Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


TÜRK TİPİ BAŞKANLIK (2)


İslam´ın Asrı Saadet denilen dört halife devrinden sonra yönetim İslami esaslardan sapmıştır. Hristiyan Dünyası Kilise baskısı altında taassubun karanlığına gömülürken; İslam Dünyası İslam´ın getirdiği yeni insan ilişkileri ve dünya görüşü ile her alanda gelişmiş, refahın ve huzurun öne çıktığı bir toplum yapısı ile gelişmeye, zenginleşmeye, yaygınlaşmaya başlamıştır.

 

İslam´ın üçüncü yüzyılından itibaren yer yüzündeki tüm bilimsel çalışmalar, gelişmeler İslam ülkelerinde toplanmış; Ön Asya´da Kahire, Bağdat; Türkistan´da Semerkand, Buhara; Endülüs´te Granada, Kurtuba; zamanla Anadolu´daki yerleşimler bilim merkezleri haline gelmiş; sanatta, edebiyatta, mimaride, matematik, tıp ve uzay bilimlerinde, felsefede orijinal eserler yaratılmıştır.

 

Zamanla İslam´a inananlar arasında da fikir ve uygulama ayrılıkları baş göstermiş; hizipleşmeler ortaya çıkmıştır. Hariciye ile başlayan ayrışma itikadi ve ameli olmak üzere Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Selefi, Eşari, Maturidi, Şia, Caferi, İsmaili, Mutezile, Yezidi, Bektaşi, Kaderi, Cebri, Mürcei, Kadiyani, Dürzi, Vehabi, Alevi, Hurufi, Melami, Müsebbihe, Bahai, Babii, Nusayri gibi isimlerle farklı uygulama ve görüşleri savunan mezhepleşmeler ortaya çıkmıştır.

 

Bugün için bu mezheplerden bir kısmı artık kaybolmakla birlikte, İslam´ın yorumu ve yaşanması konusunda görüş ayrılıkları devam etmektedir. Üç ana kolun varlığı söylenebilir. Birinci ana kol ?Ehli Sünnet vel Cemaat? denilen Sünni İslam´ın Güney Yorumu Eşarilik ve ona paralel mezhepler (genel olarak Arap dünyası); ikincisi Sünni İslam´ın Kuzey Yorumu Maturidilik ve ona paralel mezhepler (genel olarak Asya ve özellikle Türk dünyası), üçüncüsü ise Şia denilen Caferi/İsmaili ve ona paralel mezheplerden oluşan kol (genellikle İran ve Orta Doğu Bölgesi).

 

Sünni İslam´ın Güney (Eşari) ve Kuzey (Maturidi) yorumlarını aşağıda ayrıntılı olarak incelemeye çalışacağız. Vurgulamak istediğim şudur: Maturidilik İslam´ın Türk yorumudur. Devlet ve toplum hayatında bu yorumun etkili olduğu MS 750 ? 1550 yılları arasındaki sekiz yüzyıllık dönem, İslam aleminin ve Türk Dünyası´nın yer yüzünde egemen, etkin ve başat olduğu dönemdir.

 

"Yeni Dünya Düzeni" politikaları gereği Kuzey Müslümanlığı veya daha açık ifadesiyle Türk Müslümanlığı Hanefi(ameli), Maturidi(itikadi) çizgisinden saptırılarak Selefi/Eşari-Vehabi-Müslüman Kardeşler çizgisine itilmeye çalışılmaktadır. Bu, Türk Milletini bağnazlaştırma, bilimden ve akıldan uzaklaştırma, İslam´ı siyasal bir meta haline getirme çabasıdır.

 

"Kuzey Müslümanlığı", Türk-Müslüman İslam âlimleri; İmam Hanefi (699-767), Buhari (810-869), Maturidi (863-944), Farabi el Türki (870-950) Hoca Ahmet Yesevi (1103-1165), Hacı Bektaşi Veli (1209-1271), Şahı Nakşibendi (1318-1389) ve diğerlerinin Kur´an-Hadis-Akıl temeline dayanan görüşleri üzerine yükselmiş, değişen ve gelişen dünya şartlarına ayak uydurmuştur. Maturidilik İslam dininin evrensellik özelliğine katkıda bulunurken Eşarilik için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.

 

Eş´ariye, mutlak inanç ve itaate dayalı, insanları ?kul taifesi !? olarak algılayan, Allah´ın kulluğundan hükümdarın kulluğuna, oradan da şarlatanların kulluğuna geçiren, aklı dışlayan bir inanç kaynağıdır. Arap halkı avam-ayan olarak eski sosyal yapıya dönüştürülmüştür.

 

Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Türk toplumu, 1923´ten sonra, kendisinin asli İslam yorumu üzerine kurulmuş ve gelişmiştir. 1980 Darbesi ve sonrasında ise Sünni İslam´ın Güney Yorumu, Osmanlı´nın 1550 sonrasında olduğu gibi, Türk Devleti ve toplumuna benimsetilmek istenmekte ve toplum buna zorlanmaktadır.

 

İşte 16 Nisan 2017 bir dönüm noktasıdır.

 

Ya dinin yorumunda statik bir kalıpta, emperyalist güçlerin esareti altında yaşayan, seyyidlik/şeyhlik makamına dayalı fetvalar ve tefsirlerden beslenen, körüklenen dini değerlerin öne çıkarıldığı; kadının eve kapatıldığı; bilimsel çalışmaların hiç mesabesine düştüğü; bir tek liderin peşinde sürüklenen bir Devlet mekanizması altında, kapalı bir toplum haline geleceğiz; ya da buna ?hayır? diyeceğiz.

 

Masaya  getirilen ne ?milli?,  ne de ?yerli?, düpedüz Arap´lardan aşırma bir modeldir. ?Türk Tipi? değil, ?Baas Tipi? bir başkanlık önerilmektedir.

 

Meşhur İngiliz tarih ve siyaset bilimci Arnold J. Toynbee (1889-1970) "Güney Müslümanlığı" olarak tanımladığı Suudi Arabistan-Kahire eksenindeki Müslümanlığın Batı Medeniyeti için bir tehlike olmaktan çıktığına dikkat çektikten sonra, "Kuzey Müslümanlığı" olarak tanımladığı Buhara-Semerkand-İstanbul eksenindeki İslam anlayışının hala Batı için tehdit oluşturduğu söylüyor. Toynbee, Kuzey Müslümanlığının mutlaka "kontrol" altına alınması gerektiğine vurgu yapıyor.

 

"Kuzey Müslümanlığı" esas olarak Türk coğrafyasını kapsamaktadır. Buna biz Türk Müslümanlığı da diyebiliriz.

 

Güney Müslümanlığının belli başlı karakteristikleri:

 

  1. Selefiye, Mutezile ve Eşariyye adıyla anılan itikadi İslam mezheplerine (akımlarına) dayalı metotları benimsemişlerdir. Vehabilik, Müslüman Kardeşler, Taliban, El Kaide, Hamas ve günümüzde Daeş bu itikadi mezhepleri kabul eden, tanınmış Radikal İslam anlayışının temsilcileridir.

 

  1. Güney İslam coğrafyasındaki müslümanlar uzun yıllar Batılı emperyal güçlerin esareti altında yaşamışlardır.

 

  1. "Güney İslam" anlayışının hâkim olduğu toplumlarda Hz. Muhammed´e bir kanaldan "kan bağı" illiyetine dayanan "seyyid"lik büyük önem arz eder. ?Şeyhlik? makamına dayalı İslami fetva ve yorumlar/tefsirler alabildiğince yaygındır.

 

Takdir Yüce Türk Milleti´nindir.

 

(Devamı yarın)

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92