Bu tür ideolojik, siyasi tartışmaların daha anlamlı olması için meseleyi bugünümüze taşımanın daha isabetli olacağı kanaatindeyim.
Her şeyden önce, siyaset ile uğraşanlar, bağlı oldukları , savundukları değerleri ortaya koymalıdırlar.Öyle ise ilk tespiti yapalım. Türkiye bir imparatorluktan geriye kalan ve bu sınırları yurttutan insanlar tarafından kurulmuştur. En temel vasfı da Eşitlikçi, Paylaşımcı,Dayanışmacı bir Halk Cumhuriyeti olmasıdır.
İmparatorluk bakiyesi Halk, etnik olarak kendini Kürt, Arap, Boşnak, Çerkez vs diye tanımlayabilir. Elhamdülillah Müslümanım diyebilir. Dünya vatandaşlığını savunabilir. Bunların hiçbiri Türkiye Cumhuriyetini kuran, burada kalan ve bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan ahalinin Türk diye nitelenmesi ile çelişmez.
Eşitlikçi, paylaşımcı ve dayanışmacı Halk Cumhuriyeti demek, kurduğumuz bütün siyasi ve ekonomik yapı Halkın refah ve mutluluğunu temin etmek üzere işleyecek demektir.
Bugün Dünya, Ülkemize dayatılan ikili ittifak sisteminin dışında bir ayrışma içindedir. Tekelleşen küresel sermaye her türden milli üretimi ve bunu savunan milli devletleri tasfiye etme sürecindedir. Dolayısı ile bir ittifak yahut karşıtlıktan bahsedilecek ise, bir yanda işçi, çiftçi, emekli, tüccar, sanayici, öğrenci vs hiçbir sınıf farkı gözetmeksizinHalk için işleyen, Halkın çıkarlarını savunan bir Devlet yapılanması, diğer yanda her türlü Milli üretimi tasfiye etmeye çalışan Tekelci şirketlerin hiçbir kural ve ahlaki değer tanımayan açgözlülükleri vardır.
Meseleyi böyle ele alır isek ideolojik tartışmaların cevaplaması gereken soruları soralım
-Kuruluş felsefemiz olan Eşitlikçi, Paylaşımcı, Dayanışmacı Halk Cumhuriyeti vasfımıza sosyal demokrasinin yaklaşımı nedir?
-Bu felsefeyi kendine düşman gören tekelci sermaye kendi çıkarlarını savunmak adına siyasi ve askeri örgüt olarak NATO’yu kurmuştur. Bu yıkımı maalesef Türkiye’yi model almış olan Irak, Suriye, Cezayir ve Libya’da gerçekleştirdiler. Mevcut iktidar, İslam Alemininmahf edildiği bu süreçte aktif rol aldı. Vatandaş olarak dahi Türk olmayı reddederek, federasyonlara ayrıştırılmış İslam Aleminde, yeni bir kimlik ve Hilafet ile Liderlik hevesine düştü. Muhalefet ise Ülkemiz içinde, Vatandaş olarak Türk olmayı yadsıyan çözümleröneriyor. Sosyal demokrasinin bu konuya yaklaşımı nedir?
-Tarikatlar, tekelci sermaye tarafından, Halkı ayrıştırma, Biz olma duygusunu yok etmenin araçları haline gelmişlerdir. Üstelik vakıf vs adlar altında sermayenin Devleti tarafından fonlanmaktadırlar. Sosyal demokrasi bu konuda ne düşünmektedir?
-Avrupa Birliği bazen dürüst davranarak tam üye olamayacağımızı dile getiriyor. Kuruluş felsefemize aykırı, kabul edemeyeceğimiz siyasi dayatmalarda bulunuyor. Üye olmayan ülkeler ile yaptığı serbest ticaret anlaşmaları ekonomimize zarar veriyor. Sosyal demokrasi bu konuda ne düşünüyor?
-Eşitlikçi, Paylaşımcı, Dayanışmacı Halk Cumhuriyeti olmak en pratik hali ile kendini Meclis yapısında gösterir. Meclis ne kadar güçlü ise bu ilkeyi o denli hayata geçirebilirsiniz. Bu anlamda güçlendirilmiş parlamenter sistem maalesef sulandırılmış bir öneriden öteye gitmiyor. Eğer Devlet ve ekonomik yapımız şirketler değilde Halk yararına işleyecek ise, Meclis; Bakanları, Yüksek Yargıyı, MİT, Hazine Müsteşarı, Merkez Bankası Başkanı, Genelkurmay Başkanını seçmelidir. Ülkemizin meşruluğu Halkımıza dolayısı ile Meclisimize dayanmalıdır. Bir kişi, bir parti, bir hanedan yahut tekelci sermayeye değil. Sosyal demokrasi bu konuda ne düşünüyor?
