkemli Hatıralar programını yayına girdiği andan beri izlerim. Nerede yayınlanırsa program, o yerin, o yörenin yazar ve şairlerinden örnekler verilir ve zaman iyi kullanılırsa o edebiyatçılar iyice tanıtılır.
Bir hafta sonu büyük bir coşkuyla oturdum televizyonun karşısına ve hayal kırıklığı ile kalktım.
Çekim KIRKLARELİ'nde idi. Niyazi AKINCIOĞLU'nun adı anılmadı.
Oysa, Nazım Hikmet'in Kuvâyı Milliye Destanı'yla, İlhami Bekir Tez'in Altın Destan adlı yapıtıyla, Cahit Külebi'nin Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı kitabıyla, Gülten Akın'ın Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı'yla aynı değerde bir destan, Vatanlar Masalı... Ancak çeşitli nedenlerle Niyazi AKINCIOĞLU, o usta şairler kadar tanınmıyor. Yaşadığı sürece değeri anlaşılamamış bir usta şair...
Biz hemşehrileri anmalı, değerini bilmeli tanıtmalıydık bu büyük şairimizi..
Bu bizim boynumuzun borcuydu bence...
AKINCIOĞLU, edebiyat tarihlerinde ve antolojilerde yeterince yer almadıysa da; "1940 kuşağı içinde imge yaratışı, sözcükleri kullanışı, dize kuruşu ve şiiri bütünde yakalayışı ile, kendine özel yer edinmiş bir şairdir." demişlerdir, onun şiiri ile ilgilenenler...
Şu dizelerin içtenliğini, yalınlığını, kuruluş güzelliğini görmemek olası mı?..
"Ve bu sevda ki bende
bir yanık yerine, yaraya benzer;
ve bu destan,
ve bu destan ki dilimde,
onunla muzaffer.
Gurbeti, vatanı ondan öğrendim;
Gül dalına tüfek asmayı,
ve sonra dünyayı, daüssılayı,
ve sonra ölürken bile gülmeyi;
ve bayrak açmayı
ordular önünde,
ordulara karşı.
Hikmetinden sual olunmaz insanın,
anamın,
babamın, çocuklarımın; öğrendim ne imiş, neymiş gözyaşı,
günün dert olduğunu her üç öğünde.
Ve yaşamak için,
yaşamak kadar/ lazımmış ölüm de,"
AKINCIOĞLU'nun destanındaki yiğitçe anlatımı, AJANS adlı şiirinde de
görülmektedir:
"Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kâlu beladan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim." demektedir ki, bu dizeler onun da anlattığı yiğitler kadar yiğit olduğunu göstermiyor mu?
Vah bize, değerini yaşarken bilememişiz; bari ölümünden sonra bilelim!
Kitaplarda da ölmedin sevgili AKINCIOĞLU... Sen yazdıklarınla hep bizim yanımızdasın.
Biz size -şairlere- hep özlem duyuyoruz. Refik Durbaş’ın dizeleriyle dile getiriyorum özlemimi...
Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?
HOŞÇA KALIN.