Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


CENNET KADIN


                 Her ne kadar namaz saati değilse de, güneşin en tepe de olduğu vakit. Mevsim yaz. Her taraf yanıyor. Cır cır böceklerinin sesinden dağlar taşlar inliyor. Ilgıt ılgıt esen garbi yeli bile yok etrafta.

               Bir gün önce yağan yağmur ve fırtına ağaçları yere sermiş. Koskoca dut ağacının dalı kırılmış, Cennet Kadının evinin önünü kapatmış. Cennet kadın içeri giremiyor. Zaten derme çatma olan kapısı açılmaz olmuş. Açılmayan kapıya;

              ? Gapsalık? diyor.

                Sanırım eski Türkçe bir kelime. Cennet kadından başka insanlarda söylüyor aynı kelimeyi. Ama en güzelini yine o söylüyor.

                ?Gabsalık açılmadı. ?diyor.

                Taşların üzerine oturmuş birini bekliyor Cennet kadın. Biri değil aslında kim gelirse onu. Ona yardım edecek, koca dalı kaldıracak biri.

                Beni beklemediği kesin.

               .Çünkü kırılan dalı benim kaldıramayacağımı sanıyor. Nede olsa biz memur emeklisiyiz. Anlamayız ağaç kesmeden, taş kaldırmadan, duvar yapmadan. Hele hele gabsalık yapmadan hiç anlamayız. Yanına varınca boynunu büktü.

                ?Dışarıda kaldım ?dedi. Ağlamaklı bir sesle.

                 ?Ali gelse de açsa gabsalığı.? 

                Kocaman dal evin tam girişindeydi. Ayağı kırılmış bir dev gibi gabsalığın önünü tıkamıştı. İçeri girmek için dalın kesilmesi gerekiyordu. Belki benim yaştaki biri; dalın altından, üstünden bir yer bulup geçebilirdi. Ama cennet kadın gibi birinin geçmesi hem zor, hem de tehlikeliydi. O yüzden kadıncağız boynunu bükerek yoldan birinin geçmesini bekliyordu. Haksız da değildi. Kocası ölmüş tek başına yaşıyordu. Çocuğu olmamıştı. Bir çocuk edinmişler evden kaçmış, başka bir çocukta motorun altında kalmış ölmüştü. Son beş yılda dayanılmaz iki acı geçirmişti. Onun için belki, gözlerinin içi hep kanlıydı. Kan çanağı olmuş misali insanlara hep yaşlı gözle bakıyordu. Başka çaresi de yoktu.

              Yoldan çıkarak yanına doğru yürüdüm. Bir süre dalın etrafına bakarak geçebileceğim bir yer aradım. Dal o kadar da büyük değildi.

              ?Bir tahra bulabilir misin ??dedim.

               ?Enişte sen yapamazsın ?? dedi.?Biri gelir nasıl olsa.?

                 Daha öncede öyle demişti. Evin önünde ki şebeke borusu patlamış, her yana su fışkırırken;

                ?Enişte sen yapamazsın !?demişti. Ben de onu dinlememiş patlayan su borusunu tek başıma yapmıştım. Güveniyordum kendime. Erkek olmak kolay değildi.

                ?Sen birini boş ver.? dedim.?Bana tahrayı bul.?

                 Gapsalığın üzerindeki dalı yan tarafa çekerek onun geçmesini sağladım. Hızlıca içeri girerek yan taraftan bir tahra buldu. Tahrayla dalın parçalarını tek tek kestim. İçeri girilecek kadar yol bulunca, bu defada içeriden bir kısmını kestim. Daha sonra bir merdivenle dut ağacının başına kadar çıktım. Cennet kadın aşağıdan bağırıyordu;

               ?Bırak başka birini bulalım enişte.?

                 Sonunda dalı ağacın başından kopardım ve aşağı düşürdüm. Hem kapı açılmış hem de dal yere inmişti. Bundan gayrisi benim için kolaydı. Cennet kadın bile dalları parçalayabilirdi. Ama ben ona bırakmadan işi tamamladım ve Cennet kadına bakarak:

                ?Oldu mu Cennet Hanım.?dedim.

                ?Oldu oldu.?dedi.?Aşağı düşersin diye çok korktum.?

                ?Ben korkmam. ?dedim.

                ?Bu iş yiğitliğe gelmez ?dedi.?Zamanın da Arık Hasan derler bir adam varmış. Ne zaman yağmur yağsa tüfeği alır ateş edermiş. Bir gün ölmüş. Ölünce hortlak çıkmış. Gece mezarından çıkar her tarafı gezermiş. Kimin evine varsa herkes kaçar içerden dışarı çıkamazmış. Kaç kadın çocuğunu düşürmüş. Kaç çocuk korkudan cinlere çarpılmış. Bütün köylü? illallah? demiş. Köyün ağası bu işten kurtulmak için köylüleri toplamış.

          ?Arık Hasanı kim öldürürse ona kızımı vereceğim.? demiş.

           Köylüler Hortlağı öldürmek isterlermiş ama hortlak öldürmenin bazı şartları varmış. Bu şartlar yerine gelmezse hortlak ölmezmiş. O da bir vurmaya kafasını koparmak ve kopan kafayı ağaca asmak. Eğer bunları yerine getirmezsen hortlak daha da güçlenirmiş.

Ağanın kızında gözü olan biri dedeme gelmiş ve;

           ?Ne olur Mecit amca.? demiş.?Hortlağı öldürelim şu kızı alayım. Yoksa kız elden gidecek.?

              Dedemin bir palası varmış. Palayı iyice ileğlemiş ve adamla yola çıkmışlar. Mezarlığın kapısına gelince adam korkudan geri kaçmış. Dedem korkmadan mezarın başına varmış, beklemeye başlamış. Arık Hasan mezarın içinden bağırmış;

              ?Geleyim mi Mecitoğluuuuu? ?demiş.

              Dedem de;

               ?Geleceğin varsa göreceğin de varrrr Arık Hasan. ?demiş.

                O anda bir gürültüyle mezardan dışarı fırlamış. Kafası tam çıkarken dedem de palayla vurana kadar adamın kafasını yere düşürmüş. Yerde yatan Hortlak;

                ?Bir daha vur Mecitoğluuu ?diye inlemiş. Tabi ki dedem bir daha vurmamış. Kopan kafasını almış bir ceviz ağacına asmış. Hortlak ta bir daha kıpırdayamamış. Sonra bir bakmış ki yanında gelen adam hiç yok. Onun yanında olmadığını görünce her tarafı titremiş,sonra bayılmış.

               Kaçan adam da ağaya gelmiş hortlağı öldürdüğünü söylemiş. Ağada kızı adama vermiş. Dedem de yıllarca bu sırrı kimseye söylememiş. Kafayı astığı ağaçta kurumuş.

                Hikâyeyi anlatan Cennet Hanımın gözlerinin içi gülüyordu. Bu arada camiden ezan sesi geliyordu. Muhtar Ali Ağabeyin evinin yanındaki kanepede ise kimse yoktu. Herkes eve çekilmiş yaz uykusuna dalmıştı.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92