Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


TÜRK ADALET

İnsan yaşamadan bazı olayları anlayamaz. Bunlardan biri de mahkemelerimizdir


Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Hepimiz “Türk Adaleti” deyip, onunla gurur duyabiliriz. Ama bu düşünce hâkim karşısına çıkana kadardır. Mahkemeye çıktıktan sonra pozitif düşüncelerinin tamamı negatife dönüşebilir.

Şimdiye kadar birkaç kez mahkemeye çıktım. Her seferinde de ben haklıydım. Fakat öyle bir kurgunun içerisinde kaldım ki haklı olmamın hiçbir önemi kalmamıştı. Bazı prosedürler benim konuşma hakkımı bile elimden almıştı. Halbuki konuşturulmadan adaletin sağlanması mümkün değildir. Bu yazımda onlardan örnekler vereceğim.

1990’lı yıllarda Zaman gazetesi ülke gündemindeydi. Diğer gazetelerden farklı bir okuyucu kitlesi vardı. Diğer gazeteler gibi bayilerde değil de elle dağıtılarak abonelerine ulaşıyordu. Bu işi yapanlar da fakir fukara çocuklarıydı. Günlük olarak dağıtım işini onlar yapıyordu. Yeğenim de bu gazetede iş bulmuş, benden yardım istedi. İşe alınması için güvenilir bir yerden teminat senedi istiyorlardı. Boş senet vermeyenleri işe almıyorlardı. Yeğenim de benden senet vermemi istiyordu. “Amca, Zaman gazetesinde bir iş buldum. Yalnız bir kefil istiyorlar. Kefil olmazsa işe almayacaklar,” diye yanıma geldi. Böyle bir durumda ona yok demem imkansızdı. “Yok,” dediğin anda akrabalar arasında itibarın kalmazdı. Ben de” olur,” dedim. Gazeteye gittik. Gazete müdürü hemşerimdi. Temiz bir arkadaştı. Abdestli, namazlı, Allah inancı olan biriydi. Böyle bir adamın yanlış yapması, bana göre mümkün değildi. Boş bir senet imzaladık. Aslında hiçbir bankacı boş senet imzalamaz. Fakat o günün şartlarında başka çıkarım yoktu. Ayrıca karşımda din propagandası yapan bir kitle vardı. Halk arasında da büyük bir itibarları vardı.

Uzun bir süre sonra yeğenim biriyle kavga etmiş. O da yeğenimin üzerine ne kadar tahsil edilemeyen alacak varsa yüklemiş. Sonunda mahkemelik olduk. Boş senetleri doldurup bizi icraya verdiler. Evde ne varsa icra götürdü. Bizim avukattan sadece bir şey istedim.” Beni hâkim karşısında konuştur,” dedim. Çünkü o insanlar yalan söylüyorlardı. Bana çıkarttıkları borç sahteydi ve amaçları intikam almaktı. Ayrıca teminat senetleri icraya verilemezmiş. Ne yazık ki üç yıl mahkemeye gidip geldik. Avukat beni hâkim karşısında konuşturamadı bile! Ve mahkemeyi onlar kazandı.

Yine bankada çalışırken bir çek kaybettim. Birisi masamdan çeki yürütmüş ve on dakika içinde başka bir şubemizden tahsil etmişti. Ödemeyi yapan memur da kimlik sormamıştı. Ben de çeki tahsile veren müşteriye parasını ödedim. Fakat çekin çalınma olayını bir türlü hazmedemedim. Doğruca polise gidip, şikâyette bulundum. Polis, zabıt tuttu savcılığa gönderdi. 

Defalarca savcılıkta ifade verdim. Devletin olanakları çoktu. Benim kaybettiğim çeki çalanı bulurlar sanıyordum. Fakat hiç umduğum gibi olmadı. Ödeme yapan memura yurt dışı çıkış yasağı verilmişti. Beni de mahkemeye çağırdılar. Ben, çeki çaldıran değil de ihmalkâr memur sıfatıyla yargılanıyordum. Mahkemeye; Çeki çaldıranın ben olduğumu, çek sahibine de alacağını ödediğimi; benim suçlu değil, suçluyu bulmaları için dava açtığımı söyledim. Tabii mahkeme heyeti şaşırdı. Bana uyarı cezası geldi. Çek sahibi şikâyette bulunsaydı, belki de içeri atacaklardı. İyi ki çek sahibi suç duyurusunda bulunmadı.

Daha sonra köyde bir orman davamız oldu. Satın aldığım tarlanın boş alanına zeytin ağacı dikmiştim. Meğer iki parsel arası tapuya kayıtlı değilmiş. Tam on iki yıl sonra ormancılar geldi zabıt tuttular. Bazı zeytinlerin ormana dikildiği bahanesiyle bana ceza verdiler. Aynı suçu bitişik komşumuz da işlemişti. Onu da mahkemeye çağırdılar. Ona da ceza verdiler. Fakat ben itiraz etmedim. Verilen para cezasını ödedim. Komşum ise hiç sormamış bile! Mahkemenin verdiği ceza üzerinden tam dört yıl geçti. Hâlâ komşuya para cezası tebliğ edilmedi.

Allah düşman başına tarla davası musallat etmesin. Bizim yayla tarlalarına tapu verildi. Tapular o kadar karışık çıkmıştı ki ortağımızın 374 mirasçısı varmış. Hepsinin adı geçiyor. Ama tarlanın yarısı da onlarındı. Ortaklar kendi mirasçılarından kurtulmak için dava açtılar. Halbuki gösterilen tarla, büyüklerimiz tarafından yerleri ayrılmış, herkesin yeri belli olmuştu. Onlar da ayrılan yerlere itiraz etmiyorlardı. Fakat bu 374 kişi yüzünden tapular karma karışıktı. Karşılıklı konuşturulsa sorun kısa sürede çözülecektir.

 Dava 2014 de açılmış. Aradan nerdeyse sekiz yıl geçmiş. Hâlâ keşif gelmemişti. Avukatın dediğine göre şahit bulmamız gerekiyormuş. Aklımın almadığı şu: Bizim aile büyüklerimiz bu tarlayı alalı tam 107 yıl olmuş. Tarlaları bizden başka hiç kimse ekmemiş, biçmemiş. Tapu çıkmadan ortağımız kendi yerlerini yüzlerce insana satmış. Onlara senet karşılığı toprak vermiş. Onlar da ev yaptırmışlar. Şimdi mahkeme keşif gönderecek. Ama benden de ortaklardan da şahit istiyorlar. Şimdi bütün ülke yöneticilerine, milletvekillerine, Meclis başkanlarına ve Cumhurbaşkanımıza soruyorum: Yüz yedi yıldır benim ekip biçtiğim tarlayı bana değil de üç yıl, beş yıl, bilemedin on yıl önce yaylamıza gelmiş, bizleri bile tanımamış insanlara sorup, adalet sağlamak hangi mantığın ürünüdür? Bu durum hangi hukuk kriterine göre normaldir? Hâkimlerimiz neden bu konuda ısrar ediyorlar? Önce bizlere sorulması gerekmez mi? Üç yıl, beş yıl, on yıl önce yaylamıza bir sebeple yerleşmiş kişiden bilirkişi olur mu? Neden bana değil de lüzumsuz insanlardan bilgi alınmaya çalışılıyor? Ayrıca tapuda yirmi dönüm görünen tarla, yaklaşık yetmiş dönüm olmuşsa, yüz yedi yıldır ekip biçen adamla, yüz yedi yıldır hiç tarlaya gelmemiş adama aynı hak nasıl verilir? Bu nasıl bir adalet sistemi?

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bu yana bu memleketin yönetimi memleketin kaymağını yiyen ağalara bırakılmış. Onlar da istedikleri her boş alana geniş bir tapu yazdırmışlar. Şimdi o tapuları ileri sürüp, memleketi yaşanmaz hale getiriyorlar. Üstelik de ellerinde para çok! İstedikleri kadar avukat tutup üzerimize saldırabiliyorlar.

Bu böyle giderse, tekrar eşkıya devrine geçilecektir. Biliyorsunuz eskiden bu ağalara karşı eşkıyalar türerdi. Onlar da dağlara hem hükümet güçlerini hem de kendi eşkıyalarını gönderirlerdi. Devir günden güne oraya doğru gidiyor. İyi ki insanlar artık bu yalanlara kanmıyor. Çünkü halkın içinden gelmiş hâkimlerimiz çoğunlukta. Ama onların yönlendirildiği hâkimler de yok değil! Ben ve benim gibiler Türk adaletine güvenmek istiyoruz. Umarım tekrar ağa düzenine gitmeyiz.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05