Facebook sayfama bir alıntı düşmüştü:
Bankadan maaşını alan emekli kalabalık bir otobüse biner.
Çok geçmeden cebinden parası çekilir.
Otobüsçü para isteyince emekli çaresiz kalır.
Parayı çalan hırsız:
“ İnsanlık öldü mü yahu? Yazık değil mi adama? “ der ve emeklinin
otobüs parasını ödeyerek, iyilik kahramanı kesilir.
Dualar ve beğeni sözleri birbirini kovalar.
“ Allah senden razı olsun”
“”Dünya senin gibi insanların yüzü- suyu hürmetine ayakta duruyor”
“ Allah senin gibi insanların eksikliğini göstermesin.”
Ve benzeri duaların haddi- hesabı yoktur.
Hatta Tanrının bu duaları kesinlikle kabul etmiş olacağını sanır fıkracı.
Mizahın bir yanıyla bayrak açtığı; bir yanıyla kılıç salladığı; bir başka
yanıyla da bir demet çiçek sunduğu zengin bir söylemdir.
Olup bitene bir de biz bakalım:
Diyelim ki hırsızı bilmiyoruz.
Yapılan içten dualara ( Tanrı için dua. Aslında dilektir.) tüm varlığımızla
katılmaz mıyız?
İnsan denilen yaratığı insanlaştıran ve toplumsal yaşamın ziyneti haline getiren şey yardımlaşma - dayanışma yeteneği değil mi?
O davranışları sergileyene tüm kalbimizle teşekkür etmemiz gerekmez
mi?
Dilekler yanlış ve değersiz olmadığına göre, nasıl oluyor da hırsızların
çoğalması gibi lanet bir sonuç çıkıyor ortaya?
Hırsız müthiş başarılı.
Dürüstlük kisvesine bürünerek, bir de duygularını çalıyor insanların.
Hem de gözlerinin içine baka baka.
Hem de kalıbını yücelttire yücelttire.
***
Anlaşılıyor ki onca dilek ve temenniler yanlış adrese gönderilmektedir.
Tanrımızın dilek ve önerilere gereksinimi olmasa gerek.
O sınırsız Kâinatını hiç kimsenin dileği ve önerisi olmadan yaratmış.
Kurduğu işleyiş sistemini de değiştirmemektedir. Süreç içinde görülen
değişimler sistemin öngördüğü gelişim yüzündendir.
İnsanın kendi beyin fonksiyonlarıyla kendi yaşam düzenini kuması da sistemin bir parçasıdır.
Yani yaşam sorumluluğu tümüyle insanın üstüne yüklenmiş bulunmaktadır.
Ne var ki bu sorumluluğun bilincine varamayanlar ya da bildikleri halde
görevden kaçanlar sorunu Tanrıya havale etmektedirler.
İşte Müslümanların “ Allah’la Aldatılmaları”, “ Kur’an’la Aldatılmaları”
bu yüzden olmaktadır.
***
Elbette:
- Bireysel olarak güvenlik içinde sağlıklı ve mutlu yaşamasını,,
- Güven içinde üreyebilmesini,
- Toplu yaşam karakterine uygum yaşam düzenine kavuşmayı,
- Ve giderek başarılı, mutlu ve örnek bir insan topluluğu haline
getirecek “ Etkin güce” teşekkür etmemiz gerekir.
Yalnız teşekkürle de yetinmeyip, destek ve önerilerle; hatta yapıcı
eleştirilerle yardımcı olmamız gerekir.
Peki nedir, nerdedir bu güç ?
Bu müthiş güç, insan beyninin kurduğu “ Eğitim Sistemi” dir.
O sistem:
- İnsanın da Doğanın bir ürünü olduğunu
- Ancak Doğaya zarar verecek işler yaparsa, gene Doğa tarafından
cezalandırılacağını
- İnsanın toplu yaşamaya endeksli, hakları olan bir yaratık olduğunu
- O nedenle diğer insanlara karşı sorumlulukları bulunduğunu
- Bu sorumlulukların tümüne birden “ İnsan Hak ve Özgürlükleri”
dendiğini ve toplumsal yaşamın vazgeçilmez “ Temel Taşı” anlamına geldiğini bilince çıkarır.
***
Kuşkusuz kökleri çok çok derinlerde kalmış yanlış davranışlar tümüyle
yok edilemeyecektir. Ama gelişimin de sınırı olmayacaktır. Öyle bile olsa
otobüsteki yolcular ve hırsız bu eğitimden geçmiş olsalardı, hırsız parayı
çalmak yerine, “ paranız düşebilir” diye emekliyi uyarabilecekti.
Onca insan da “ Tanrı’dan bolca hırsız istemek“ gibi gülünç bir duruma
düşmeyeceklerdi.
Nereye ve nasıl teşekkür edeceğiz?
Sakın güzellikler için dilek ve teşekkürlerimizi yollayacağımız hedefi
yanlış seçmiş olmayalım?
Elbette yarattığı doğa sistemi içinde bize de yaşama izni verdiği için
Tanrımıza Teşekkürümüz sonsuzdur.
Ya Doğanın vermiş olduğu eşsiz bir hazine olan beyni kullanmazsak
İsyan etmiş olmaz mıyız?
Ben size bir soır vereyim mi?: Tanrımız çok akıllı ve çok kurnaz.
Kafamıza beyni koyup, bizi kendi halimize bırakarak, çekilip gitmiş
Olmalı.
O nedenle bizim yanlışlarımızın kaynağı da, doğrularımızın takdir
odağı da kendi etkinlik alanımızdadır.
Yani doğrularımızın çoğalıp yanlışlarımızın azalması, insanlaşma
yetkinliğimize bağlıdır. Bu yetkinliği kazandıracak erkinlikler dizgesi
ise “ Eğitim Süreci”dir. Bu süreç “ İnsan Kak ve Özgürlükleri” bilince
çıktıkça ikji ayaklı aratık insanlaşıyor ve saygın dileklerin hem sahibi,
hem hedefi haline gelitor.
O nedenle, dilek ve isteklertimizi, hırsız yaratmayacak bir Tanrı’ya
Yöneltip hırsızı ödüllendirme yerine, eğitim- öğretim etkinliklerini
Güçlendirmeyi başarabildiğimiz oranda, aldatılmaktan kurtulabilecdğiz.