Öykü: Aykutalp Avşar
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 3.03.2022 12:18:00 1354 0

Öykü: Aykutalp Avşar

YOL VESİKASI


Güneş onun gibi batıyordu. Dolmuşun diğer üyelerinin ilgi alanını meşgul etmiyordu anlaşılan bu her gün gerçekleştiği halde monotonlaşamayan günbatımı seremonisi. Sabahın ışıklarında bulutlara meydan okuyan, yeryüzünü kaplayan çam ağaçları sahneyi göklerin yegâne hâkimi güneşe bırakıyordu. Şehirde batan güneş daha soluk renkleri tercih ederken köy güneşi turuncuda tevazudan uzak kalıyordu. Köy yumurtasıyla kentlerin yapay yumurtası arasındaki farktan çok da farklı değildi. Peşinden at sürüsü gibi koşuşturan bulutlar, beyazlığını bir halı gibi seriyordu bu turunculuğun önüne. Dağlar daha ne kadar vazgeçebilirdi ki dağ olmaktan? Ay ne kadar acele edebilirdi, doğanın bu muazzam hali karşısında?
Gözleri, dağ uçlarındaki batıya saplanan bir tek oydu. Bunu biliyordu. Ama bunu bilmek ona ince bir gülümseme hissi bırakıyordu. Doğanın vahşetinden de en büyük edinimi bu kadarcık bir tebessümden ibaretti zaten. Kalçasının altında kalan kazağının ucunu kurtarmak için doğrulup üstünü çekiştirdi, sonra yeniden yaslandı arkasına. Bu, iki saniye içerisinde gerçekleşti. Bu süre dahilinde de gözlerinden esirgemedi güneşin dansını. Eşsiz bir dans değildi, bunu kendisi de biliyordu. Eşsiz olmak değildi ki zaten mühim olan ve artık bunu da biliyordu. Toprağa koysalardı onu, tarla mahsulünden bir farkı görünmezdi.
Avuçlarını ilerletti bacakları üzerinde. Hızla geri getirdi kasıklarına doğru. Hemen bir daha ileri, bir daha geri... Birkaç kez tekrarladı. Şehirde hiç yaşayamayacağı bir tatmin veriyordu bu yaptığı. O zaten hiç düşünmemişti şehirli olmayı. Sadece gençlik heyecanlarıydı o hatırda kalanlar, kanın deli aktığı zamanlardan.
Bacakları üzerinde uzayan ellerine baktı. Tekrar güneşe döndü. Elleri ojeliydi. Hayır, buna oje denemez. Basbayağı kınaydı, cennet yeşili çimleri vesikalandırıyordu fenada. Avuç içine de bir tutam sürmüştü. Parmaklarındakiler de pek özenli değildi zaten. Ne bilecekti öyle görmemiş şehirliler gibi kendi bedenine özenmeyi? Sartre gibi düşünüyordu estetik meselesinde; olduğu gibi var olmak. Yere batsındı diyalektiğin estetik yasası! Hem şu bakir doğadan daha estetik bir gerçeklik sunulabilir miydi insanoğlu ve kızının sofrasına?
Kendisinden muhtemelen on beş yaş kadar genç olan şoföre baktı. Gençliğini hatırladı, hızla geçen ömrünü. Güneş ile arasında, gündüzden kalma çam ağaçlarının mütevazi seyirlerine kapılıp anılarla hislenmenin güçlü tuzağına kıstırdı zihnini. Ömründe hiç araba sürmemişti. Bu şoförün defalarca, farklı farklı oturduğu şoför koltuklarına hiç değdirmemişti bile kıçını. Belki gençliğinde bir iki kez babasının sürdüğü traktörde, direksiyona el sürebilmişti. Hayattan ne büyük bir kazanımdı. Belki bu küçük merak ve edinimleri sayesinde şimdi diğerlerinden farklı olarak günbatımı şölenini kaçırmıyordu. Onlar gibi ayağından lastiğini çıkarıp görgüsüzlük etmiyordu. Şehirli değildi ama görgüsüz de değildi, o sadece bir köylüydü. Çanakkale’nin doğusuna düşüyordu köyü, Çan kasabasının meçhul köylerinden Halilağa Köyü onun ekmeği, kaygısı, deniziydi. Çocukluğunun gurbeti, gençliğinin mihrabı ve şimdi de yaşamışlığının nişanesiydi Halilağa. Oradaydı hiçbir zaman açılamadığı, açılmayı bir gereklilik olarak bile görmediği ilk aşkları. Ölen eşinin tahta başlı mezarından çocuğunun kordon bağına kadar her şeyi bağrında saklıyordu Halilağa. Çocuklarının yirmilik dişleri cami avlusunda gömülüydü.
Durakladı. Dolmuş değil, o durakladı. Yakasını gevşetti. Şimdiki gençler gibi tülbentiyle başını sıktırmıyordu, boynu rahattı. Tülbent, kafasından aşağı sarkmaya hele bir cüret etsindi! Alaca çiçeklerle bezenmiş kıyafetiydi yakasını daraltan. Kınalı elleriyle çekiştirdi. Güneş batmıştı ama arka koltuktaki dedikodu devam ediyordu. Arkasına dönmese de ilgisini bahşetmişti beriye. Duyduklarıyla yetinip, kafasında canlandırmak daha bir hoşuna gidiyordu. Çocukken oynadığı yetingen oyunlar, ona bunu öğütlemişti.
Telefonu çaldı, yan koltukta oturan ihtiyarın. Cebinden çıkardı, kimin aradığını göremiyordu keçi patikalarıyla örtülmüş gözleri. Arka koltuktaki dedikodudaşlarına uzattı kimin aradığını sorarak. Biri daha gençti, o görür bilirdi. Teknolojiden de anlardı hem. Yan koltuktaki ihtiyarsa elinde nasıl tutacağını bile kestiremeden kibarca bir yaklaşım sergilemeye gayret ediyordu telefonuna. Genç kadın ve diğerleri hep birbirini tanırdı. Bu dolmuştakilerin hepsi birbirini tanırdı. Kınalı elleriyle kafasını kaşıdı. O da tanır, tanınırdı. Eskisi gibi bereketli değildi ki köyler. Birileri çalıyordu genç evlatlarını Halilağa’nın. Kalan kalsındı, boş verelim.
Yeniden ufuk çizgisine yöneldi gözleri. Atikhisar Barajı dinginleşmişti. Güneşle beraber o da salıyordu hırçınlığını. Onunki de laf olsun; buralarda ne kadar hırçınlaşabilirdi bir su birikintisi. Aktığı bile belli değildi, kendisi gibi. Gözleri karanlıkta kayboluyordu artık. Dolmuşun ışıkları yanınca, onun da anıları bir bir sönüyordu. Hangi ışık, güneş gibi dinç tutabilirdi yaşamak ateşinin yassılaşan tabakasını?
Çanakkale dolmuşu dolmuştu artık. Yine duraksadı. Birazdan dolmuş da duraksayacaktı. Elleriyle iyice gevşetmeye çalıştı yakasını. Bu kez yetmedi. Kıyafeti çırpıştırarak soluklanmaya çalıştı. Hayatında hiç sigara içmemişti, adamlar içerdi sigarayı orada. Ayıbına hiç varamadığı düşünceleri olmuştu elbette. Koltuk titredi altında. Dedikodu cereyanı hala dinginleşmemiş bir halde duyuluyordu. Duyma yetisi düştü önce. Sonra kararan gökyüzü... Kınalı elleri yakasıyla vedalaştı ve iki yana düştü. Bu düşüş, koltuğun canını acıtmayacak türdendi. Kafasını hızlı bir kararla sol omzuna devirdi. Adı Methiye’ydi.


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 27.1 ° / 18.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı