SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


ÖZLEDİM ÇOK ÖZLEDİM, HİÇ UNUTMADIM


"nasıl unuturum biri sesiyle, biri gözleriyle, bir de ruhuyla

üç kere 'unutmabeni... unutmabeni... unutmabeni!' deyişini."

                                               HAYDAR ERGÜLEN

"gözlerin aklımdan çıkmıyor, Kiraz'ım

ruhumdan hayatımdan gitmiyor 

hem gitmesin de ipek kızım,

incecikti ama dolduruyormuş meğer

boşluğumuzu sesin, bazen de kendisi

oluyormuş boşluğun şimdi olduğu gibi

hep mavi bir ses yakıştırmışım sana

mavi bir sessizlik, mavi bir mırıldanma

ve bilmem ki mavi midir rengi o çiçeğin

adı 'unutmabeni' olan, sen benim için

artık o çiçeksin, o ipeksin, o kedisin"  -HAYDAR ERGÜLEN

Son günlerde döne döne Haydar Ergülen'in şiir kitaplarını okuyorum. Sevdiğim şiirleri de aynı zevki alarak yine, yeniden  okuyorum. Alıntı yaptığım bu iki şiiri, "aşk şiirleri antolojisi"ni her açışımda hüzünle, gözlerim dolarak okumadan geçmem; ama o iki şiirle ilgili yazı yazmayı hep ötelerim.  

"İdil'ime, Nar'ıma ve birbirlerine kavuşan Mısır'ıma, Kiraz'ıma" diyerek başlamış şiirlerine Ergülen; yani kitabını bu dört ada sunmuş, armağan etmiş.

İdil eşi, Nar kızı... Ya birbirlerine kavuşan Mısır ve Kiraz kim?.. 

Bilen bilir; ben bilmeyenlere söylüyorum; Mısır ilk kedisinin adı, Kiraz da onun yavrusu...

Aldığım ilk iki dize "Mısır'n yedisi" adlı şiirden; diğer dizeler de "Unutmabeni!" şiirinden Ergülen'in... Haziran 2007 Mısır'ın ölümünün yedisidir ve Ergülen:

"Mısır'ın yedisi bugün, perşembesi mavi olsun, 

mavi yağmurlar yağsın güzel ruhuna

mavi rakılar içtim unutmak için, gittiğini,

unutmak istedikçe daha çok hatırlamak için

Mısır'ın yeşil gözlerini, o yeşil bir ruhtu belki

sanırım gözleri de ruhumun yeşiliydi

o yeşil bir ruhtu mavi yağmurlarda gözleri ıslak

kim demiş 'incitmebeni' diye ağladığını Mısır'ın 

nasıl unuturum biri sesiyle, biri gözleriyle, bir de ruhuyla

üç kere 'unutmabeni... unutmabeni... unutmabeni...' deyişini.

                                                               

Bu şiirlerle ilgili yazmayı öteledim; bugüne kadar... Paşam'ın, eşimin gözünün içine son bir kez baktıktan sonra gözlerini bir daha açmamak üzere kapadığı "beni unutma" dediği günün 11. yılı...

"Seni burada bırakabilir miyim

nasıl bırakırım seni burada

seni hiç bırakır mıyım

seni burada bıraksam gözlerini nasıl bırakırım" dizelerini Ergülen'den alıyorum ve ekliyorum, "Paşa'm Paşa'm sen benim ilk oğlumdun, gözlerimi bir görsen nasıl unutulmadığını anlardın ve Tekirdağ'da bir tepede bırakmak zorunda olduğumu da...

PAŞA ve MİNİK... Kızım Aylin'in iki kardeşi...

Minik ailemize Istanbul'da katıldı; Paşa Tekirdağ'da yazlık evimizde.

Ben, eşim, kızım Minik ve Paşa; ne güzel beşliydik. Minik, kızımın kucağında gelmişti İstanbul Bakırköy'deki evimize; gerçekten minicikti. Sokaktaki kedileri beslerdi kızım işinden gelince. Evimizin yanında büyük bahçeli bir ev vardı; bahçesinde de bir dolu kedi... Kızım, onlar mamalarını yerken, bahçe duvarına oturup mırıltılarını dinlermiş, huzur bulur ve işin yorgunluğunu atarmış, dediğine göre...

Birgün küçücük bir kedi gelmiş, mırıl mırıl diyerek kucağına tırmanmış ve derin bir uykuya dalmış. Dakikalar geçmiş, minik uyanacak gibi görünmüyormuş, o da kucağına alıp eve getirdi ve sonra "uyanınca yerine götürürüm" dedi.

O Minik kedi nedense hiç uyanmadı; 16 yıl uyudu bizim evde. Uyudu, uyandı bizim evde. 16 yıl İstanbul, Tekirdağ ve İzmir'de...

Minik de benim gözümün içine bakıp kapadı gözlerini bu dünyaya; kızımın kardeşi, Paşa'nın ablası...

Emekliliğimizde İzmir'e taşınmıştık 1998'de, iki küçük çocuğumuzu rahat ettirmek için bahçeli bir ev almıştık. Minik'i her gören "bunun neresi minik?" diye sorardı. 

İlk bulduğumuzda çiğnenmiş olduğu için belden aşağısı epeyce sorunlu olan ve ilk sağalması için Minik'in kedi kutusuyla veterinere götürdüğümüz Paşa da sıkı bir bakım sürecinden sonra 36 kilo oldu.

Çok uzun bir süre emek verdik, belinin iyileşmesi ve sağ arka bacağının ampüte edilmesinden kurtulması için... Eşimin emeklerini hiç unutamam.

Kedi, köpek tüm patili ve kanatlı canları çok seven eşim, çocukluk ve ergenlik çağlarında, çoğu erkek çocukların yaptığı gibi, kuş avlarmış. O konuda blr anektod paylaşmak istiyorum.

Mustafa, 13-14 yaşlarında bir çocuk; Manavgat'ta oturuyorlar. Sorgun ve şimdi lüks otellerle dolu olan Titreyen Göl, evlerine çok yakın. Yürüyerek gidilebilecek yakınlıkta.... Mustafa, Sorgun ormanlarına ve Titreyen Göl'e gidiyor arkadaşlarıyla; kuş ve ördek avlamak için, hem de tüfekle...

Eve döndüğünde annesi küplere binerken, babası kızmıyor ama, şakalaşmaktan da geri kalmıyor. "Efe!" diyor, "vurduğun yağmurcalar nerde?"

 Alageyik ya da Yağmurca, geyikgiller familyasından, göçmen olmayan ve sürü oluşturan, kürek boynuzlu ve benekli bir geyik türüdür. Dünyada en saf yabani alageyiklerin bulunduğu tek yer Antalya'dır; yöre  halkı Benekli geyik de demektedir.

Güzel kız, sen küçüklüğümde;
Bahçemizdeki erik ağacının
En yüksek dalına kurduğum
Öksenin üstünde dolaşan
Saka kuşu kadar
Sevimli değilsin.  -ORHAN VELİ

Ah! Erkek çocuklar ah! Hem seversiniz, hem sevimli bulursunuz kuşları, hem de avlamaya uğraşırsınız...

Sonbahar geliyor serçe
Yuvanı ne yapacaksın?
Ayva çiçek açmadan önce.
Meyvelerin içi geçecek
Rüzgâr başka çeşit esecek
Yağmurlarla ıslanacaksın.

Halbuki ne kadar sıcaksın. -CAHİT KÜLEBİ

Şimdi eşimle ben verandada otururken kuşlara bakıyoruz, denizdeki martılara bakıyoruz ve "sonbahar geliyor serçe" diyoruz.

Martılara bakarken ben "Al Gözüm Seyreyle Salih" diyorum. Öyle dalıp gitmişken önce anlayamıyor eşim; ne dediğimi soruyor. Birden uyanıyor ve "bunca yıl sonra çocukluğumun, şimdi bana çok acı gelen anılarını hatırlatmanın sırası mıydı?" diyor. Susuyorum.

Not: Al Gözüm Seyreyle Salih’te Karadeniz’in küçük bir kasabasında on bir yaşındaki Salih’in, kanadı kırık bir martıya duyduğu sevgi anlatılır. Bir de mavi oyuncak bir kamyonu elde etme isteği... 

1970’lerin Türkiye'sinde  Yaşar Kemal, Salih’in gözünden hayata bakar.

"Köpeğim akıllıydı" der NAZIM HİKMET

"Hayvanların çoğu insan gibidir,
Hem de iyi insan gibi.
Kalın boynu kıldan inceydi dostluğun buyruğunda.
Hürriyeti, dişleriyle bacaklarındaydı,
Nezaketi, tüylü uzun kuyruğunda.
Göresim gelirdi birbirimizi.
En büyük işlerden konuşurdu:
Açlıktan, tokluktan, sevdalardan" der.

İnsanları sevin; kanatlı, yüzgeçli, patili canları da sevin; hem de çok sevin.

 

"4 EKİM DÜNYA HAYVANLARI KORUMA GÜNÜ" olarak kutlanan bir gün...

Biz bu günü gönül rahatlığıyla kutlayabiliyor muyuz? Özellikle sokak hayvanlarına kötü, acımasız, zalimce davranmadan, karnı tok yaşamalarını sağlayabiliyor muyuz? Bu ağzı var dili yok patili canlarımızı koruyabiliyor muyuz? Onların da can olduğunun farkında mıyız? Ne zaman bu dünyada;  patili, uçan, koşan, yüzen canların da var olduğunu ve yaşamaya hakları olduğunu anlarsak o zaman insan olduğumuzu düşünebiliriz. 

Yasal düzenlemelerimizi akıl, mantık, vicdan ve insanlık çerçevesi içinde düzenler ve yasalara uymayanlara ağır yaptırımlar uygularsak, bu günü gönül rahatlığıyla kutlayabiliriz.

              HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00