ŞİİR: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU

ŞİİR: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU

            FERMUARLARIMI AÇ

            İÇİNE GİRECEĞİM KENDİMİN

 

I

            Kıpkırmızı bir kazak giyiyorum geceleri.

            Yüzüm şişiyor, vücudum gevşiyor.

            Saklanıyorum, en çirkinim.

            Açığa çıkıyorum gündüzleri.

            Seyrediliyor, güzelleşiyorum.

 

            Halka halka yayılıyor karalanmış notlarım.

            Sandalyeler kayıyor altımdan.

            Çalan telefonlar, arayanlar.

            İçeriye daldıkları kapılar. 

            Beyaz gömlekler, siyah ayakkabılar.

            Yüzler ve konuşmalar.

 

            Öne eğilen başlarla aylar ve seneler.

            Yazıp çizdim hepsini.

            Hisseder, idrak edemeyenler.

 

II

            Şüpheyi çıkaramıyorum belleğimden.

            Emin olduklarım da var.

            İyi beslenen köpekler saldırmaz.

            Gerilmeyen ipler kopmaz.

 

            Uzaklıklar, yakınlaşmalar.

            Tutunuşların parmaklarında türlü yüzükler.

            Tüm evlilikler, uyuşmuş bacaklarımın üzerinde, kucağımda oturuyor.

            Karıncalanma, etli, çirkin doğumlar başlatıyor.

            Tarih, hep, geriye doğru akıyor.

 

            Sandalyeler kayıyor yine, altımdan.

            Kayıyor duvarlara, kapılara, merdivenlere, pencerelere kadar.

            Caddeyi izliyorum.

            Hep söylüyorum.

            En çok at heykelleri anımsatır.

            Planları, değiştirilenleri, gelişigüzelleri.

 

            Kandırılamaz olmamın sevimsizliği, bedenime işlemiş.

            Belim, omuzlarım soğuk.

            Tokatlarım, fotoğraflarım daima sert.

            Karşı duruşlarımın ısınma kuvvetiyle özümü yokluyorum sessizce.

            Kaç kez sahipsizim?

            Hiç sahiplenilmiş miyim?

            Kurtuluşlar yarışmasının koridorlarında kim bilir ne kadar küçülmüşüm!

            Henüz bilmiyor olsam da, aradığım için öğreneceğim.

            Bu, kavrayışın şiiri.

            Fermuarlarımı aç, içine gireceğim kendimin!

 

III

        Kavanozdan asansörler inip çıkıyor yüreğimden kasıklarıma.

            Bir yandan da yüreğimden aklıma.

            Minik minik.

            İçlerinde varım sanıyorum.

            Sanıyorum ki ben de saydamım, üç yerden aynı asansör geçse kendime varacağım.

            Kavanozların kapakları sımsıkı kapalı.

            Açılsa diyorum ya da patlasa kapaklar.

            Kalemler ve kâğıtlar.

            Bir daha sandalyedeyim, halem başıma yerleşmiş.

            Sıramı bekliyorum, deneyimsiz.  

            Uçuyorum, konuyorum.

            “Buyurun,” diyorum.

            “Alın beni, ne yaparsanız yapın.”

            Çırak ilan ediliyorum.

            Önlüğümü giyiyorum.

            Nemli gerinmeler, sarışın çocukluk, uyuşukluk.

            Tırnaklarımla soyuyorum hepsini üzerimden.

            Saydam değilmişim.

            Kabuk kabuğum, kavanozlarda yokum.

 

IV

        Yorulmuşken, basamaklar kesintiye uğrarsa bunu şans sayıyorum.

            Oysa vakit daralıyor, dakik olmak gerek.

            En tepedeki aynayı her zaman görüyorum.

            Dikenli kayalara dayanmış.

            Ona bakmaya yeterli değilim.

            Bir avuç kiriyim.

            Ivır zıvır ve tıkırtılar arasında.

            Üzerimde bir bluz, bir de ceket.

            Kalfalığa geçmişim.

            Saygınlık dileniyorum adamlardan.

            Ne giyersem giyeyim üstüme, altımı hep çıplak görüyorlar.

            Kupkuruyum, gözünü dikmişlere.

            İrkilmeler, hesap soranlar ve pantolonlar yapışıyor, etek ucumdaki hanımefendiye.

            Biliyorum, engeldir ütopyacılara pantolonlar da etekler de.

 

            Oyalanıyorum.

            Boş ve suçlu.

 

V

            Doğrular da yanlışlar da birer kandırmaca.

            Özgürken kanadım tek, esirken sağım, solum eşit.

            İşime yaramayacak ne varsa elime verilmiş.

            Tekrarlarım kaygan, fikirlerim avuntusuz.

            Bitmek bilmeyen görece başarısızlıklarım yapış yapış.

            Şaşan hesaplar, eşitsizlikler, iri yarı pantolonlardaki hareketlenmeler.

            Her şey yığıntı ve düğüm.

            Saldırgan tetikler, ateş, ateş, ateş.

 

            Ömrümün ilk pantolonu paçasından silkeleyip atmıştı beni.

            O gün bu gündür ben de tıpış tıpış, alevlere yürürüm.        

            Köpük köpük bir döngü. 

           

            Çıraklıktan da mı uzun sürer kalfalık?

            Ustalık mıdır sadece kavrayış?

 

            Yoksa en tepedeki aynada kendime bakış?

           

         

           

           


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

Anahtar Kelimeler: : İLKNUR GÜNEYLİOĞLU