Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden ..
Mustafa Kemal´in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde ..
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola önceden önceden ..
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden ..
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden ..
Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal´in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden ..
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden ..
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep .
Kalır mı Mustafa Kemal´in kağnısı bacım
Kocabaş´ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden ...
Fazıl Hüsnü Dağlarca?
aktüalite ve edebiyat
YORUMSUZ
Ahmet Remzi Destanı
Düşman güneye indiğinde
Acılardaydı
İstila edilen yüreği.
Yağmur bulutları doruklarını saran
Toros dağları gibi
Duman dumandı yine başı...
***
Bir çaresi olmalı diyordu
Bir çaresi ama nasıl?
Başını taştan taşa vurup
Cepheler açıyordu yüreğinde Ahmet Remzi.
***
Kör karanlıklarda
Eli şakağında düşüncelerdeydi
Nasıl, ne yapılır, kimlerle
Diye diye dalıyordu düşüncelere.
***
Gavur dağlarından Toroslar´a, Amanoslar´a
Savunma provalarındaydı yurtsever yüreği
Emperyalizmin işgal gücüne karşı
Nasıl savaşılırdı yokluklar içinde
***
Onca yokluklar, umarsızlıklar içinde
Bir umudu hep oldu cesur yüreğinin
Dağ başlarına sürdüğü duygular ordusuyla
Ayaklandıracaktı Adana´yı, Çukurova´yı
Dünyayı düşmana dar edecekti
***
Hem dememiş miydi Gazi Kemal
Bulanık bir hava gibi yurda çöken
İşgalci emperyalizme bakıp bakıp:
"Geldikleri gibi giderler" diye.
***
İşte onlar...
Geldikleri gibi gideceklerdi...
Ya da Akdeniz´e döküleceklerdi...
Kolları sıvayıp tez elden
Yapıp karargahını
Adana´sını kuracaktı hemen.
Cumali Karataş
*(Cumali Karataş´ın "Ahmet Remzi Destanı" adlı kitap dosyasından alınmıştır.)
halk şiiri
SAVAŞ ÇOCUKLARI (*)
-Ortadoğu çocuklarına.
Omzun dipçik yarası çocuk
Kulağın kurşun seslerinde eğitilmiş
Öksüzlüğü tatmışsın yaşamının baharında
Kanlı savaşlara gitmiş baban
Anan göz yaşlarını dökmüş
Sen susuzluğuna gömülmüşsün şefkatin.
***
Hoyrat bakışlarla çevrene bak çocuk?
Oyun yerlerini sarmış barut kokuları
Şarapneller
kovan artıkları
kurşun izleri.
Nereye baksan
Ölüm katletmiş bir bir
Yaşam adına güzellikleri.
***
Senin de bir sıcak evin
Ana kucağın olacak
Unutacaksın zalimlikleri, puştlukları
Korkulardan, kaygılardan uzak
Alfabeyi öğreneceksin
Senin de bir önlüğün olacak
Okulun olacak yavrum.
*(İnsancıl Dergisi/sayı: /Ocak 2002)
halk şiiri
KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âdem´den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Dileğin varsa iste Allah´tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak´tan
Benim sâdık yârim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah´a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel´i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
SÜKUT´A YOLCULUK
Yürüdüm,
karda, boranda, pusda,
yürüdüm,
toprakta, suda, çakılda,
acıdım, kanadım,
gözyaşım avuçlarımda,
***
kimse bilmedi,
kimse görmedi karanlığımda,
***
yürüdüm,
düştüm,
örselendi dizlerim,
kan revan, perişan,
yılmadan,
bazen, geçtim bile kendimi,
***
bilme istedim,
bilme beni,...
***
özledim
yandı kanatlarım bir gelinciğin rüyasında,
haykırıştı sükutu,
yankılandı duvarlarda,
bir nefes kadar yakınken yağmura,
asırlarca uzak oldum damlaya,
***
Şimdi sorsan da bin defa,
bir adımlık takatim varmı? ki daha...
İSMİNİ SESLENDİĞİNDE
ismini duvarlara yazacaklar
birileri sevmiş misal senin adında birini
silecek oğlanların çamurlu topları
hoyratça bir yaşamın izleridir deyip
gülecek misin?
***
için burkulacak aslında
babaannenin ak mintanıydı kirlenen ne de olsa
omuzların hep bu yüzden mi düşüktü
düşüneceksin.
torun torba
masallar
pamuk ellerinin öpülmesi ..
***
susabilecek misin?
saçı başı dağınık bir veletin sırtındaki teri görüp endişe ederken sokak ortasında.
duvarda ismin yağmur şımarığı bir topla berelenmiş
kabuk bağlamamışken henüz..
***
gülebilecek misin?
hayatın karalamalarıdır deyip
bayazlığından utanan bir pardesü ile üzerinde
dönebilecek misin eve?
isminin güvende olup olmadığından emin olmadığın bir dilde
seslenildiğinde
duymak isteyecek misin?
HAYALLERİM
Bu sabah hayallerimde
Kocaman bir gökyüzü çizdim
Mavinin bütün renkleri vardı
Beyaz bulutlar serpiştirdim aralarına
Güneş doğdu ufuktan
Sıcacık
Aydınlığında kamaşırken gözlerim
Büyülendim
Kanat çırpan martının kanatlarına
Özgürdü
Gökyüzünde süzülerek kaybolurken
İmrendim
Dur dedim hayallerime
İşe gitme vakti
Apar topar çıktım evden
Ayaklarımda topuklu terlik
Şemsiyemi, montumu almayı unutmuşum
Hava buz gibi soğuk
Bir taraftan yağmur yağıyor
Islandım sırılsıklam üşüdüm
Gökyüzüne baktım
Hayallerimin gerçekle ilgisi yok
Mevsim sonbahar
Nerde dedim eski yazlar
Bekle gönül bekle
Biter bu ayazlar
Semra Başer
yeni
VEDA TORTUSU
Başını koydurmadığın dizlerine:
Dizelerimi koy da bak!
Tutulmazsın vebaya, korkma!
İnan, bir veda tortusundan başka bir şey değil bunlar...
YOKLUĞUN
Varlığında, şakıyordum kuş gibi...
Yokluğun, o hain avcı;
O bile, giydiremedi sükût elbisesini...
MAHPUS
Sensizlik mahpusuna düştüğümden beri;
Sessizleştim...
Şimdi, yüreğinde ufacık umut kırıntısı beslemek mi?
Dileğini, kuru dala asmak kadar içler acısı...
Acziyetin ta kendisi...
Esra Şengül