Av. İsmail Hakkı Atal

Tarih: 05.10.2019 11:48

"Son balık öldüğünde, son nehir kirlendiğinde , son ağaç kesildiğinde beyaz adam parayı yiyemediğini anlayacak "

Facebook Twitter Linked-in

                          Amerika kıtasının  ilk sakinleri ve gerçek sahipleri  olan Kızılderililerin yaşadığı toprakları , bugünkü  ABD halkının  ataları olan İngiliz  , İrlanda , Alman ve İskandinav halkları işgal ettiğinde Kızılderililer Avrupalıların hayata bakışını anlayamamıştı. Kızılderililerin toprakla ilgili kişisel  mülkiyet kavramı yoktu. Avcı -toplayıcı düzeni içinde doğayla barışık yaşayan , doğadan ihtiyacı olduğu kadarını alan Kızılderililer  yaşayabilmek , var olabilmek için doğaya ihtiyaçlarının olduğunun farkındaydı.         

                  Tarım devrimini gerçekleştirdikten sonra yiyecek stoklayabilme imkanıyla birlikte tarım alanlarında çalışacak insana ihtiyacı olan  ve nüfusunu çoğaltan Avrupa halklarının  ise ,  binlerce yıldır din -mezhep -ulus savaşlarıyla birbirini kıyıma uğratmış olmalarına rağmen başka kıtaları işgal etmeye yetecek kadar fazla nüfusu vardı. Diğer yandan iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan zorlayıcı koşullar da göçleri arttırdı. 18. yüzyılda Avrupa'da yaşanan mini buzul çağının bitimini takip eden 1845-1852 yılları arasında İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE BAĞLI olarak patatase bulaşan bir hastalık İrlandalıların temel besin maddesi olan patates üretimini yok edince " büyük patates kıtlığı  " sonrasında  2 milyona yakın  İrlandalı açlıktan öldü . 2 milyona yakın İrlandalı ise yaşayabilmek için Amerika kıtasına göç etmek zorunda kaldı. 

                     Tarım devrimi ile birlikte mülkiyet hırsı alabildiğine artmış,  1760'lardan sonra    üretim araçlarının en kazançlı  şekilde çalışabilmesi için kendi halklarından çocuk işçileri ölümleri pahasına fabrikalarda çalıştırmaktan çekinmemiş   Avrupalı halklar ile  doğayla barışık yaşayan, mülkiyet duygusu gelişmemiş  Amerika Kızılderili halklarının karşılaşması böyle bir tarihsel süreçte olmuştu. Avrupalı halkların hayata bakışı Kızılderililerinkinin aksine  doğayla uyumlu yaşama üzerine değil , " doğayı fethetme anlayışı " üzerine kurgulanmıştı.   Kanada'da "first nations " ( ilk uluslar ) olarak adlandırılan Kızılderililer  10.000 yılı aşkın süredir  Amerika kıtasında doğayla uyumlu bir şekilde  yaşıyordu. 

                      1854 yılında ABD Başkanı Franklin Pierce  kızılderili şefi Seattle'a yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden toprak satın almak istediğini bildirdi.  Zaten topraklarının büyük bölümü topla , tüfekle işgal edilmiş  olan  Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle ABD başkanı Pierce'a  yazdığı doğa -insan diyalektiğini en iyi anlatan metinlerden biri olarak kabul edilen  "Seattle 'ın mektubu"nda söyle diyordu :

                    "Washington'daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok fazla ihtiyacı olmadığını biliyoruz. Ama biz onun önerisini düşüneceğiz. Çünkü iyi biliyoruz ki eğer topraklarımızı satmazsak, beyaz adam silahlarla gelip onu gene elimizden alabilir. Ama biz bazı şeyleri anlamıyoruz. Gökyüzünü, toprağı, kayaların sıcaklığını, nasıl olur da alıp satabilirsiniz? Bu düşünce bize garip geliyor! Eğer biz havanın tazeliğine ve suların pırıltılarına zaten sahip değilsek, siz onları nasıl satın alabilirsiniz?..................... 

                    Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve adam, hepsi aynı aileye aittir....................... Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır.Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok edecektir.Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?....................................... Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz?

              Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi? Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.Ve kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın kirletilişini anlamadığımız gibi.Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.

             Kızılderili şef Seattle'ın 1854 yılında yazdığı mektupta "beyaz adam " için  öngördüğü tehlikeler bugün gerçekleşiyor. 1760'lı yıllarda üretilen buharlı makine ile başlayan  sanayi devrimi sonrasında ilk önce İngiltere , daha sonra da Avrupa ve Amerika ve en nihayet  sosyalist blokla süren   fosil yakıta bağımlı yaşam , onbinlerce yıl önce toprağın altında kalmış ve fosilleşmiş organik maddeleri kömür ve petrol halinde yakarak  hapsolmuş CO2'i tekrar atmosfere saldı. Ve neticede bugün geldiğimiz noktada tüm insanlığın geleceğini tehdit eden iklim değişikliğiyle karşı karşıyayız. Kapitalizmin  ağa babaları olan fosil yakıt ( petrol -kömür ) şirketlerinin atmosfere kabonbdioksit , metan v.s.  sera gazları salarak neden olduğu iklim değişikliği,   başta BM ve NASA'nın raporları  olmak üzere birçok  bilimsel çalışmayla inkar edilemez bir gerçeklik. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Komitesi gezegenin çok kritik bir eşikte olduğu konusunda  sürekli raporlar yayınlayarak hükümetleri ve insanlığı uyarıyor.  Kömür -petrol şirketlerinin  neden olduğu iklim sistemindeki bozulmaya bağlı olarak  gezegenin her yerinde görülmemiş afetler gerçekleşiyor. Meksika'da yazın ortasında kar yağması , Japonya'da sel nedeniyle 1 milyon kişinin tahliye edilmesi sadece geçen hafta yaşadığımız iklim felaketleri. Her gün TV'de  ana haber ekranlarında gördüğümüz  ülkemizdeki kuraklık, orman yangınları , fırtınalar , hortumlar , seller , doluları saymıyorum bile .   

                           Ama halen umudumuz var. Birleşmiş Millletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Komitesinin Ekim 2018 tarihindeki raporuna göre kömür -petrol tüketimini sıfırlayarak  iklim sistemindeki kalıcı çöküşün önüne geçebilmek için  12 yılımız var.  Öyle ki ABD'de  18 süper zengin ( iklim değişikliğine inanmadığını söyleyen  Trump'tan sonra seçilecek)  2020 ABD başkanlık seçimi adaylarına açık mektup yayınlayarak " ABD'de 50 milyon dolardan fazla malvarlığı olan 75.000 aileden iklim değişikliğiyle mücadelede kullanılmak üzere fazladan vergi alınmasını talep etti. ( Bkz. https://www.ntv.com.tr/dunya/abdli-zenginlerden-varlik-vergisi-cagrisi,gdZLudYVTky_uqcDsMNmYA) 

                         Önümüzdeki 12-20 yıl içinde ülkemizde ve dünyada iklim değişikliğine karşı eşi benzeri görülmemiş bir bilgilendirme -bilinçlendirme çalışması ve sera gazları tüketimini tamamen sonlandırmak için küresel bir organizasyon -andlaşma yapılması  gerekiyor. Şu bir gerçek ki şef Seattle'ın mektubunda "İşte o gün insanoğlu için varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak " dediği günler başladı.............................  

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri ( DAÇE ) gönüllü avukatı 
İsmail Hakkı Atal 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —