ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 2.06.2022 14:05:00 20190 0

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

03.43

Ağustos hep böyle sıcak olur Marmara’da. Nem boğar insanı. Saat akşamın sekizine geliyor, daha küçük bir esinti bile yok. O, gövdesi eğri büğrü, sıcaktan kavrulmuş duran bir ağaca yaslanmış körfeze doğru sigarasını savuruyor. Güneşin batmaya yüz tutmuş ışınları, günden güne çamurlaşan körfezin sularında kıvılcımlanarak tekrar canlanıyor. Sıcak öyle ağır ki evlerine dönen insanlar büyük bir bıkkınlığı taşıyor.

Bugün eve geç kalmış Şükrü, daha da oyalanıyor. Sanki bir türlü karar veremediği çözemediği bir şeyler var. En sonunda boş ver der gibi elini sallayıp kalkıyor yerinden. Hatice de temizlikten dönmediyse, çocuklar ortalıkta ne yapmışlardır şimdiye kadar, onu düşünüyor. Komşularda söylenip duruyor bugünlerde. Dilan’ın başına bir şey gelir diye korkuyor bazen. Kara gözlü kızının. Oğlanlar büyüdükçe haylazlaşıyor. Sürekli tembihliyor onları ya, yalnız bırakıp bırakıp gidiyorlar kızı. Hızlı hızlı yürüyor, bir taraftan da “Hatice gene dırdır edecek” diyor gönülsüz. Kadın haklı aslında anası hasta, ne zamandır gidemedi. Kaç gündür aylığını alamadı ki Adana’ya göndersin onları. Böyle giderse ağızlarının tadı iyice kaçacak.

 “Off, of ki of” diyor. Şöyle soğuk bir bira çekiyor canı. Bakkala girmek istiyor. Yine vazgeçiyor. “Bir bira” da dese anlamaz Hatice. “Olmaz şimdi” diyor. Sabah evden çıkarken “Bugün bir yolunu bulacam” dedi. Bakalım, yarın Rasim’le mesaide birlikteler. Adana’dan hemşehrisi. O fabrikanın içinde çalışıyor, taşeronda değil. “Üç yüz ver, maaşı alınca hemen geri vereceğim.” diyecek. Sonra yarın akşam gönderir çocuklarla kadını Adana’ya.

Karısı kapı önünde komşusuyla konuşuyor. Sokağın başında Şükrü’yü görünce bir telaş… “Nerede kaldın gitmiyor muyuz? Geç kalacağız”. Ses çıkarmadan içeri giriyor Şükrü. Hatice durumu anlıyor. “Ben gidemeden anneme bir şey olursa, o zaman ben ne yapacağımı…”  Anlatmaya çalışıyor ama karısı dinlemiyor.  Gerisin geri dönüp dışarı çıkıyor Şükrü. Eve geldiğinde gece yarısı olmuş. Bir iki bira içmiş. Hatice onu görünce “Zıkkım iç. Ona buluyon ama parayı” diyor. Şükrü duymazdan geliyor.

Uykuya henüz varmışlardı ki sarsıntılarla uyanıyorlar. Önce nerede olduğunu anlayamıyor, kızının sesini duyup o tarafa koşturuyor. Tam Dilan’a sarıldığında her şey ters yüz oldu. Karısının, oğlanların çığlıklarını duydu. Sonra kendinden geçti. Dilan’ın ağlamalarıyla tekrar kendine geldi. Kızını koklayıp öpmeye başladı. Şimdi iyice kendine gelmişti. Bir şeylerin arasına sıkışmışlardı, bacağının dizden aşağısını oynatamıyordu. Dilan’ı kontrol etti. O iyiydi, şükür yaralanmamıştı. Olduğu yerden kıpırdayamayınca çocuklara, Hatice’ye seslenmeye başladı. Cevap veren yoktu. Uzaktan bir homurtu geliyordu. Çok uzun bir zaman geçmiş gibi geldi ona. Yoksa kâbus mu görüyorum, diye düşündü ama Dilan buradaydı işte, iyice bunaldı. Gündüzki sıcak devam ediyordu.  Uzaktan iniltiler geliyordu, tekrar bağırdı: Haticeeee…   Süleymannn…

Dilan’ı sakinleştirip biraz uyuttu.  Ne kadar az hareket ederse o kadar uzun süre dayanabileceğini düşündü. Kendisine ses geldiğinden emin olana kadar bağırmamaya karar verdi. Bu seferde bacağının ağrısını daha çok hissetmeye başladı. Bir filmde duymuştu acı eşiği diye bir şey vardı. Ne kadar çok ağrısa da bazı insanlar bu acıyı daha az hissederlerdi. Bunu ilk duyduğunda Şükrü az acı hissettiğini düşünmüştü. Şimdi aklına bunun gelmesine şaşırdı. “Kanıyor mu?”. Ama bacağına eliyle dokunamıyordu. Birkaç kez oğlanlara seslenmeye çalışmış, hiç cevap alamamıştı. Hatice’nin de hiç sesini duymamıştı. Aklına gelenden korktu. Kötü şeyler düşünmemeye çalışıyordu. Onların belki çoktan kurtulduklarını düşününce sevindi biraz. Toprağın içinden gittikçe yoğunlaşan uğultular, homurtular hissediyordu. Öleceği geldi aklına. “Hayır” dedi.

“Dilan var! Hayır hayır dayanmalıyım.”. Kendinden geçip kendine gelerek daralan alanda sanrısal şeyler, kendilerine yaklaşan boğuk insan sesleri duyuyordu.

 “Orada kimse var mı?!”

 Yukarı seslendi, kolunu üstündeki tahtaya vurmaya çalıştı.

“Buradayım”.

Dilan ağlamaya başladı.

“Kaç kişisiniz?”

“Kızım var, kurtarın bizi!”

“Nerelisin?”

“Adanalıyım.”

“Ben buradaki Niğdelileri arıyorum”. O zaman anladı herkes kendi derdine düşmüştü.  Yaşamının burada biteceği düşüncesi onu iyice bunalttı. Ağlamaya, bağırmaya başladı. Kızı uyanmış, ona sarılıyordu. Sakinleştirmeye çalıştı kendini. “Dilan’ı kurtarmalıyım”. Uyuşmuş gövdesi biraz canlandı. Aralıklarla bağırıyordu. Zaman kavramını yitirmişti.  Kızı kendinden geçmiş, sulara batmış gibi terliyordu. “Su… Su…” diye inlemeye başladı.

Ne kadar zaman sonra bir motor sesi gelmeye başladı. Kendinden geçtiği süre çok uzun, Dilan’ın durumunu da tam kavrayamıyor. Bazen son bir çabayla kolunu dolaba vurmaya çalışıyor.

“Kurtarın bizi.”

Kendini bıraksa rahat bir uykuya dalıverecek ama bir güç tutuyor onu. Kızını yaşatma amacı.  

Tanıdık sesler duyuyor şimdi. “Rüya görüyorum”. Kör bir kuyunun duvarında bir ağaç dalına asılı kalmış. Çocukluk arkadaşları korkup uzaklaşmış. Garip bir ağustos öğle sıcağından bunalıyor. Biraz sonra güneşin altında kuruyup gideceğini düşünüyor.  Artık susuzluktan ölmek üzere. Üstelik güneşten gözlerini de açamıyor. Ağabeyi su döküyor tepesinden aşağı. Uyanıyor. “Abi” diyor.

Son bir çabayla tekrar bağırıyor. “Ben Şükrü. Adanalı Şükrü. Abi………”.  O gün ağaçtan alınca ağabeyi bir güzel dövmüştü. Dövsün yine. Babasının yerine koyar onu. Çocuk da artık iyice sessizleşmiş. “Abim kurtarır, seni de kurtarır diyor Dilan’a”.  Sanki küçük bir ışık sızıyor içeri, artık başka sesler de duyuyor Şükrü. Işık gittikçe artıyor. “Kızım” diyor. Ağabeyi yukarıdan bağırıyor. “Ha dayan, az kaldı.”

“Abi, kızımı al”. Dilan’ı kurtardığını düşünüyor. Biraz rahatlıyor ama keçiyi kaybettiğini de söylemeli. “Keçi burada” diyor ağabeyi. Keçi tek başına eve dönünce anası, ağabeyini Şükrü’yü aramaya göndermiş. Arkadaşları buraya getirmişler onu. Su döktükçe ağabeyi, tekrar kendine geliyor. “Hatice nerede? Ya oğlanlar?” Şimdi onları çok merak ediyor ama duymuyor söylenenleri. Duymak istemiyor.  “Sen nasılsın?” diyor ağabeyi. “Oğlanları kurtar!” diyor. Sonra büyük bir boşluğa doğru kayıyor. Çocuklar kurtuldu mu, onu düşünüyor. Sonra sevinçli hissediyor kendini bir bilinmez uykuda. Dilan’ı alıyor amcası kucağına, etraftakiler onu alkışlıyor. “Su…” diyor çocuk.


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51
  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli