Ahmet DUMAN


Pekiii… Siz Olsaydınız Ne Yapardınız?

Bir kitap ve Miralay Reşat Çiğiltepe


                                                                                   

26 Ağustos 1922, saat 23.45 Çiğiltepe/Afyon

Kitap işte böyle başlıyor. 

Miralay Reşat Bey üstü ağaç gövdeleriyle kaplı toprak siperin köşesindeki sığınakta toz toprak içinde az önce çalan telefonun alcısını sımsıkı kavramış öylece duruyordu. Siperlerin dışında top sesleri mitralyöz tarrakalarıyla kıyamet kopuyordu.

Bu sabah erken saatlerde açılan, dehşetli top atışlarıyla başlayan Türk Ordusunun Büyük Taarruzu 18 saattir sürüyordu.  Ordu geniş bir cephede düşmana 18 saattir saldırıyordu. Kendisi tümeniyle sorumluluk alanında verilen görevleri yapamamıştı! İstenen hedefleri ele geçirememişti!

Yıllardır kanını dökerek katıldığı savaşların ve çatışmaların kazandırdığı sezgi ve deneyimleri kendisine “muhtemelen düşmanın en kuvvetli yerine çattıklarını” söylüyordu.

Az önce cephedeki kendi eşiti diğer birliklerin tamamına yakınının, birinci gün hedeflerini ele geçirdiğini öğrenmişti. Bu yüzden içi buruktu. Kıskanma huyu yoktu.  Biraz önce şu anda elinde sımsıkı tuttuğu telefon alıcısının öteki ucunda bulunan 1. Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa ile bir görüşmesi olmuştu; Paşa ile ilişkileri gergindi sert ve kırıcı bir mizacı vardı Reşat Bey ilişkilerinde mesafeli davranmaya özen gösteriyordu… Paşa konuşmaya selamsız sabahsız başlamıştı bağırarak soruyordu “Miralay Reşat Bey, niçin tepe işgal edilemedi?”  bu soruyu iki kez sordu. Nurettin Paşa telefonda kükrüyordu…  17-18 saattir bir o tarafa bir bu tarafa koşturarak, defalarca üst kademedekilere çok iyi bir savunmayla karşılaştıklarını söylemişti her şeye karşın belirli bir ilerleme de olmuştu. Böyle bir tepki beklemiyordu. Çok şaşırmıştı, üstelik 1. Ordu komutanının, ilk amiri olan 1. Kolordu Komutanını da atlayarak doğrudan doğruya kendisini araması hiyerarşik olarak da gelenek olarak da pek normal sayılmazdı… Nurettin Paşa aynı tonda sürdürüyordu konuşmasını; değişik biçimde tekrar sordu “Ne zaman alınacak tepe?” Reşat Bey kendisini çabuk toparladı soğukkanlı ve tok bir sesle “Yarın 12 ye kadar tepe alınacak!” dedi. Sakallı Nurettin Paşa tavrını değiştirmeden kelimelerin üstüne bastıra bastıra yanıtladı Miralay Reşat Bey’i “12 ye kadar alamazsanız ben sizin yerinizde olsam yaşamam!” dedi.

Harbiye’den mezun olduktan hemen sonra gönüllü olarak gönderildiği Bulgar hududunda eşkıya takibine gittiği 1899 yılından bu güne kadar savaştığı her cepheden aldığı 18 adet yarasının sızladığını duyumsadı derin bir şarapnel yarası olan alnını sıvazladı ve O da yanıtını verdi: sizin benim yerimde olmanıza gerek yok. Ben zaten yaşamam! Telefonun diğer ucundaki ses bir anda kesildi. Miralay Reşat Bey elinde ahizeyle öylece kalakalmıştı…

Girişte sözünü ettiğim kitap bu yılın Ocak ayında Alfa yayınlarında çıktı. Cihangir Akşit yazmış “Çiğiltepe Miralay Reşat-Vatan Savunmasında 27 yıl” çok kapsamlı bir kitap; kişisel tanıklıklar ve resmi kayıtlardan yararlanılarak yazılmış. Resim ve haritalarla 1000 sayfa! Kolay okunuyor denilebilir ama ben kolay okuyamadım; çok duygulandım çünkü.

Miralay Reşat Bey o telefon konuşmasından sonra sabaha kadar kendisine yakışan deneyimli ve bilgili bir komutan olarak cephede arkadaşlarıyla sürekli ilişki durumunda çalışmalarına devam etti. Fakat aklından o telefon konuşmasını çıkaramıyordu.  Arnavutluk İsyanının bastırılmasında, Yanya Savunması’nda, Çanakkale/Zığındere ve Conkbayırı’nda, Muş’un kurtuluşunda, Doğu Cephesi’nde Filistin dışında, bir biçimde hep başarmıştı. Bu başarılarını madalyalarla ödüllendirmişlerdi.  Hep takdir edilmişti. Ancak böyle bir, Milletçe var olup yok olma savaşında üstelik bu çok önemli dönemeçte başarısızlık asla kabul edilemez görünüyordu…

Sabah şiddetli çatışmalarla başlamıştı. Fakat Yunan direniyordu vakit hızla geçiyordu tam bu hengâmenin ortasında Başkomutanın kendisini aradığını söylediler. Mustafa Kemal’le hem Conkbayırı’nda, hem de Muş Cephesinden tanışıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın sesi sakin ve üslubu son derece nazikti “Reşat Bey, merhaba, iyi olduğunuzu umuyorum. Niçin hedefinize ulaşamadınız?”  Birbirlerini iyi tanıyor olmalarına karşın Miralay Reşat Bey oldukça heyecanlanmıştı. Başkumandana “yarım saat sonra bu hedeflere ulaşacağız kumandanım” diyebildi.  Başkumandan, “peki kolay gelsin”  deyip ayrıldı. Titreyen elleriyle saatini çıkardı: 11.40! Cephedeki diğer tümenlerden iyi haberler geliyordu. Daha önce hiç yaşamadığı bir yalnızlık duygusu yaşıyordu…

Durum acıklıydı Çiğiltepe hala yunanlılarca inatla savunuluyordu. Umutsuzluk içinde siperlerden dışarı çıkmış düşmana karşı açıkta ayakta duruyordu. Aklında ve kulaklarında 1. Ordu kumandanıyla yaptığı konuşma çınlayıp duruyordu. Askerleri onun siperler üzerindeki bu hareketlerine bir anlam veremiyorlar sadece “kumandanım vurulacaksınız!” diye ikaz ediyorlardı… Yavaş hareketlerle siperin içine indi saate baktı 12.00’yi geçiyordu. Sakin ve kararlı bir biçimde Revolver’ini kılıfından çıkardı horozunu geri aldı namluyu sağ şakağına dayadı ve 27 yıllık vatan savunmasını ve 43 yıllık çetin geçen  çok şerefli bir hayatı bir anda bitirecek şekilde hiç tereddütsüz tetiği çekiverdi…

Kitabı okuduktan sonra şöyle bir düşündüm ve başlıktaki soruyu sordum “Siz olsaydınız ne yapardınız?”

Notlar

1-Bu yazının tümünü yukarda sözünü ettiğim kitabın bazı bölümlerinden aldım.  

2-Sakallı Nurettin Paşa’ya gelince, benim kişisel olarak söyleyecek bir sözüm yok! Olamaz da… Atatürk büyük Nutuk’ta O’nunla ilgili düşüncelerini net bir şekilde açıklamıştır.                                                                        

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92