RIFAT ILGAZ, Can Yücel'in dediği gibi çok üretken ve çok yönlü bir yazardır.
Şiir, öykü, roman, anı, fıkra, köşe yazısı, oyun yazan ve hepsinde de çok başarılı bir sanatçıdır Rıfat Ilgaz....
"Adı, soyadı/ Açılır parantez/ Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti/ Kapanır, parantez."
Onun yaşamı, BEHÇET NECATİGİL'in dizelerindeki gibi "bitti" deyince bitmez.
O, yine NECATİGİL ustanın dizelerinde söylediği gibi bir yaşam sürmüş, izini bırakmış bir edebiyat adamıdır.
ŞAİRLER
"Ne gördükse iyi kötü/ Ömür biter biz hâlâ/ Söyleriz./ Ne varsa şu dünyada/
Türlü görüntüler/ Gelsek de sonuna/ Söyleriz./ Bazen boş günler/
Geçer bizden dolunca/ Söyleriz./ Ne biter/ Ne kalır geçmiş kitaplarda/
Ölümden sonra da/ Söyleriz."
RIFAT ILGAZ gibi şairler son şiirini şöyle söyler:
"Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım"
Bu şiir bile onun yaşamının adanmış bir yaşam olduğunu gösterir. Onun toplumdaki aydın rolü 40’lı yıllardaki toplumsal dönüşüme katkısıyla anlaşılır.
AYDIN MISIN?
Kaldır başını kan uykulardan!
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun!
Ses ol ışık ol yumruk ol,
Karayeller başına indirmeden çatını!
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol!
...............
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol."
Aydın, gerçekten aydın olamıyorsa eğer; korkuluk sözcüğünün tüm ironik çağrışımlarını hak etmiş demektir. Onun şiirindeki direniş, ezilen küçük insana karşı aydın sorumluluğu ile dile getirilmiş.
Sanat anlayışını şöyle özetler Ilgaz, "Sanatkâr her şeyden önce çevresini, toplumunu kavrayabilecek ileri bir düşünce sistemine sahip olmalıdır."
KAHVELER GAZETELER
Kimini vurguncu yaptı 39 harbi
Kimini karaborsacı
Laf olur diye dost çayı içmeyenler
Mahkemelik oldu rüşvet yüzünden
Gaz fişi, ekmek karnesi derken
Kimler karışmadı ki piyasaya
"Kimini sefil etti 39 harbi,
Kimini şair etti."
Beni de gazete tiryakisi.
Dadandık kahvelere ajans yüzünden,
Bir bardak ıhlamur bedeline
Yeni nizamdan dem vuran yazılar okuduk
Düştük eli kalem tutup da
Eli silah tutmayanların peşine,
Cenk meydanlarını dolaştık,
Denizler geçtik dağlar aştık,
Gün oldu kırıldı kanadımız
Kaldık çöllerde.
Gün oldu Urallar'dan vurup
Ulaşmak istedik Kızılelma'ya
Yürüdük şehir şehir,
Bir de ne görelim
Arpa boyu yol gitmişiz!
Düşenin dostu mu olur,
Zafer nerde, biz orda:
"Meserret" de kurtardık Sivastopol'u
"İkbal" de girdik Berlin'e
Atikali kahvesinde patladı
Atom bombası
Pes dediler, bir yaz akşamı
Şehzadebaşı'nda Japonlar,
Çektik zafer bayrağını kapıya!
RIFAT ILGAZ
Şiirde savaşı izleyen bir meraklı kişi her şeyi kahvede öğreniyor; Meserret'te, İkbal'de, Atikali kahvesi'nde. Bu kişilerle de bir güzel dalgasını geçiyor Ilgaz.
Onun şiirlerinde ironi, günlük yaşamın içindedir; yapay değil, gerçekçidir.
"Ben mizahı gülmeceden daha kapsamlı ele alıyorum; ironisi, humoru ve satiriyle birlikte. Elbette mizahta güldürü de bulunur, ama amaç salt bu değildir. Çünkü çelişkiler insanı güldürdüğü gibi üzebilir de, düşündürebilir de. Bunu kısıtlamıyorum." der Rıfat Ilgaz gülmece konusunda...
Şiirlerinde sıradan insanların; zor durumda olan insanların da durumunu ortaya koyar.
Rıfat Ilgaz öğretmendir. SINIF, 1944'te yayımlanan şiir kitaplarından birinin adıdır. SINIF, kovuşturmaya uğrar. Bilirkişi kitapta suç bulunmadığını bildirir; ama Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen dava, Ilgaz'ın altı aya hüküm giymesiyle sonuçlanır.
SINIF'ta, bir öğretmenin (Ilgaz'ın) ağzından, yoksul öğrencilerin okuldaki ve dışardaki yaşamı anlatılır:
"Yoklama defterinden tanımadım sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler...
Dumanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
nane sekeri uzattı en tembeliniz...
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!"
"Çağının gerçekleri, sorunları içinde tarihsel görevinin bilincine varması gereken bir şairin eylemi söz konusu olmalıdır bugün." diye düşünmektedir.
Bizim bugün içinde bulunduğumuz durumu düşündüğümüzde; çevremizdeki savaş barış, daha güzel bir dünya için herkesin üstüne düşenler konusunda Rıfat Ilgaz'dan öğreneceğimiz çok şey var. Dayatılanlara direnmeyi, boyun eğmemeyi, eğitimle her şeyin farkına varmayı öğrenmeliyiz yazı ve şiirlerinden. O eskimez, her dem geçerlidir
yazdıkları...
Daha önceki yazılarımda şiir, roman, öykü, oyun, anı gibi edebiyat türlerinde yazdığı yapıtlarından örnekler vermiştim. Bugün de, bir fıkrasını özetlemek İstiyorum.
BİR TEMMUZUMUZ VAR, BİR AĞUSTOSUMUZ!
"Bu ayların adı, -aman tüyleriniz diken diken olmasın- 'mort sezon'dur. Türkçesi ölü mevsim.
Sorarsın bir kitapçıya, 'Yaprak kıpırdamıyor Aaabi!..' diyecektir.
Gazeteciden, kırtasiyeciden alacağın yanıt da budur.
Sanki millet üç mevsim okumuş, yazmış, çizmiştir de kitabı, defteri, gazeteyi, dergiyi fırlatıp atmak için böyle güzel bir mevsim seçmiştir.
Boğazda sandalını kiraya veren kayıkçı yüz lira zam yapmıştır saat başına, durup dururken. 'İki yüz lira alıyordun. Neden iki katına çıkardın?' diye sordun mu da, 'Bir Temmuzumuz var, bir Ağustosumuz Aaabi!' diyecektir sırıtarak. Karamürsel'de otelin girişinde, Amasra'da pansiyonun eşiğinde önüne geçeceklerdir. 'Boş yer yok!', 'geceliği de iki binden dört bin lira!..'
'Bu aylarda böyle veriyoruz! Bir Temmuzumuz var, bir Ağustosumuz!'
Nereye gitseniz öyledir. Plajlara, yalı kahvelerine, gazinolara, otellere, motellere.
Bir Temmuzları vardır, bir Ağustosları...
Bizim ölü mevsimin Temmuzu, Ağustosu buralarda hortlamış. Bize gelince mort sezon! Otelcilere, motelcilere, pansiyonculara lokantacılara, plajcılara diri mevsim!..
Devlet dairelerinde işin mi var; masalar bomboştur. Diplerden uykulu bir bayan kalkar esneyerek gelir. Elinizdeki makbuzu uzatırsınız, ' iki defa para istiyorlar benden! Ödemiştim.' dersiniz. İlgili tüm memurlar izindedir. Acırsınız bu bayancığın buralarda sürünmesine, herkes izin yaparken.
Bu sıcaklarda dairelerde, işiniz varsa aman canınızı sıkmayın. Elektriğiniz, suyunuz havagazınız, iflahınız mı kesildi? Aman başkalarını rahatsız ederek kendiniz de olmayın.
Şöyle bir gezintiye çıktığınızda, uğradığınız yerlerde size ufaktan bir kazık ucu mu gösterdiler, dişinizi sıkıverin de sorumluları uyarmaya kalkışmayın. Bir Temmuz bir Ağustosları vardır onların! Senenin on ayında göz açtırmazlar esnafa... Esnaf bu aylarda biraz rahatlasın!
Dolaşmayın efendim ortalarda!.. Hem ölü mevsimde ne işiniz var sizin ayak altında... Atlayın arabanıza... Şöyle çıkın deniz kıyılarına... Memleket güneş memleketi, deniz memleketi... Bırakın kitapları, dergileri, gazeteleri, ne var ki sayfalarında? Hep iç karartıcı haberler... Güneydoğu'da kıtlık... Doğuda açlık! Çarşı pazarda pahalılık, resmî işlerde yolsuzluk, piyasada darlık, olanda varlık... Hep lık lık...Luk luk... Bizimki de lak lak!..."
(NERDE KALMIŞTIK, 1984)
Eskimiş mi Rıfat Ilgaz? Rıfat Ilgaz'ı, Rıfat Ilgaz yapan bu özelliği değil mi sizce de...
"YOL OLMUŞTUR EN YİĞİDİN YANMASI
SANA BU ATAŞTAN ÇOKÇA PAY DÜŞTÜ." USTAM... RUHUN ŞAD OLSUN.
HOŞÇA KALIN.