Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


TÜRKÜM DİYEMEMEK


Anadolu’daki son Türk Devleti Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda yeryüzünde iki tür “millet/ulus” oluşumu vardı: Biri “Ethnic Nationalism” denilen, etnik kandaşlık ya da soydaşlık temeline dayanan Alman örneğindeki genetik “millet/ulus”; diğeri “Civic/Civil Nationalism” dedikleri, eşit ve özgür birey yurttaşlığını esas temel alan Fransız, Amerikan örneğindeki “millet/ulus” oluşumu…

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının savunduğu “millet” tasarısı etnik temele dayanmıyor, “eşit ve özgür bireyin yurttaşlığı” temeline dayanıyordu. Bugün de devletin temel kurgusu olan Anayasamız aynı görüşle düzenlenmiş bir anlayışı esas alır.

Bir imparatorluk mirası olan Türkiye Cumhuriyeti gibi, uyruklarının bir kısmı ayrı soylara mensup insanlardan oluşan devletler, milli birliğin korunması amacıyla, bir milli kimlik oluşturma ihtiyacı duyarlar.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti milli sınırları içerisinde belki hepimiz aynı soydan gelmiyor olabiliriz. Ama, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında, devlete bağlılık göstermeyen isyancı Rum ve Ermeni unsurların ülke dışını tercih etmiş olmaları sebebiyle, kalan çoğunluğumuzun aynı kültürel havayı teneffüs etmekte olduğumuz da bir gerçektir. Bugün sınırları içerisinde 250’den fazla ayrı unsur barındıran ve 350’den çok, farklı dil konuşulan Kuzey Amerika’da, Avrupalı göçmenlerin yerleşimi ve iç savaş yıllarını saymazsak, birleşik devlet haline geldikleri son 250 (iki yüz elli) yıllık süreçte bir Amerikan milleti oluşturulurken; en az bin yıldır birlikte yaşayan, bin beş yüz yıl öncesinde de birlikte yaşadığı tarihi kalıntılardan anlaşılan, siyasi amaçlı olanlar dikkate alınmazsa, bilimsel çalışmalarda aynı kökenden geldiği ve soy olarak Turani olduğu da bildirilen, Türk Milletini oluşturan unsurlardan bazılarını ayırmaya kalkışmak, boşa çıkartılmalıdır. Aslında boş bir hayaldir…

Alman milleti, Fransız Milleti, İngiliz milleti, Çin milleti, Fars milleti, Amerikan milleti… Bunların hemen hepsi tarihsel sürecin içinde oluşan kültür ve kader birlikteliğinin ürünüdür. Türk milleti de öyle… Türk deyince binlerce yıllık bir tarihin ve milyonlarca kilometre karelik coğrafyanın imbiğinden süzülmüş bir kültürel zenginlik akla gelmelidir. Atatürk, “Ne mutlu Türküm diyene!” derken bile özenli davranmış, genetik geçmişi öne çıkarmamak için, “Ne mutlu Türk olana,” dememiştir.

Türk kavramının içini dolduran, asırlar boyunca yaşanmış kader birlikteliklerinin kaynaştırdığı insanların kültürel ortaklığıdır. Türklük kavramını farklı ırmaklardan beslenen bir okyanusa benzetebiliriz. Çok küçük bir azınlık da olsa, Türklük mefhumunu sadece genlerde arayan ve kültürel anlamda Türklük mefkûresini benimsemiş herkesi rahatsız edecek kadar aşırıya giden sığ bir grup da yok değildir!

Bazılarına göre Türklük kavramı, genetiktir. Çoğunlukla Orta Asya’dan asırlar evvel göç etmiş Oğuz kökenlileri Türk kabul eder. Olaya genetik açıdan bakarsanız bu böyledir. Ama her millet, sonuçta milleti oluşturan çoğunluğun, yani ana unsurun adıyla anılır. Türk milletini oluşturan toplumun ana unsuru da Türk ırkıdır. Dolayısıyla devlet Türk Devleti, millet Türk milletidir. Çoğunluk Türk ırkındandır diye sayısı az olan ve yurttaşlık bağı ile devlete bağlı genetik bağı Slav ırkından olan Boşnak’a, “Türk değildir,” diyemeyiz. Tarihin akışı ve bu süreç içerisindeki yaşanmış kader birlikleri onu Türkleştirmiştir. Kaldı ki Yugoslavya iç savaşında, Boşnakların T.C. Devleti uyruğunda olmadıkları halde, Türk diye öldürüldüklerini ne çabuk unutuyoruz?

Aslında Türk Milleti konusunda en güzel tarifi Atatürk yapmış: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir,” demiştir. Dikkat edin, bu tarifte en küçük bir genetik atıf yoktur!

Milleti sadece genetik yapısıyla tanımlayanlara göre, genetik Türkler dışındaki herkes ayrı bir millettir. Böyle düşünenleri üç ayrı grupta toplamak mümkündür:

İlk grup, temelde milliyet kavramını reddeden Siyasal İslamcılardır… Kendilerini Ümmetçi olarak tarif eden bu fikirdekiler, İslam dininin kavmiyetçiliği kabul etmediğini söyleyerek Türklük ve Türkçülüğü neredeyse kâfirlik mertebesine çeker, Kuran’daki Hucurat Suresi’nin 13. Ayetini görmezden gelirler. Farkında olmadan Arapçılık yapan bir zihniyete sahiptir bu kişiler. Onlara kalırsa Türk milleti, kısa bir süre içinde gönüllü bir asimilasyonla Arap medeniyetinin bir alt kolu haline gelmelidir! Günümüz Türkiye’sinde yaşadıklarımız da bu yaklaşımın sonuçlarıdır.

İkinci grup, gizli mikro milliyetçilerden oluşur… Bunlara sorarsanız Türkiye’deki her etnik topluluk tahakküm altında yaşamakta, bu topraklarda ve bu yönetim altında zorla tutulmaktadır. Bunlardan bazıları ayrılıkçı fikirlerini HDP gibi siyasi partiler kurarak açıkça dile getirirken bir kısmı ise bir takım aykırı görüşlerin arkasına saklanıp güya “demokratik hakkını kullanıyormuş” edasıyla Türk düşmanlıklarını kusarlar. Bunlar, “Milletin kavimden farklı ve daha kapsayıcı bir kavram olduğunu,” bilmezler veya bilerek bilmezden gelirler.

Emperyal yabancı ülke servislerinin oyuncağı olan bu grup, bu yaklaşımları ile aşiret özellikli yapıları, “ulusal kurtuluş savaşı” adı altında yabancı yönlendirmelerle ‘intifaada’lara, ‘serhildan’lara, devlet güçlerine karşı silahlı kalkışmaya kışkırtıp Ağrı Dağı’nın tepesinde “Kürt Cumhuriyeti” kurduk diye Milletler Cemiyeti’ne başvurabilmişlerdir. Bunlar dış cephenin tahrikiyle ülkenin iç cephesini zayıflatarak Sevr’e veya BOP’a gönüllü razı gelen zavallılardır.

Üçüncü grup, Türk Milliyetçiliği kavramını radikalleştirip ırkçılıkla arasındaki kırmızı çizgiyi ihlal edenlerdir… Bunlar, Türk Milliyetçiliği fikrinin oluşma ve gelişmesini Gaspıralı İsmail, Ziya Gökalp, Mustafa Kemal, Erol Güngör çizgisinde, insan ve vatan sevgisini esas alan bir anlayışta değil de nefreti öne alan, saldırgan ve şövenist, Batı taklitçisi bir nasyonalistlik peşindedirler ki bu bizim anladığımız, Atatürk çizgisindeki Türk milliyetçiliği değildir.

“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım,” ifadelerinden rahatsız olup “Türküm” diyemeyenler, bu milletin dostu değildirler. ‘Andımız’a karşı çıkan kafa, Türkiye’de Türk milli kimliği dışında, milletin her unsuruna ayrı milli kimlik dayatan, bölücü zihniyet sahiplerinin kafasıdır. Bu anlamda “Andımızı” sarı öküz olarak görüp, iptalini kabul ettirebilirlerse arkasından “İstiklal Marşını”  daha sonra da “Milli Bağımsızlığın terkini” isteyecek bir yapının parçasıdırlar.

Tarımın çökertilmesi ve Hazine'nin boşaltılması ile ülkenin maddi kuvvetleri yok edilirken, “Andımızın kaldırılması, Atatürk'ün madalyalardan silinmesi ve ‘Ne mutlu Türk'üm diyene,’ felsefesinin iktidar ve yandaşları tarafından yerden yere vurulması,” milletin manevi kuvvetlerinin yok edilmesi anlamına gelir. Ekonomiyi çökerten kararlarla, milletin maneviyatını kırmak için girişilen psikolojik operasyonların at başı gitmesinin sebebi, milletin ruhunu zapt etmektir.

Bu bir savaştır! Türk Milleti'ne içeriden savaş açılmıştır ki işgale karşı direnmesin. Tıpkı Irak'ın, “Kesnizani tarikatı ile içeriden teslim alınması ve işgale karşı ordusunun direnmemesi” gibi...

Ama biz buna teslim olmayız! Olmayacağız!

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00