Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


TANRININ KURTULUŞU


   

 

    Gene bir kadın öldürülmüş.

    Eski kocasıymış öldüren.

    Kıskançlık yüzündenmiş.

    Tanrım, bu pislik yığınlarını sen mi yarattın?

     İnanmam, tövbe inanmam.

     Haşa yanlışlıkla olmuştur mutlaka.

     Çünkü sen böylelerini yaratmayacak kadar yücesin Tanrım.

     Çünkü sen yarattıklarının bir kılına bile zarar vermeyecek

kadar sevgi dolusun.

     Ama biz sevmesini öğrenemedik daha.

     Öcülerle büyüdük çünkü.

     Öcü, büyüklerin görebildiği, nerden geleceği belli olmayan

korkunç bir canavardı.

     En çok da Ebemle Annem görüyorlardı.

     Oysa Ebem iğneye ipliği bana taktırırdı. Ama nasıl oluyorsa

karanlıkta öcüyü görebiliyordu.

     Sanırım Babama görünmüyordu Öcü. Belki ondan korkuyordu.

     Biraz büyüyünce “ Yapma Allah çarpar” demeye başladılar.

     Öcü ölmüş müydü, yoksa Allah kılığına mı girmişti?

     Ben yazıyı öğrenince “ Allah günah yazar” demeye başladılar.

Yazıyı Allah da mı yeni öğrenmişti bilmem?

     O sırada evimizde bir yangın olmuştu. Zor kurtulmuştuk. O

nedenle ateşten çok korkuyordum. Fırsat bilmiş gibi o günden

sonra “ Allahın ateşten cehennemi var, orada yakar” demeye

başladılar. İşi gücü çarpmak, yakmak olan bir tehlike, beynimde

çörekleniyordu. Üstelik de tehlikenin nerden geleceği belli değildi.

     Yaşım ilerledikçe çok insanda bu korkunun olduğunu gördüm.

Yahu hepsinin mi evinde yangın çıkmıştı?

                                                               ***

     Gerçek anlamda ben seni Köy Enstitüsünde öğrendim

yüce Tanrım. Lütfen bağışla sen deyişimi. Sevdiğim için

öyle söylüyorum.

     Sen benim Anamsın, Babansın, her şeyimsin.

     Bana verdiğin beyinle, en geniş özgürlüğü bağışladığını

bilmez miyim hiç? Beynimin değerini daha çok kavradıkça,

seni daha çok seviyorum. Köhne hurafelerden arındırılmış

bir sevgi yumağısın yüreğimde.

     Sana ulaşmak ve seni tanımak bu kadar kolay iken, bu

Kadar avucumuzun içinde iken, ürkütücü bilinmezliklerde

aradık hep.

    Kendi ruhumuzu sevgi fışkırtan bir kaynak haline

getirebildiğimizde, senin insanın olacağımızı anlayamadık.

Seni kendimize benzetip, hırslarımızsın paravanı yaptık

      Baştan anlamalıydım bu hilebazlığı. Büyüklerin dilinde

tekerleme gibiydi:

     “ Allah kaçtır?”

     “ Allah birdir”

     “ İki olsa ne olurdu?”

     “ Kavga çıkardı. Savaş çıkardı.”

     Yani Tanrıyı insanlaştırmaya çalışıyorduk.

     Çünkü Tanrının insan gibi düşünülmesi “ Dinbaz” lara büyük

çıkar sağlayacaktı:

  1. Görünmez ve yenilmez bir destek güce sahip olmak.
  2. Kusurları, suçları ve cümle başarısızlıkları“ Alınyazısı”nın

üstüne atarak, insanları kolayca kandırabilmek.

     Görülüyor ki neslimizin tüm kısırlıkları, kaprisleri sergileniyor.

     Yoksa Osmanlı padişahı gibi Tanrı da mı kardeşlerini boğdurdu?

     Karikatür çizebilseydim, şöyle bir çizim yapardım:

     Önce şekli belli olmayan çok büyük bir siluet çizerdim.

     Aynen bizim gibi yakası olurdu. Yakanın tüm çevresine de arı gibi,

sinek gibi milyonlarca insan figürü çizerdim. Üst tarafında da “ Yeter!

Yeter be!!!” diyerek yükselen ses halkaları olurdu.

                                                               ***

     Demem o ki yanlışlarla, yalanlarla, hurafelerle beslene beslene

yetişen nesillerin çarpıklığı umutsuzluğa götürmemeli bizi. Bilim

yardımıyla sorunun nedenlerini bulup, çözüm üretme seferberliğine

girmeliyiz.    

     Bakın Batı toplumları Rönesans- Reform’la Tanrının yakasından

düştüler. Tanrıyı rahat bırakıp, tüm enerjilerini kendi işlerine verdikleri

için, sorunları da çözüldü. Ortaçağın Giyotin zulmünden kurtuldular.

Her mahallede bir kilise yok. Belli vakitlerde isteyen kiliseye gidip

inandığı görevi özgürce yerine getiriyor. Din kavgasından kurtuldular.

Çünkü Tanrının ne istediğini anlamışlardı.Tanrıları onlara demişti ki:

  1. Ben Doğayı yarattım. Onun her öğesi değerlidir. Sen de bu

 öğelerden birisin.

  1.  Her öğe kendini korumakla ve  verilmiş doğal görevleri yerine

getirmekle yükümlüdür.

  1. Doğanın ürünleri bir zincirin halkaları gibidir, birbirine muhtaçtır.
  2. İnsan beyni üretkendir. O yüzden senin sorumluluğun çok daha

ağırdır. Sahip olduğun beynin değerini kavrayıp, ona uygun bir

yaşam düzeni kurmakla sorumlusun. Tüm Doğanın mutluluğu

buna bağlıdır.

  1. Evrende tüm sistemler birbirleriyle ilişki içindedirler. Onları

dış etkilerle değiştirebilecek güç yoktur.

  1. İyi şeyler yaptığınızda puan alırsınız. Yoksa benim kurallarımı

Hiç bir hareket değiştiremez ya da etkileyemez.

  1. Yani beni rahat bırakın. Siz kendi işinize bakın. 

     İşte, bu kurallara uygun bir yaşam düzeni kurmak Tanrıyı rahat

bırakmaktır. Yani bunun adı Lâiklik’tir.

     Yani Lâiklik, Tanrının Dinbazların elinden kurtuluşu demektir.

     Mehmet BABACAN

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05