SÖYLEŞİ: GÜLSER KUT ARAT- MELİHA YILDIRIM
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 11.08.2021 09:50:00 1989 0

SÖYLEŞİ: GÜLSER KUT ARAT- MELİHA YILDIRIM

“Elimden gelse bütün öykülerimde Ankara’dan bahsetmek isterdim...”

Meliha Yıldırım ile bir okuma atölyesi aracılığı ile tanıştım. Atölyeye ara sıra uğrardı. O sırada Cemil Kavukçu atölyesine devam ediyordu. Öykülerini hiç okumamıştım. Bir gün Ankara Uluslararası Öykü Derneği’nde “Ertesi Gün Cumartesi“ adlı öyküsünü okudu. Öykü beni içine aldı. Sonra kitap hazırlama aşamasında olduğunu öğrendim. Ardından, “ Zaman O Zaman Değil “ isimli kitabı h2o Kitap tarafından yayımlandı. Kitabı okuyunca, karşımda ilk kitabı olmasına karşın yetkin bir yazar vardı.

Emekli bir bankacısınız. Yazma serüveniniz, çalışma hayatınızda yer almış mıydı? Çok sonraları mı gelişti?

İlk yazdığım ne bir öykü ne de bir şiirdi. İlkokul mezuniyetimiz için kaleme aldığım bir tiyatro senaryosuydu. Yazdığım oyunu yönetmiş ve başrolü kendim oynamıştım. Beni sürekli yazmaya teşvik eden,ilkokul öğretmenim TenayToptaş’ın senaryoyu benim yazdığımdan haberi yoktu. Okulumuzun bordo kadife perdeli tiyatro sahnesinde bizi izlerken karşılaştığı sürprizle, öğretmenimizin ağlayışını hâlâ unutamam.Ancak bu uğraşım, lisede edebiyattan uzak, fen bölümü öğrencisi olmam nedeniyle yarım kaldı. Sonra bankacılığın ağır çalışma koşulları, beni yazmaktan iyice uzaklaştırdı. Asıl çalışmalarıma yeniden başlamam için böylece epey zaman geçmiş oldu.

Yazma aşamasındayken, ikinci bir üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdiğinizi biliyorum. Bu size neler kazandırdı?

Öncelikle Ankara, öykü yazmaya gönül verenler için eşi olmayan bir kenttir. 2013 senesinde  

Ankara Uluslararası Öykü Günleri Derneği, Selanik Caddesi’ndeki yerinde yeniden faal duruma geçince hem Ankaralı hem de İstanbullu yazarların uğrak yeri oldu. O dönem, ardı ardına yapılan atölyelerin, söyleşilerin birinden diğerine koşuşturduğumuz bir dönemdi. Yaşayan birçok yazarla orada tanıştım ve atölyelerine katıldım. Babil yazın atölyesinde Süreyya Köle ile Fulya Bayraktar atölyesine devam ettim. Faruk Duman atölyesine ilk dernekte gitmeye başladım.Bu dönemde, eylem yüklü Türk Dili’nin karmaşık yapısı beni o kadar içine almıştı ki ne yapsam eksik kalıyor gibi geliyordu bana. Kendi yazdığım bana eksik gelince yeniden üniversiteli oldum. Neyi yapmadığımı ya da neden öyle yazdığımı daha iyi görmemi sağladı fakülte. Türkçenin ses ve ritim uyumuna uygun bir dil oluşunu bildiğim halde yazıda onu nasıl sağlamam gerektiğini de gösterdi bana.

Dergiler, yazarlık serüveninde çok önemli. İlk öykünüz nerede basıldı. Neler hissettiniz?

Okuyucunun bizi ilk tanıdığı yerin dergiler olması nedeniyle, öykünün ya da bir edebi eserin dergilerde yayınlanması yazan için oldukça önemli. Bence derginin büyüğü küçüğü yoktur, mutlaka birilerinin eline ulaşıyordur ki hâlâ yayınlanıyordur, diye düşünürüm. Küçük bir kasabanın yerel dergisinin üstlendiği görev de tirajı yüksek dergiler kadar önemlidir. Amaç okuyucuya ulaşmaksa internette faaliyet gösteren basılı olmayan dergilerde keza öyledir. Dünyanın Öyküsü Dergisi’nde, 2014 yılında “Ertesi Gün Cumartesi” adlı öyküm yayınlandığında çok mutlu oldum. Dergilere öykü göndermenin yazara iyi geldiğine inanıyorum. Daha sonra Çağdaş Türk Dili, Öykü Gazetesi, Lacivert,  Patika, Mavi, Hece, Edebiyat Nöbeti, Yeni Adana Gazetesi gibi basılı yayınlar ile Edebiyat Haber gibi internet ortamında yer alan dergilerde çeşitli öykülerim yayınlandı.

Kitabınız yayımlandıktan sonra, bu size özgürlük alanı kazandırdı mı?

Zaman O Zaman Değil adlı öykü kitabım -h2o Kitap 2019- yayınlandıktan sonra özgürlük alanı kazandırsa da sorumluluğumu artırdığını düşünüyorum. Kitap yayınlandıktan sonra yazmaya gösterdiğim özen artarak daha da titizlenmeme neden oldu. Bir de özgürlüğe ne bağlamda baktığımızla ilgili. Örneğin çalakalem yazmaya özgürlük diyebilir miyiz?

Kitaptaki ilk öykünüz “Kabuk “ bir kadının, çocukluk, genç kızlık durumları iç içe geçmiş bir sarmal anlatım söz konusu. Bu üçlüyü bir araya getirme fikri nasıl doğdu?

İnsan, varlık olarak kendini unuttuğunu ancak hayata karşı mayalandıktan sonra fark ediyor. Ve hatırlama isteği duyuyor. Küçük, dar zamanlarda bu dönüşüm olabiliyor sadece. Bazen yolculuk, bazen de hasta yatağında yatarken olduğu gibi.

“Cinnah’tan Sola Döndüm“ öykünüz çok hoş. Atatürk, Fikriye, Latife aşk üçgeninde, kişisel olarak  ‘Fikriye’karekteri hep ilgimi çekmiştir. Sizi Fikriye’yi yazmaya iten duygu neydi?

Aslında beni o öyküyü yazmaya iten sadece aşktı. Aşkın en uç sınırında yaşayanların gözünün karardığı bir an vardır ya. Ne yapsanız durduramazsınız âşığı o zaman. Fikriye’nin o ruh halinin geçmediği bir tek kişi yoktur bu ülkede. Ben de o anı, onu bitişe götüren son anı vermek istedim öykümde.

“Sarı Kadın Çıkmazı“ kadın, erkek ilişkisi, aldatılma. Toplumumuzda bu konuda nasıl bir algı var. Sizi böyle bir konuyu yazmaya iten dürtü neydi?

Öykünün asıl kahramanı hiçbir şeyden haberi olmayan evin genç kızı. Ablası aile evine geri dönmüştür fakat herkesin ağzı mumyalanmış gibi kapalıdır. Evde baba ve anne suskundur. Onların ayıp gördüğüne kızan evin en büyüğü, anneanne torununa sahip çıkar. Kuşak çatışması tersten yaşanır. Eskilerin aydın yüzünü ve evin genç kızının masum hallerini anlatmaya çalıştım, o öyküde. Hamamönü’nün dar sokakları sıklıkla yer aldı. Öykünün adı da bir sokağın ismi.

“Mazmun“ isimli öykünüzde, Tanzimat Edebiyatı’ndan esinlenilmiş bir öykü görüyoruz. Tanzimat Edebiyatı özel ilgi alanınız mı?

Tanzimat Edebiyatı dönemi, (1860-1876 ve 1876-1895)birçok okur ve yazar gibi benim için de edebiyatımızın en önemli devresi. Öyle bir dönem düşünelim ki her şeyin ilki olsun. Öykü, roman, psikolojik roman, köy romanıgibi. Çeviri yok denecek kadar az olduğu için önce çevrilip sonra okunarak, Batı Edebiyatının öğrenilmeye çalışılması onlarca gazete, dergi. Rüzgâr gibi zamana karşı yarışan yazarlar, şairler. Sürekli üretilen bir dönem. Birbirlerini eleştirmekten çekinmeyen yürekli insanlar. Namık Kemal-Ziya Paşa tartışması sadece bir örnek. Türkçe için verilen mücadelede iki dostun birbirlerine söz söylemekten çekinmeyişi, benim de etkilenmeme neden oldu.

“Yaz Kardeşim, Tek Yaz!” öykünüzde bir kadının yalnız yaşamasını ve toplumun bu kadınlara bakış açısını anlatırken, hedeflediğiniz şey neydi?

Kadınların yalnızlığı tercih edebileceği pek akla uygun gelmez. Mutlaka hayatlarında biri olmalıdır, diye düşünülür. Bazen kadın da o panikle birini bulmaya çalışır. Bir reklam firmasında çalışan, farklı statülerdeki üç kadının, akşam yemeğine yalnız gitmemek için gösterdikleri çaba ve düşülen durumu mizahi bir dille anlatmaya çalıştım.

“İyi Aile Kızı” isimli öykünüzde, düğün törenlerinde gelinin beline bağlanan kırmızı kurdeleyle vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Kadının üstünde mülkiyet hakkı oluşturacak her şey bana itici gelmiştir. Çok eskiden beri bu kırmızı kurdele gözüme hep batar. Anne-baba evinden giden kız evladın, koca evine kırmızı kurdeleyle teslim edilmesi, hissiyatını uyandırır bu kuşak bende. Son yıllarda başka anlamı olduğundan da bahsedilse de –kırmızının kötü enerjiyi yok ettiği için bağlandığı gibi-  tek anlamının mülkiyet olduğuna inanıyorum.

Kitabınıza ismini veren öykünüz, “Zaman O Zaman Değil“ çok ilginç. Dışarıdan bakarak anlatıyor karakter kendini. Bu öyküde bir yaşanmışlık hissi var. Bize bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Yetişkin insanlar kadar çocuklar arasında da içi dışı bir olan ve olmayanlar olduğuna inanıyorum. Her öykü kurgulanırken geçmişten bazı izleri üzerinde taşır. Bu onu daha çekici yapar. İşin içinden çıkamayan küçük bir kızın çareyi akrep ve yelkovanı serbest bırakmasından ibarettir aslında öykü. Tıpkı bizim çaresiz kaldığımız anlarda bırakıp gittiğimiz gibi. Sonra bir de bakarız ki peşimizden gelmiş, kaçtığımız sorun neyse. Öyküde de kaçtığı saat, babasının ablasına hediye aldığı kutudan çıkıyor. Değişen bir şey olmuyor hayatta.

Ankara’yı çok sık kullanıyorsunuz. Yaşadığınız bir şehir olduğu için mi, yoksa özel bir nedeni var mı?

Ankara’yı çok seviyor ve önemsiyorum. Elimden gelse bütün öykülerimde Ankara’dan bahsetmek isterdim. Yine de dört öykümde semt isimleriyle geçiyor. Çocukluğumda, Ulus Meydanı’ndan arabayla geçerken, eski taş binaların büyüsüne kapılırdım. Gözümü kırpmamak için uğraşırdım. Hâlâ öyledir. Şimdi de bir göz kırpımı vakit,kayıptırbenim için.

Bir sonraki dosyada öykü yazmaya devam edecek misiniz? Roman yazma gibi bir eğiliminiz var mı?

Şimdi elimde bir roman ve öykü dosyam var. Divan edebiyatımızdaki alegori, ölçü ve imgeler yeniden okunası durumda çok güzeller. Altı yüzyıllık bir edebi dönem. Ben de o dönemden ayrılamadım sanırım.

İlk kitabınızın basılmasıyla, hayatınızda neler değişti. Olumlu ve olumsuz yönleriyle anlatır mısınız?

Bu benim dediğim bir kitabım var. İyi bir yayıneviyle yola çıktım. Bundan sonra da öyle olur umarım. Ben çok teşekkür ederim.

Verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederim. İyi ki yazdınız. Bizler de okuduk. Yazma serüveninizin uzun soluklu olması dileğiyle…

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00
  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu