Cezmi DOĞANER


TOPLUM VE HUKUKSAL BARIŞ


Tüm insanlığın ortak ideali, uğrunda büyük savaşımlar verilen sözcük barış.

Kan gözyaşı acı dolu mutsuzluklardan uzak bir dünya için gerekli bir olgu. Birbiriyle dost ülkeler, kavgasız bir toplum ve bireyler için özenle korunması gereken bir kavram.

       Tüm anlaşmazlıkların çözümünde izlenmesi gereken bir yöntem: Barış

Kimi sözcükler vardır ki karşıt sözcükleri çağrıştırırlar hemen. Örneğin, güzelin çirkini, iyinin kötüyü, doğrunun yanlışı akla getirdiği gibi.

       Barış denince ilk akla gelen savaştır. Oysa barış sözcüğünün içiçe bir kavram olduğu öyle bir sözcük vardır ki, çoğu zaman aklımıza bile getirmeyiz. Bu kavram insanlığın vazgeçemeyeceği, soluduğu hava ve içtiği su kadar gerekli hukuk düzenidir.

       Bilindiği gibi, gerek uluslararası, gerekse ulusal alanda barış, hukuksal bir düzen içine oturmuştur.

       Uluslararası kuralların büyük çapta askıya alınması sonucu çıkan savaşlar ve anlaşmazlıklar, bir barış antlaşmasıyla sona erdiğinde, artık hukuk gelmiştir gündeme. Bu alanda sağlanan barışın korunması da, hukuka saygı oranında olasıdır.

       İç barışta da durum aynıdır. İç barış devletin, bireyin hukukuna, bireyin de öteki bireylerin hukukuna saygılı olduğu ölçüde vardır. Başka bir deyişle, gerek uluslararası, gerekse ulusal alanda barışın korunması için öncelikle hukukun üstünlüğü ilkesinin egemen kılınması gerekir.

       Tarih, uluslararası alanda zaman zaman ?ebedi barış? arayışlarına tanık olmuştur.

       Ayrıca geçmişteki bu çabaların, barışı hukuksal temeller üzerine oturtma yönünde odaklaştığını görürüz.

       Devletler federasyonu kurmak yoluyla, ?ebedi barışı? sağlamak için hazırlanan birçok projeyi bunlara örnek olarak gösterebiliriz.

       Bunlardan biri de Avrupa Birliğini  bir araya getirerek ?ebedi barışı? sağlayacağını sanan IV. Henri´nin düşüncesidir. Ayrıca J.J. Rousseau, Bentham, Kant, Saint Simon gibi düşünürlerin bu amaca yönelik çabaları küçümsenemez.

       Ne var ki bu çabalar, uluslararası anlaşmazlıkları barış yoluyla çözümünü kurumsallaştırarak, barışı sürekli biçimde korumaya çalışan, III. Napolyon´un çabaları gibi amacına ulaşamamıştır. Ayrıca, barışı bu yolla sağlayacağı varsayımıyla, tüm insanlığı yok edecek bir buluş üzerinde çalışırken ölen Alfred Nobel´in, tüm savaşları sona erdirecek düşsel çabaları desteklemek için kendi adına koyduğu ödül de ( Nobel Barış Ödülü) sonuçsuz çabalar arasında yer almıştır.

Atatürk´ün Kazandırdığı Boyut

       Söz barıştan açılınca, yaşadığımız yüzyılın büyük devlet adamı ve eşsiz önder  Atatürk´ün bu konudaki görüşünden kısaca söz etmeden geçemeyeceğiz. Yirminci yüzyılımızın en büyük devrimcisi, barış konusuna da yeni bir boyut  kazandırmıştır.

       Dünya barışını bozan tüm sömürgeci güçlere karşı ona yürekten inanan ulusuyla omuz omuza bir ölüm-kalım savaşı veren Mustafa Kemal, hepimizin bildiği gibi ?Yurtta Barış, Dünya´da Barış? sloganıyla. Tüm dünyaya haykırarak, barışın tek boyutlu bir kavram olmadığını, iç barışın da uluslararası barış kadar önemli olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır.

       Büyük önder böylece her alanda olduğu gibi, barış alanın da da öteki uluslara örnek olmayı bilmiştir.

       Özellikle içinde yaşadığımız yüzyıl da savaş ve terörizmin tuzağına düşen  ülkelerin çektiği zorlukları göz önüne alırsak, yüce Atatürk´ün bu konuda ne denli haklı olduğunu anlamakta gecikmeyiz.

      Barış konusunda da çok şey söylenebilir veya yazılabilir ama temel siyaset, içerde ve dışarda düşmanlıklar yaratma üzerine kurgulanmaktadır.

Yıllardan beri belli düşmanlık temaları işlenmektedir. Yurt sorunlarına eğilmek isteyenler ülkenin çağdışı  gidişine parmak basıp çözüm yolu düşünenler ve arayanlar hep düşman olarak gösterilmişlerdir.

Dışardan ve içeriden aldıkları her türlü destekle  laik düzeni  yıkmak yerine dine dayalı bir diktatörlük kurmak isteyen ve halkımızın dinsel inançlarını sömürenler saldırılarını artırmışlardır.

Şu unutulmamalıdır ki, gizli baskı rejimleri açık baskı rejimlerinden  de beterdir. Açık baskı rejimlerinde, hiç olmazsa zorbanın kim olduğu açıktır. İnsanlar da kendilerini ?zalim´ olarak tescil ettirmekten türlü nedenlerle hoşlanmazlar. Bu duygu da onları ister istemez, deyim yerinde ise, zulümlerinde ölçülü olmaya zorlayabilir. Gizli baskı rejimlerinde ise, gerçek sorumlu perde arkasında olduğundan, onun zulmü kolaylıkla daha ölçüsüz boyutlara ulaşabilir.

Ve sonuç olarak ;

Bir toplumda barış için, sosyal hukuk devleti felsefesi hakimolmaldır.

Barış hukukunda insan vardır.

Barış hukukunda adalet vardır.                                                                    

Barış hukukunda zulüm yoktur, insaf ve vicdan vardır.

Barış hukukunda ahlak vardır.

Barış hukukunda yalan, gizli tanık, virüs yoktur.

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00