PKK-IŞİD VE ULUSAL ÇIKARLAR ARASINDA SAVRULMAK

PKK-IŞİD VE ULUSAL ÇIKARLAR ARASINDA SAVRULMAK

Ne oldu, bir vahiy mi indi de emperyalist güçlerin desteğinde Türkiye´yi bölmeye ve ulusu parçalamaya yönelik PKK saldırılarına karşı Kuzey Irak´taki üslerinden başlanarak yeniden karşılık verilmeye başlandı?

Cumhuriyet döneminde şimdiye dek yaşanmamış bir savrulmanın ortasında nereye varacağımız kuşkulu bir süreçten geçiyoruz. 1950´lerin sonrasında her türlü iç ve dış bunalımlar, terör ve anarşi günlerini izleyen ara rejimler ve bu arada ipte can veren hükümet erkanı gördük. Ama bu olayların en yıkıcı anlarında bile yüzyıllardan beri kökleşmiş kimi kuralların, içgüdüsel hale ulaşmış yönetsel göreneklerin hiçe sayıldığını, dahası bir uçtan diğerine savrulan güvenlik politikalarının dehşet verici tehditlerle sonuçlandığını görmedik.

Ne oldu, bir vahiy mi indi de emperyalist güçlerin desteğinde Türkiye´yi bölmeye ve ulusu parçalamaya yönelik PKK saldırılarına karşı Kuzey Irak´taki üslerinden başlanarak yeniden karşılık verilmeye başlandı? "Çok güzel şeyler olacak" sloganı ile başlatılan, Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan ulus devlet yapısını yok etmeye hedefli çözüm sürecinin bir çıkmaz sokak oluşturduğu kanısı uyandı da yeniden Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü seferber edilmeye mi kalkışıldı? Ya da o Ergenekon ve Balyoz davalarının yüklediği günahların ağırlığı mı birilerini pek rahatsız etti?

13 yıldır adım adım verilen ödünlerle, hatta teslimiyet denilecek uygulamalarla etnik ayrıştırmayı ´olmaz ise olmaz´ niteliğinde bir devlet politikası haline dönüştüren AKP iktidarının geçici nitelikteki kalıntısı, birden çark ederek neredeyse telafisi artık olanaksız oldu bittilere karşı koymaya neden kalkıştı?
Devletimizin en kutsal mekanlarından olması gereken Başbakanlık ofisinde, bir terör hükümlüsünün ´ON EMİR´ niteliğindeki ultimatomunu sineye çekip açıklatan iktidarın başındakiler, hangi geçerli gerekçelerle PKK ve bağlaşıklarına karşı bir savaş açmayı göze aldılar?

Hemen bir başka savrulma alanına dönüp bakalım: Suriye iç savaşında kraldan fazla kralcı hamlelerle Esad rejimini yıkma saplantısıyla harekete geçen AKP iktidarının besleyip, büyüttüğü hatta uğruna Türkiye´de üs denilebilecek güvenli alanlar oluşturduğu IŞİD tehdidi, bugünlerde zoraki de olsa bombalarla, top atışlarıyla engellenmeye çalışılıyor. Ortadoğu coğrafyasını bir buldozer gibi yıkıp darmadağın etme görevini ABD ve bağlaşıklarından almış olduğu kuşkusuz olan bu örgüt, uzun süredir Türkiye´nin ve ulusumuzun iç istikrarını bozacak her türden saldırılarla öne çıkarken, Ankara tarafından hep görmezden gelindi. Hele IŞİD´in sınırlarımızda oluşturulması planlanan PKK temelli özerk bölgeler için bir bahane olarak kullandırıldığı açıkça ortaya çıktığı halde AKP iktidarı korumacı tavrını sürdürdü. ABD ile pazarlığa girişerek, ancak Esad´ın yok edilmesi koşulu ile bu soruna yardımcı olmaya yanaştı. Bu da garipsenecek ani bir çark ediş değil midir?

Denilebilir ki Suruç saldırısı gerek PKK´nın gerekse IŞİD´in birlikte rol aldıkları büyük oyunun anlaşılmasında önemli bir etken oldu. Ama bu dahi bir gece ansızın uçaklarımızın Kuzey Irak´taki PKK üslerini ve de IŞİD´in Kuzey Suriye´deki mevzilerini dağıtması için akla yakın bir gerekçe değil. Zira her iki tehdit de bugünün olayları değil. Her ikisi de Suriye iç savaşı ile bağlantılı olarak düşünülürse yıllardır iç içe geçmiş büyük sorunun ayrıntıları. Şurası da gerçek ki ülkemizin önemli kentlerinde sürdürülen terör karşıtı opedrasyonlar da, hava kuvvetlerimizin bombalamaları da söz konusu iki ayrıntı nitelikli çıban başının verdiği ve vereceği hasarı ortadan kaldırmaya hatta azaltmaya yetmeyecek.

Kürt sorunu denilen gaileyi, uygulanan ulusal devleti yıkıcı politikalar sonucu sandıktan çıkma siyasal uzantılar aracılığı ile ´etnik özerkliğe´ yaklaştırmaya başaran AKP´nin 13 yıllık icraatı olmuştur. Bunun bir gecede tersine çevrilmesi olanaksızdır.

Tıpkı Ortadoğu ve hatta geniş İslam coğrafyasında ayrıştıcı mezhepsel hamlelerle bir ´cihan devleti´ olma hevesini açıkça ortaya koyan Erdoğan ve ardıllarının, IŞİD´e verdikleri desteğin yakıcı ve yıkıcı sonuçlarını iki bomba atmakla ya da İncilik´i Batı emperyalizminin emrine sunmakla silemeyecekleri gibi.

Öyleyse AKP´nin dış ve güvenlik politikalarında gözlenen bu savrulmanın nedenini neye bağlayabiliriz? Gerçekten bir ´vahiy´ inmiştir de, her iki gelişmedeki hatalı icraatın farkına mı varılmış bundan geri dönüş yolları aranmaktadır? Görünen o ki olayı böylesine bir iyimserlikle yorumlamanın olanağı yok... Daha çok son seçimlerde karşılaşılan ve içe sindirilemeyen bir yenilgiyi daha az zararla atlatmanın arayışlarına bağlamak gerekir bu garipsenecek durumu. Özellikle Erdoğan´ın iplerini elinde tuttuğu ´hükümet kurulması´ süreci ile de yakından ilgili.
´Saray´ ve onunla bütünleşmeyi sürdürme zorunluluğunu duyan AKP kadroları, iktidarı bir siyasal ortakla ne kadar geç paylaşırsa, kendi mevzilerini o kadar fazla güçlendireceklerinin farkındadırlar. Koalisyon arayışlarının hüsranla sonuçlanması ya da bir biçimde bir çözüme ulaşılacaksa olası ortağın kabul etmek zorunda kalacağı oldu bittilerin ağırlaştırılması gibi tatktik hesaplar yapıldığını göz ardı etmemek gerkir.

Böylesine kişiselleştirilmiş hesapların var edildiği bir süreçte savrulmaların ülkeye ve ulusumuza getireceği zararların bunun sorumluları tarafından hesaba katılması beklenmemelidir. AKP kanadı PKK´ya ve IŞİD´e karşı girişilen hamlelerin kendisi için karlı olacak sonuçlarını ´iyi´ hesaplamaktadır.

Birincisi kanlı ve bombalı ortamın önlenmesi için ortaya konulacak baskıcı ve özgürlükleri kısıtlayıcı yöntemler, siyasal muhalefeti sindirme yolunda da rahatlıkla kullanılabilecektir. Seçim yenilemesi ya da erken seçim formülü uygulanacaksa, baskılanmış kitlelerin, vatan kurtaran aslanlara oy vermeleri de rahatlıkla sağlanabilecektir.
İkincisi örneğin ufukta göründüğü izlenimi yaratılan CHP ile koalisyon seçeneği ortaya çıkarsa, Kılıçdaroğlu ve takımı ortak olma uğruna, savunur göründükleri ´çözüm´ yandaşlığını terketmeyi bile göze alacaklar, konsolide edilmiş otoriter yönetim anlayışına kendi iktidar güçlerine yardımcı olabileceği hesabını yaparak pek de muhalefet etmeyeceklerdir.

Görüldüğü gibi ´savrulma´ olayı, ülkemizin yüzyıllardır kazandığı kurallara göre, çağdaş söylemi ile, anayasal çerçevelere uygun biçimde yönetilmeye geleneklerinden koparttılmış olmasına bağlanmalıdır. Zira yukarıda işaret ettiğimiz çelişkili davranış ve icraatların, sorumluluk taşıyan yönetici tipiyle bağdaşması olanak dışıdır. Kişisel, partizanca kaygılarla kurgulanmış ve kamu hukuku anlayışından uzak kalınan ne idüğü belirsiz bir rejimin doğal sonucudur içinden geçtiğimiz tehditlerle dolu bu süreç.


2.TUR ÖNCESİ TARİHE BİR NOT DÜŞMEK

ERDOĞAN, KILIÇDAROĞLU’NUN ADAY OLUP KARŞISINA ÇIKMASINI NEDEN İSTER?

23 NİSAN: EGEMEN ULUS OLMAYI BAŞARDIĞIMIZ GÜN!

LAİKLİK İLKESİNİN 85. YILDÖNÜMÜ’NÜ ANARKEN

GÜNDEM’DE KILIÇDAROĞLU’NUN 'HELALLEŞME' YOLCULUĞU VAR

CUMHURİYET YENİDEN

CHP’NİN İKTİDAR OLMA SORUNU VE ÖTESİ

 TÜRKİYE’YE KARŞI ABD’DEKİ DÜŞMANCA KAKOFONİK SESLER

KONGRE BASKINI DÜZENLETEN BİR BAŞKAN VE ABD’NİN HALLERİ

103. YAYIN YILINA GİRERKEN ‘VAZİYET-İ UMUMİYE’ !

ULUSAL EGEMENLİK İŞLEYİŞLERİNİ 2020 KOŞULLARINDA YENİDEN DEĞERLENDİRMEK...

YEREL SEÇİMLERDE ORTAYA ÇIKAN RİVAYETLER MUHTELİF DE?

KIBRIS´TA ?ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN´ ASLINDA BU GÜNLER İÇİN ÇÖZÜM OLDUĞUNU ANLAMAK GEREKMEZ Mİ?

TÜRK ULUSU´NUN ULUSAL EGEMENLİK SORUNU İLE SINAVI

YENİ REJİMİN SAKINCALARI CHP´NİN EFSANE MİTİNGLERİNDE NEDEN GÜNDEME GELMEDİ Kİ ?

CHP´DE İKİ YANLIŞTAN BİR DOĞRU ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK

CUMHURİYET HALK PARTİSİ´NDE DE RESTORASYON, YOKSA?

İLERİ DEMOKRASİDE ?TAMAM MI, DEVAM MI?´ OYUNU!

ARTIK 24 HAZİRAN SONRASINA BAKMANIN ZAMANI

ASKIYA ALINMAKTA OLAN CUMHURİYET REJİMİNE KİM SAHİP ÇIKACAK?

YALNIZ KALINAN DÜNYA´DA İNGİLİZ´İN İPİNE TUTUNMAK

  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı