Andırınlı Zahide Eskici gadasını aldığım serisinden folkloru sürdürüyor… Gadasını aldığım, Kayseri’den Çukurova’ya K.Maraş, G.Antep’e kadar halk dilinde kullanılan bir sevgi ifadesi. Sana gelen belâ bana gelsin, kurban olduğum gibi anlamlar taşıyan bir yüklem. Anımsıyorum… Fatma Hala’mın çocukken bize sık sık bize sevgiyle söylediği bir seslenişti gadasını aldığım.
Çukurova’nın “Andırın ağzıyla yazılmıştır” notuyla yöresinin hikâyeli türküler ve ağıtlarını derleyen Zahide Eskici’nin “Gadasını Aldığım Hikâyeli Türküler ve Ağıtları” adlı derleme kitabının ilk bölümü olan “Sözlü Halk Kültürü Derlemeleri” adlı birinci bölümde 16 derleme bulunmaktadır. İkinci bölümde “Zahide Eskici’den şiirler”, daha sonra ise, “Hikâyelerde Adı Geçen Yer Adları”, “Yöresel Sözcükler Fihristi” ile “Kaynak Kişilere Ait fotoğraflar” bölümü yer almaktadır.
Evlerinin önü dutlu
Kapısı da yavuz itli
Baldır bacak biraz etli
Murtaza’da var bir tane.
*Yukardaki dörtlük, Zahide Eskici’nin, eşi Ali Eskici’den derlediği “Var Bir Tane”(s.7-8) adlı türkünün ilk dörtlüğüdür. Başlığı “Ali Eskici’den (Nam-ı Diğer Ekiz Ali) Derlenenler” olan türkünün hikâyesi ise şöyledir: Altmış yıl kadar önce, Andırın ilçesinin bir köyünde bulunan bir adam, oğlunu evlendirmek için köy köy dolaşıp kendince münasip bir kız arıyormuş. Her gördüğü kıza da bir türkü söylüyormuş. Beşbucak köyüne gelince de evlenecek çağda kızları olan evleri ziyaret etmeye başlamış.
Evlerinin ardı havuz
Anası itten yavuz
Gardaşı da güççük domuz
Kurt Mehmet’te var bir tene.
*Oğluna kız arayan adam, Beşbucak köyünde tam yedi eve misafir olmuş ve yedi kız görmüş. Bunlardan birine:”Evlerinin ardı kuyu/Kuyudan alırlar suyu/Gendisi de eşek soyu/Meryem Hasan’da var bir tane” derken; “Evlerinin önü tütün/Tütünün kanadı bütün/Gızların hepinden hatın/Eskici Ahmet’te var bir tene” dedikten sonra, gele gelmiş gelmiş Güççük Fakı’nın evine:
Evlerinin önü otluk
Otluktan da çıkar batlık
Güççük Fakı’da bir çit keklik
Yaktı beni kül eyledi
*Ali Eskici’den alınan derlenen “Beşbucak Muhtarlık Seçiminde Gadir Aa’ya Nispet” (s.9-10) adlı derlemedeki olay da altmış yıl kadar önce yine Beşpınar köyünde yaşanan bir muhtarlık seçimi sırasında gerçekleşmiş.. Mehmet Gök’ün Gadir Kabalcı’ya yaktığı, altı dörtlükten oluşan türkünün bazı kıtaları şöyledir:
Bas gutuyu eece doldur
Gayrı Aa’lıın bildir
Arın namısın varısa
Köyden nufusunu sildir
***
Garılar eder başak
Gelinner, gızlar atar döşek
Gadir Aa muhtarlı gaybederse
Güleceem gevşek gevşek
***
Evde durur işimi yaparım
Akşam olunca düşer yatarım
Sabaha gadar oyuma oy gatarım
Gadir Ağa muhtarlığı kaybederse
Avrada sarılır yatarım.
*“Aşık Hösüünün Heykeesi” (s.10-15) Mustafa Eskici’den alınma.. Andırın ilçesinin Dırdıbıtlı (Erenler) köyündeki Âşık Hüseyin’in yaşadığı bir olay… Aşık Hösüün Güçük Fakı’dan at hakkındaki sorularına olumlu cevap alınca, atı 850 liraya satın alır. Fakat atın bazı kusurlarına rastlar sonradan. At Maraş otu koklatmazsan çitsürmede yürümüyor, dişleri yok ve ürküyormuş. Atı alırken, bel golanını geriisteyen Fakı Dayı, eve gelip bel golanını isteyince, “gabahatın dört oldu Fakı Dayı yeter galan” deyip söylemiş türküsünü. Daha sonra da, türkü banta çekilip, Kadirli minibüsünde okunduğunda, yolcu olanlardan biriolan Fakı Dayı:”Dur gardaş ben inicim” demiş.
Fakı dayı dedim de çekildim vardım
Eece bir beygir almakdı derdim
Vijdanına atdımda gendine sordum
Beygirim çok eyi der Fakı dayı
***
Buna deler gökahmetli pilanı
Diline teşbit etmiş yalanı
Nagadar muhteber bu bel golanı
Bir daha gelirsen al fakı dayı
***
Aşık Hösüünüm sööler sözü yorulur
Fakı dayım da bu sözleri duyar darılır
Yalancılar da cehenneme düzülür
Bunu da alimlerden sor Fakı dayı
*ALİ EMMİ’NİN (SERSEM ALİ) PİLAKLARDAN ÖĞRENDİĞİ TÜRKÜ
*”Ali Emmi’nin (Sersem Ali) Pilaklardan Öğrendiği Türkü”de; “Gayrı dayanamam ben bu hasrete/Ya beni de götür, ya sen de gitme/…” dizeleriyle başlayan, plaklardan da sıkça duyulan, belki de barak diyebileceğimiz bir feryadi ezginin türküsü ile birlikte “Ceren” ve “Ağ gelin” adlı “Halay Türküsü” olan iki türkü Ahmet Şahin derlemesi olarak verilir. Dursun Koca ise üç Karacaoğlan türküsünü derleme olarak veriyor. (s.18-21)
*İki evli, 15 çocuğu ve 58 torunu olan Dursun Koca, Karacaoğlan’ın kızlara, leyleklere söylediği türkülerin de aralarında olduğu üç türküden birer dörtlüğe yer verelim.
Hele bakın şu leeleen işine
Aaısdos’da uçar geder leelekler
Alan İsgelesi sizin çölünüz
Orda gılavuzu seçer leelekler(s.18)
***
Garacoolan bana yazzık
Yar göösünde bana açık
Goynunda ki güle yazık
Çok elletme soldurursun(s.20)
***
Sevda sevda deler bire cihannar
Görmeyene bir acayıp hal olur
Varıp bir gız on yaşına değince
Açılmamaış bir domurcuk gül olur (s.20)
*Elif (Hanife) Eskici’den alınan derleme de, “Sedef Hastalıına Yakalnan Gelinin Adı” olarak yer alır. Birbirlerini sevip evlenen âşıklardan, erkeğin askere gitmesi sonucu, eşinin hasretine dayanamayarak sedef hastası olur. Bulaşıcı olur diye de, yanına kimse alınmayan gelinin askerden gelmek üzere olan eşinin söylediği türkü şöyledir:
Sabaanan erden kakardım
Kekliine yem dökerdim
Gusursuz hızmat ederdim
Gayınım gelmez yanıma
***
Ana cerrahım geliyor
Cerrahıma iyi bakın
Asbabaımı alan olmazsa
Ataşa vurun da yakın (S.21-22)
*”Hösüün Aa’nın Aadı”nda, seksen, doksan yıl kadar önce, Andırın’da ağalığın olduğu, köylerin alınıp satıldığı yıllarda Çukurhisar köyünü satın alan Hüseyin Ağa, emmisi ve onun oğulları tarafından yola pusu kurulup öldürüldüğünde yaşlı anası ağıt yakmış. “Pusu Kurulup Öldürülen Oolanın Aadı”(s.23-25) ile “Kına Türküsü” Elif (Hanife) Eskici’den alınmadır.
Binbua’da çevirmişler
Gurşununan gavurmuşlar
Gavırımış emmileri
Vurun diye çaarmışlar (s.24)
***
Düşdüün yer daşmıydı?
Gelen atlı beş miyidi?
Altı patlar çit dabança
Babam oolu boş muyudu?
***
Anavarza at oynaaı
Kana belenmişköynee
Kıyman emmilerim kıyman
Dul garının bir deynee
*”Aslantaş’ın Sevdii Kız Başkasına Verilince Yakdıı Aad”… Andırın, Kızık köyünde yaşayan, lağabına Kürt Ali denen Ali Arslantaş’ın sevdiği kız başkasına verilince altı kıtalık bir ağıt yaktığı Elif (Hanife) Eskici kaynağından alınıyor…
Evlerinin ardı orman
Hürü’nün elinde kirmen
Aa memeler derde derman
Yazzık oldu Hürü’m sana
***
Dostlar gasafet deminde
Düşmannar fırsat önünde
Sevdim dezzemin gızını
Bu gece davar damında
***
Ayna al da bak aynaya
Yemişi goydum goynuna
Ölmüyeşin vaz da geçmem
Golunu doladın boynuma (s.25-26)
Andırın, Kızık köyünden, “Daban Aptılla’nın Hacahmedaa’nın Gızına Yakdıı Aad”, alavare-dalavere işi… Gadir Aa’nın gızı Meyrem, Kızın dedesi olan Hacahmedaa tarafından kendisine verileceği vaadiyle ileri sürülerek, dedenin borcu için damat adayından para alınsa da, Meyrem başkasına veriliyor. Gariban Daban Aptılla’ya da ağıt yakmak kalıyor…
Deden de paramı yedi
Her işimden geri gudu
Gurban ollum gözel MJeyrem
Kimler aşdı aramızı
***
Ekin ekdim biçilir mi?
Sular sook içilir mi?
Gözel Meyrem gelin olmuş
Ölmüyencik geçilir mi? (s.228)
*”Karacaoğlan’nın Bilinen İlk Türküsü ve Heykesi” var sırada… Eve dönüşte kendisini karşılamayan avradını yeğenine kaptıran Karacaoğlan’ın ilk türküsünün dörtlüklerinden biri şöyle:
Baazında sarı hıkık
Zilifi gerdana yıkık 2
Gaşın gara, galbin yıkık
Dostum neler gördün böön (s.32)
İlk eşinden olan üç çocuğuna bakıp büyütür Elif Eskici. Boşandıktan beş yıl sonra oğlu yeniden evlenerek, ninesine alışan üç çocuğunun istemesine rağmen Kadirli’ye taşınması üzerine yakılır ağıt, ”Elif Eskici’nin Boşanan oolu tekrar evlenir ve Gadirli’ye Göçer. Bu Göçün Ardından Yakdıı Aad” anlatılır.
Gül gızlarım elin oldu
Göz yaşlarım sele döndü
Gavırmısın gavır olum
Beni de yurtda yalınız gudu
***
Evimizin önü dere
Ciyerime aşdın yara
Yapma gözel olum yapma
Anan gerek olur gene
***
Ben aalarım döne döne
Ciyerlerim döndü küle
Oolucumu sorarsanız
Bilmiyorum yurdu nere (s.37-38)
*”Elif Eskici’den Karacaoolan Türküsü”ne gelip dayandı hikâyemiz…
11 yaşındaki bir kıza sevdalanır Karacaoğlan…
On birinde bir yar sevdim
Yeni açmış güle benzer
On ikide şeker şerbet
Al yanaklar bala benzer
***
On üçünde deli dolu
Heç bilmez getdii yolu
Ondördünde peşin peşin
Tehnelerde bulur eşin
***
Nereye çekersen oruya geder
Boynu postlu gula benzer… (s.39)
Türkünün devamında mani var. Manilerin de Elif Eskici’den alındığı sanılıyor. Birkaçı şöyle:
Irahanım ek beni
Ark altına dik beni
Turunç oldum kokuyum
Al goynuna sok beni
***
Masa üstünde keklik
Kızlar giyer eteklik
Gızlarda iş çok amma
Oolannarda eşeklik
***
Pınarın başı gözel
İçinin daşı gözel
Selavat getirin gonşular
Yarimin gaşı güzel (s.40)
Halk edebiyatında, halk biliminde görülen tekrarlar zaman zaman şiirden maniye, maniden türküye geçişler yapabilmesi oluşum koşullarının gereği olsa gerek. Manilerde de bu var. Örneğin: “Pınar başı ben olam/Akam akam bulanam/Verin beni sevdiime/Dilenirsem dilenem” (sç.40) dediğiniz zaman hemen Muzaffer Sarısözen’in derlediği Silifke (Ahmet Duman-Ali Rıza Aslan ile Silifke-Cavit Erden-Ali Canlı kaynaklı bilinen iki türkü kulağınıza gelir: “Pınar başı ben olayım/Bulanırsam bulanayım/Verin sevdiğimi bana/Dilenirsem dileneyim” Bununla birlikte; “Karacaoolan Türküsü”ndeki “Her yüze güleni dost olur sanma” dizesinin de aynı şekilde benzerine rastlayabilmek olası. Aslında bu yöreye göre değişiklikler gösterebiliyor dile düşen bazı türküler.
Diğer bir Karacaoğlan türküsü olan “Karacaoolan Türküsü”nün ilk dörtlüğünün Tokat/Reşadiye/Mihrican Bahar adına plak yapıldığını görüyoruz. Yine aynı dörtlüğün ilk dizesinin bize bir Zeki Müren şarkısını anımsattığı gözden kaçmıyor. Bundan öte, yine ilk dörtlük, Dadaloğlu’nun “Yürü” (Yürü Bire Yürü) adlı şiirinin de bir dörtlüğünde geçmektedir. Burdan şu da akla gelebilmektedir. Kaynak kişi olan Elif (Hanife ) eskici Dadaloğlu yerine Karacaoğlan demiş olabilir. Kitaba alınmadan önce bunun araştırılması gerekirdi.
KARACAOOLAN TÜRKÜSÜ
Yörü gözel yolundan galma
Her yüze güleni dost olur sanma
Ecelden gorkup da sen geri dönme
Yiidin anlına yazılan gelir
***
Garacoolan derki ben ben öleyim
Garadaş alıp da barım döömeyim
Gözel sevme deler niçin sevmeyim
Çatık gaş üsdünde çifte benler var. (s.41)
*Aynı şekilde, “Heykeli Aad”da bu ağıtta yer alan “Baba nerden aldın sen bu gelini” dizesi de İzzet Altınmeşe derlemesi ve bazı türkülerde geçmektedir. “Heykeli Aad” başlığıyla verilen türküde askerden yıllar sonra dönen oğlanın eşiyle babasını uygunsuz bir biçimde görmesi üzerine yakılan Elif (Hanife ) Eskici kaynaklıdır.
Havlusuna girdim havlusu çamır
Ev damına girdim elleri hamır
Gaşları garada gözleri kömür
Baba nerden aldın sen bu gelini (s.42)
*15-20 yıl öncesine kadar geleneklerde yer alan, oğlan evine gelinin geldiği gün komşuların gelini karşısına alıp öğütler vermesi de “Gelin Ööme”dedir…
Geydiin atlas gelinim
İineler batmaz gelinim
Yalınız yatmaz gelinim
Sen safa geldin (s.44-45)
*”Kozanoolu’nun Aadı”nda; “Elleri tevek sarması/Golları mimbar dolması/Ondan yiyesim geldi/Hemen sevesim geldi”(s.47) dizelerinden oluşan “Çocuk Sevme Türküsü” adlı ağıt söylenir. Kozan dağında yaşayan Kozanoğlu’nun malını, mülkünü elinden almak için vezirler tarafından vurulan Kozanoğlu’nun bacısının yaktığını söyleyen kaynak yine Elif Eskici’dir. Kozan dağında ise diz boyu karın olması gerçeklik bakımından yerini bulmasa da ağıttır bu, yakanın da işine karışılmaz…
Çıktım Guzan’ın dağına
Garı dizleyi dizleyi
Yaralarım göz göz oldu
Dokdur gözleyi gözleyi (s.46)
Emine Arslantaş’ın iki kına türküsünün dörtlükleri ise şöyle:
Baba gızın çok muyudu?
Bir gız sana yük müyüdü?
Kör olası emmilerim
Heç olunuz yokmuyudu? (s.48)
***
Topalak topalak görünen daşlar
Babayın damının daşı deel mi?
Simirce simirce yaan yaamurlar
Anayın gözünün yaşı deel mi? (s.49)
*“Masa üstünde bibe/Üfürsem yele gider/Şindiki zamanın gızları/Duvaksız gelin gider”(s.52) şeklindeki “mani”nin yazıldığı; “Evlerinin önü eniş/Abılasının adı Aniş/Sersemli’ye varmam demiş/Bosdan Ali’de var bir tene” (s.51) dörtlüğünün söylendiği; “Köy Gızlarına Yakılan Türkü”yü nakleden Emine Arslantaş; “Beynamaz”ın, hiç camiye gitmeyen komşusuna yaptığı cumaya gitme teklifine, “camiye gidenlerden kalbinin temiz olduğunu söyleyen komşusundan esinlenerek yazılmış olduğunu belirtir.
Sabaanan kakmıya erinir
Yorganı geri bürünür
Irbık beş batman görünür
Ne kafirdir bu beynamaz (s50)
*Yine Emine Arslantaş, “Aad”adlı ağıtda “Yaycılı’dan yol aşıyo/Gee gede gavışıyo/Ömeri vuran candarma/Çalımınan savaşıyo” (s.53) deyip; “Karacaoğlan bir yerden geçerken, Gelinin birinin:”Aboo nagadar gara bir adam” demesi üzerine yazdığı şiire “Garac’oolan” başlıklı bölümde yer veriliyor:
Bana gara diyen dilber
Gaşların gara deel mi?
Yüzünü sevdim gelin
Gözlerin gara deel mi? (s.52)
*“Ahmet Abinin Türküsü”nde yine Emine Arslantaş, eşinin düşüp, hastaneye gitmesi üzerine:”Saçımın ucu da gına sarısı/Yarimden ayrıldım geceyarısı/İnce belli uzun boylu gendisi/Tez gel yarim tez gel göresim geldi” (s.55) şeklinde ağıt dörtlükleri yakarken; “Aytuu bana çok bakıyo/Aybüke içimi yakıyo/Gurban ollum guzularım/Baba görevi yapıyo” (s.56) deyip; sevdalandığı kızın başkasına verilmesi üzerine, sevdiğine türkü yakan öksüz oğlanın yer alan tek dörtlüğü de şöyle:
N’olmasa da deligönül n’olmasa
Güze gadar gız nışannın almasa
Nasıl olsa alırıdım sevdiyim
Kör olası şu öösüzlük olmasa (s.56)
*Fatma Arslantaş’ın ağıtları…
Askere giden büyük oğlu Ahmet için: ”Ben aalarım yana yana/Hangi ana dayanır buna/Gurban ollum gözel mevlam/Sen guzumu goru gene” diyen “Fatma Arslantaş”; iki ufak çocuğu olan yiğeninin eşi Leyla’nın erken ölümü üzerine ise yazdığı “Leyla Gelinin Heykeesi” adlı ağıttan bir dörtlük şöyledir:
Yüksek kaldırın salını
Getsin görünü görünü
Bu kimin nesi dellerse
Babamoolunungelini (s.60)
***
Yeter Hasibe de sööleme galan
Var mı senin gibi gadersiz olan
Verdin elime de bir goca golan
Dünyanın yükünü daşıtdın bana (s.62)
Anası küçük yaşta öldüğünden iki bacı olarak yetim kalan, halasının yanında büyüyen, sonradan babasının yanına giden ve öğrenim görme isteğini gerçekleştiremeyen Andırın’ın Gızık köyünden Hasibe Gök, yazdığı ağıtı yukarda yer alan dertli dörtlüğüyle bitirir. Daha sonra, bayramlaşmaya gittiği kaynanasının evinde, kaynının tatlısının yeneceğinden habersiz olarak geri dönen ve komşusundan bunu duyan Hasibe Gök; “Evimizin önü üzüm/Hep gaynanam sana sözüm/Ben de yerim o datlıyı/Allah da verirse izin” (s.63) şeklindeki sitemini “Hasibe Gök’ün kaynanasına sööledi türkü”de yer alır. Bir de, “Hasibe Gök’ün kız isteme türküsü” var ki onda da şöyle seslenir: “Evinde evimne uzak/Guırma yolarlıma tuzak/Ver gızını kele bacı/Seniyinen bile gezek”
Gapısına ekmiş biber
Beklerim hayırlı habar
Aradıımı sende buldum
Üzme beni kele bacı (s.64) .
*Gızık köyünden olan Atilla Kurt’un askerde şehit olmasını; ”Gökyüzünde dönen uçak/Addın ciyerime bıçak/Gurban ollum gumandanım/Atillanın yüzünü açak (s.65)” seslenişiyle “Atilla Kurt’ın Aadı”nda yer alırken; Develi’ye gelin gitmek istemeyen kızın yaktığı türküyü: ”Develinin yükü şeker/Bazardan bazara çeker/Anası dul gendi beker/Vernen beni Develi’ye” (s.67) diyerek bir dörtlüğünde veren Hasibe Gök; “Halay Türküsü”nün bir dörtlüğünde de: ”Ela gözlü benli dilber/Halımdan habarın var mı?/Seni bana vermiyollar/Zulümden habarın var mı?” (s.69) türküsünden sonra, çocuklarına yaktığı ağıtın bir yerinde şöyle der: ”Gel Mutlu’m yanıma otur/Ben söölüyemj üsdün yetir/Miğhran gücçük dayanamam/Get de onu geri getir”(s.68)
*“İsmail Eskici’nin Gadirlili Üç Kıza Yakdıı Türkü”de “Böök gızı gördüm sözlü/Ortancıl gız gara gözlü/En ufak gız ince yüzlü/Gızlar gamlı ben gamlıyım/Bunnar gamlı ben gamlıyım” (s.72) diye söylemesinin ardından eklediği; “Yanalağın yeri yüce/Körüm nasıl gittin gece/Ener tirşik bulunmasa/Terefi kıldırmaz hoca.”(s.73) dörtlüğünün de yer aldığı “Göömar Memmed’in Türküsü”, Göömmar Memmed (Mehmet Gök) tarafından yakılıyor. Onun da öyküsü şöyle: Tirşik yedirmek vaadiyle davetli olduğu evde teravih namazı da kıldıracak olan hoca, davetli olduğu eve vardığında tirşikin yerine tarahna çorbası olduğunu görünce gizlice geri evine dönüyor.
*İsmail Eskici, “Garacaoğlan Türküsü”nde: ”Allah Allah dedi yüklendi gatar/Hak giden hak aldı erenner yeter/Dünyada iş galmaz hepisi biter/Muhannet sözünü söölemiye gör”(s.74) derken; “Güllü’nin Heykesesi”nde türkü kahramanları karışmış izlenimi yaratıyor… Öyküde karmakarışık bir şey zaten… Hacahmedaa’nın oğlu Hacı, Lüveli Halil’in nişanlısı Zilfi’yi kaçırınca, Hacahmedaa’nın hısımları, istemeyenleri Lüveli Halil’e gidip demişler ki:”Hacahmedaa’nın oolu senin nişanını gaçırdı. Hacahmedaa da sana gızı Güllü’yü ödek versin” deyince işler karışmış ve Güllü de dayısının oğlu Omar Çavuşa’a nişanlı olunca, Hacahmedaa söyler söyleyeceğini: “Oolum Gadir sen ne gadar aaladın/ Gollarımı gangırannan bağladın/Ciyerimi yedi yerden daladın/Anasız yavruyu vermeyince olmaz”(s.76) der Hacahmedaa. Sonuçta, Güllü’yü Lüveli Halil’e verirler. Gel zaman git zaman Gabalcılar’daki Halil İrbeem’in düğününde, Güllü’nün eski nişanlısı da düğünü çalan çalgıcıların içindedir. Gelinin indiği gün Omar Çavış’un çeketi sökülmüş, Güllü de bunu görünce: ”Dayı oolu çekedin sökülmüş çıkarıver de sökünü dikiverim” demiş. O, çeketin söküğünü dikerken gören biri hemen gidip, Güllü’nün eşi Lüveli Halil’e:”Valla senin avrat Ömar Çavuş’un ceketini dikti” deyince içerlenen ve planlar kuran Lüveli Halil, köyde kaldığı o gece eşini et tahrasıyla başına vura vura öldürmüş. Bunun üzerine Hacahmedaa yazmış ağıdını:
N’oldum hey Allah’ım n’oldum
Talihime ben darıldım
Güllü ölmüş dediler de
Gızgın sobaya sarıldım
***
Gül açmış yaprak yaprak
Ben söölerim saprak saprak
Bu dünyada gün görmedi
Var sen gönen gara toprak (s.78)
*“Köleli Gelin Türküsü”nde Osmaniye Haruniye’de köy köy gezip güzellere türkü yakan bir âşıktan söz edilir. Andırın’ın Köleli köyündeki Hacıman Hatun isminde kocası ölen bir gelinin evine âşık misafir olduğunda, “Hacıman Hatın bunu görünce oooo Kerke Bekir hoş geldin, safalar getirdin, gel bakim sana gözel türkü söölüyo deleridi, efendime söölüyem bir türkü sööle de deeneyik bakim’ der. Kerke Bekir geline: Bir okga yayınan bir dürüm ekmek var mı?’ der. Gelin: ‘Ulan sen sööle senin yiyecen yayınan ekmek olsın’ der…” Kerkek Bekir söylemeye başlar:
Sabahdan uuradım da ben bir gözele
Bilmedim aslını nereligelimn
Ben bir habar aldım da ehli keemilden
Gadasını aldım Köleli Gelin.
***
El uzadıp da gonca gülün dermeli
Yiit olan böle bir yar sevmeli
Benim aslım böle güzel öömeli
Aaşıın başuşu vermeligelin.
***
Gul Bekir’im der de hyadan hay olur
Nerde güzel görsem aklıcıım gaybolur
Gayri mümkün bu dert bende ey’olur
Ezelden yüreem yaralı gelin (s.79)
*“İsmail Eskici’den, “Öksüz Ali Heykeesi”… (s.80-85) Emmisinin yanında kalan ve emmisinin kızıyla birbirlerini seven Öksüz Ali’ye, emmisi ile yengesi kızını vermek istemese de sonunda ikisini nişanlarlar. Daha sonra evlenmek için paraya ihtiyaç duyan Öksüz Ali, kendisini seven ve yardım edeceğini umduğu bir arkadaşının yanına gittiği sırada nişanlısı olan emmisinin kızı, kendisini görüp beğenen bir kervancıya ağırlığınca parayla tartılarak verilir. Arkadaşından yardım edeceği sözünü alıp köyüne dönen Öksüz Ali, evinde arkadaşlarının matem havasında olduğunu görünce durumu öğrenir ve söyler söyleyeceğini…
Gezdiceyin boran olsun gış olsun
Yediklerin topraanan daş olsun
Goynun dolu gucacıın boş olsun
Getmiş emmim gızı elden ellere.
***
Nolmadan da emmim gızı nolmadan
Sırtındaki mavi fısdan solmadan
Bir bezirgen almış gitmiş görmeden
Getmiş emmim gızı elden ellere.
***
Bunu söölüyende Öösüz olancık
Bacaanı dalasın enikli gancık
Golalrın top olsun gözler yılancık
Getmiş emmim gızı elden ellere.
Birkaç gün sonra da, verdiği sözü tutan, kendisine yardım edecek arkadaşı köyünden çıkıp gelir. Kendisine bir katır bulan arkadaşı çerçi olurken, Öksüz Ali de kendine bir at bularak sora sora kervancı bezirgânın köyünü bulurlar. Köyün üstündeki pınara varınca davul sesi duyarlar. Pınarın başında gülle oynayan çocuklara davul çalınmasının sebebini sorduklarında kervancının düğünü olduğunu öğrenirler. Öksüz Ali pınarın başında beklerken, arkadaşı çerçi düğüne doğru gidip kız evini bulur ve türkü söyleyenler ona da türkü söylemesini istediklerinde beklediği fırsat çıkar:
Yettim’ola da Şameli’nin gülleri
Gendisinden uzun olur dalları
Alat alat dener şindi yolları
Gız dostuyun selamı var gınalım
***
Şuvara da deliiçerçim şuvara
Gulunun işini mevlam onara
Emmin oolu bekler geldi punara
Gız dostuyun selamı var gınalım
***
Öösüz Ali geldi bekler punarı
Gız dostuyun selamı var gınalım
Bunu duyan kız yanındaki iki kızla birlikte evin arkasına su dökmeye çıkarlar. Öksüz Ali’nin nişanlısı, yanındaki kızları bir çukura ağzı aşağı yatırır, su döküp gelme bahanesiyle. Pınara varınca da Öksüz Ali ile birlikte ata binip kaçarlar.
*Yirmi yıl kadar önce Andırın’ın Senir köyünde yaşanan “Deli Maamud’un Heykesi”nden (s.85-88) söz edeceğiz.. Mahmut evlidir, sonradan bir de Somaklı köyünden bir kız kaçırıp onunla da evlenir. Daha sonra bir gün Somaklı’nın adamları ava gitmeyi teklif ederler dağlık bir yöreye. Ve orda gökte dolanan bir kartala tüfekle sıktırıp, daha sonra da ona ateş edip, hastaneye de götürürler dağda silah boşandırmış bahanesiyle ama kurtulamaz Deli Mahmut. Öğle sonu beni al dediği Berke Dağı’nın bir noktasında ise tanıdığı birine rastlayınca, durumu anlatır oğluna ve rüyasında babasını mezarda gördüğünü, mezarında şehittir yazdığını söyleyen babasının arkadaşı söyler söyleyeceğini:
Maamud erden çıkmışevin eşii aman eşii
Gırsın gayrı Hürü,Melek beşi
Gavırımış Somaklı’nın uşaıı
Avcılar avcılar hain avcılar zalım avcılar (s.88)
*Ağıtları derlenen İsmail Eskici, “İsmail Eskici’nin Akdaamadeni Heykesi” (s.89/90)Akdağ madeninde söylediği türküye: ”Geçin durman geçin Andırın Düzü’nden/Dooru gedin Haşdırın’ın özünden/Capıl Yaylası’nı görün gözünden/Azgıt Yaylası’na gonun durnalar/Durnalar, durnalar, durnalar” dörtlüğüyle başlayıp, birkaç dörtlükten sonra şöyle noktalar: “İsmail Eskici bak neler etti/Maden ocagına dört sene geldi/Her gün her gün orda otuz ton atdı/Hasan Gaherli’den sorun durnalar/ Durnalar, durnalar, durnalar” (s.90)
*“İsmail Eskici’nin Gülcan Heykesi” (s.91-93) adlı öyküde 50 yıl önce başından geçenleri anlatıyor... Gülcan’la yedi yıl bir arada olan, birbirlerine sevdalandıkları anlatılır… Kızın annesine de kaçırmayacağına dair söz veren, Gülcan kaçmayı teklif ettiği hâlde kaçırmaz ama bir süre sonra da Gülcan’ı başkasına verdiklerinde sıralar dörtlükleri…
Guru Gön’de gezdik senen baş başa
Bileydim vcermezdim seniMaraş’a
Ben senin dadına doymadım Gülcan
Vallahi dadına doymadım Gülcan.
***
Oorun orun yatakları yokladım
Yaadı yaamır süükleri bekledim
Resmin bende cöplerimde sakladım
Ölünceye gadar bakarım Gülcan
*“Âşık Mahzuni’nin Arkasından” (s.93-95) adlı yazıda ise, İsmail Eskici’nin Âşık Mahzuni’ye yaktığı türkü yer alır…
İsmail Esgici geydim garalar
Sönmez artık sinemdeki yaralar
Bilmeyenner bilmez bilenner aalar
Maksuuni Bekdaşa misafir oldu
Aaladım gözlerim yaş ile doldu
*Eee tabii Âşık Mahzuni’yle özdeş olup da Amerika’ya türkü yakmamak olur mu? Onu da, “İsmail Esgicinin Amerika’ya Yakdıı Aad” (s.95-97) başlıklı yazıda yer veriyor…
Denizleri sarı sarı
Uzak Amarika’nın yeri
Dünyanın gızıl gavırı
Amarika, Amarika.
*İsmail Eskici, peşinden, “İsmail Esgici’den Bir Garacaoolan Türküsü’nde” (96-97) Karacaoğlan’ın kulaklarını çınlatır…
Garaca’oolan derde elden ellere aman ellere
Garışayıdımdaa boz bulanık sellere
Güvel ördek gimi gonmuş çöllere
Çırpını çırpını yüzer ikisi aman ikisi
*“Kabalcıoğlu Hacı Ahmet Aa’nın Ali Bey (Zülfikaroolu) için sööledii Bir Türkü” (s.97-98) Konu, köydeki aileler arasında su anlaşmazlığında avukatı kaybeden Kabacıoğlu alır sözü diline:
Harbaazı gayasını deldi de geldi
Kümpet merzisinde eylendi galdı
Şükrolsun Mevle’ye avgadım öldü
Acebee avgat dirilirm’ola?
*“Köroolu Heykesi”nin (s.98-124) kaynağı İsmail Eskici…
Bir dörtlüğü şöyle:
Gööde yıldız sıralansın Can cesetten aralansın
Gız alannar yaralansın
Gavga bilmezem bilmezem (s.114)
*Bolu Beyi iyi bir at ararken, atçısı olan Köroğlu’nun babası Deli Yusuf’un sadece sırrına vakıf olduğu bir aygırdan olma zayıf ama hüneri gizli atla karşılaşınca beğenmez ve Deli Yusuf’ın gözüne mil çektirip kale dışına attırır. Oğlu Ruşen gelince, köylerine dönmek üzere harekete geçerler. Bu ara Deli Yusuf, oğlu Ruşen Ali’ye, uğruna gözlerini kaybettiği atı istetmek üzere Bolu Bey’ine gönderir. Bolu Beyi de beğenmediği bu tayı verir. Bu ara Deli Yusuf, atçılık yaparken yardımcısı olan Arab’a “Bu gır gısırakdan bir tay dooyacakki dünyaya nam salacak” dediği için, atın değerini bilen Arap peşlerine düşer. Arab’ın gelmesini bekleyen ve sıkça yolu oğluna gözleten Deli Yusuf, ağır bir taş ister oğlundan. Arap gelip tayı istediğinde de o taşı kaldırıp Arab’a fırlatarak, onu yere düşürür. Daha sonra eve gittiklerinde tayı kırk gün güneş görmeyen yerde tutup, ardından da 500 dönümlük bir araziye sürer… Yeterli olmaz ki, açık kalan anahtar deliği yüzünden bir kırk gün daha karanlıkta tutulan at artık kıvamına gelir. Daha sonra Deli Yusuf, başına geleni oğlu Ruşen Ali’ye anlatarak, Bolu Beyi’nden intikamını almasını söyler.
*İsmail Eskici’nin anlattığı “Songül’ün Heykesi”nde (125-127), evlenmek istediği Songül gelinin deli olduğunu öğrenip vazgeçmeden önce içine doğan ve türkü olarak söylediği dörtlüklerden biri şöyle:
Bileydim Çatak’dan gelip geçmezdim
Bu gönül baama seni seçmezdim
Derde derman olsa çayın içmezdim
El vurdun yarama sarmadın gönül.
*Ceyhan’ın Gıvcıklı köyünden Ali ise evde kalan kızlara türkü yakıyormuş:
Gızlar gocadınız evde galdınız
Arıda namusda ölesi gızlar
Gülüdünüz, koklanmadan soldunuz
Münasip bir goca bulsanız gızlar (Kaynak: İsmail Eskici-“Evde Galan Gızlara Söölenen Türkü”-s.127-129)
*“İsmail Eskici’nin Anısı”nda 23 Nisan’da söylediği türkü yer alır:
Türklerse o gaplan dar gelir dünya
Asırlar boyunca savaşan var ya
Çin ile Hindistan fıranga var ya
Zembini titretip saran ordumuz (s.129-130)
*İsmail Eskici’nin bir diğer kaynaklık ettiği hikâyeli türkü “Işgıyaların Türküsü”nde (s.130-131), G.Antep’de yakalanan eşkıyalara yakılan bir türkü:
Yar yaarr
Anteb’in dağları da ince söötler
Mıkdar gelmiş de ahalisin öötler
Gurşuna dizildi baba yiitler
Zalım düşman dane çok düşdü peşime
Beleli başım ben nasıl edim oy oy
*“Sahte Senet” (s.131-134) yine İsmail Eskici’den alınan türkülü bir hikâye…
İsmail söyledi sana sözünü
Ööt verdim dinlemedin sözümü
Ben görmüyem ayı yırtsın yüzünü
Naam kör adam, beynamaz adam, hilebaz adam.
*Ölen eşinden kalan mirası uzun yıllar kayınlarından istemeyen Ali Eskici, Kadastro gelince isteyince “…buraları babam bana verdiidi… hemi benim senedim var..” diyen gayın eve senedi getirmeye gidince de “Yahu senedi bulamadım, neriye goyduumu unutmuşum” diyerek dönünce, Ali Eskici der diyeceğini…
Hep memirler, hep oruya varsınlar
Gayıpısa gazetiye versinler
Basdık Musdafı’ya bir kez sorsunlar
Sahte sened nere getdi gördün mü?
*“İsmail Eskici’den Elbeylioolu Heykeesinin Giriş Kısmı” (134-141) başlıklı türkülü hikâyede, Elbeylioğlu ile Maraş’ta Kör Paşa’nın yardımcısı olan emmisinin oğlu Ali Gadoolu’nun hikâyesi anlatılır… Haruniye’de oturan Elbeylioğlu bir gün, yanına atçısını da alarak Maraş’ın yolunu tutmuş. Yanında, keklik avında kullandığı kuşunu da (şahin olsa gerek) almış. Gideceği yere vardığında emmisinin oğlu yokmuş. Kör Paşa’nın yanındaymış. Emmisin oğlunun güzeller güzeli denen eşi Muzo tarafından konukseverlikle karşılanmış. Daha sonra o da Kör Paşa’nın yanına gitmiş. Kör Paşa hoş geldin dese de, emmisinoğlu Ali Gadoolu hoş geldin demediği hâlde kendisinden bir türkü söylemesini istediğinde Elbeylioğlu
Acısını çıkarmanın yolunu bulmuşa benziyor…
Muzu’yuı dersen de gayetten güzel
Eedermiş gaşlarını da gözlerin süzer
Aynalız gölünde bir yeşil yüzer
No hoş kokar arıcesi gül gımı
Avcısına şeker şerbet bal gımı
Musu’yu dersen de zatıdan zatı
Yaani güzellikten diyemem kötü
Dişleri inci de aazı bir gutu
Aazının içinde dili balş gımı
Elbeyloolu’yum da sözlerim haktır
Muhanet guluyun da insafı yokdur
Altın da hile var Muzu da yoktur
Yediken süzülmüş gümüş gar gımı (s.136)
*Kör Paşa ile Ali Gadoolu’nun teklifi ile de ertesi sabah kuşlarıyla ava gittiklerinde Elbeylioğlu’nun kuşu diğer iki kuştan çok daha iyi avcılık yapması üzerine Kör Paşa ile Ali Gadoolu, Elbeylioğlu’nun atıyla kuşunu elinden almayı kararlaştırırlar. Ertesi sabah Elbeylioğlu geri dönmek istediğinde ise ikisi bir olarak at ile kuşu isterler. O da kuşu verip, atı vermek istemez, üstelediklerinde, atını son defa avluda oynatmak isteyince kabul ederler. Bunun üzerine, avluda atını oynatan Elbeylioğlu, atını avlu duvarından hoplatarak kaçtığında tutması da atına binip onun peşinden kaçar. Kör Paşa, yakalanması için peşlerine kırk atlı çıkarır. Tutmasının yüksekçe bir yere oturmasını söyleyen Elbeylioğlu, hepsinin kafasını keserek, tutmasına Kör Paşa’ya götürmesini, kendisine evdeki bacısını vereceğini söyler. “…Dutma; haaşaa bacını almam da evdee Gara Gırnaa (hizmetçi) verirsen alırım…” diyerek, atların terkisine koydukları kelleleri götürmek için yola düşerken, Elbeylioğlu, türküsünü söyler…
İlahi Kör Paşa Hak’dan bulasın
Gırk goyun gönderdin de gırdırdın bana
Dutma, Maraş’a vardığında, Kör Paşa, kelleleri götürmek için Elbeylioğlu’nun ne verdiğini sorunca, tutma, Kara Gırnak’dan söz ettiğinde, elbisesini de biz kesek deseler de, Dutma kabul etmez. Elbetylioğlu’yla birlikte köyüne döndüğünde ise, Elbeylioğlu’nun, nişanlısıyla evlenmek için kırk gün kırk gece sürecek bir düğün başlar. Bu esnada ise, Kör Paşa ile Ali Gadaoolu, padişaha;”Burda Elbeyloolu diye bir adam töredi ki ölüden heç hazlanmıyo, dirinin kellesini kesiyo deen…” bir mektup yazıp gönderirler. Mektubu alan padişah, bunun üzerine:”..Bu necik bööle acele benim yanıma gelsin” diyerek iki adam gönderir. Padişahın gönderdiği iki adam düğüne geldiklerinde çok güzel bir konukseverlikle karşılanınca, Elbeylioğlu hakkında güzel duygular besleyerek, gelin inene kadar fermanı Elbeylioğlu’na vermez. Düğün evinde konuk edilen padişahın adamları, ertesi sabah uyandıklarında, döşeğin altından çıkan fermanı görünce, kırk atlısını hazırlatıp yola çıkarken, İstanbul’a gideceğini türküyle söyler:
Gidem dedim el başıma derildi.
Getme dedi dost boynuma sarıldı
Benim gısmet İsdanbul’dan verildi
Aalama sevdiyim belki gelirim.
***
Elbeyloolu’m der ki çalındı galem
Bir ben gitmiyenen tükenmez aalem
Gidiyom gurbete belki gelemem
Üç beş sene yollarımı ön galan. (s.141)
*Köroğlu’nun altı-yedi arkadaşıyla çıktığı avın hikâyesi: “Köroolu’nun Yannık Patlatan Garıya Sööledii Türkü” (s.141-143) Haftalarca süren avda, bir gün bir köyün birinden geçerken, Köroğlu’nun arkadaşlarından biri acıktığını söyler. Kimse görünmeyen evin kapısını çaldıklarında, fiziki görünümü hiç de iyi olmayan çirkin biri çıkarak, “…Amanın yavrım neysiniz necisiniz der. Demircioolu der ki, bizim şu ıkdiyar adama orta yaşlı bir avrat arıyok der. Köroolu’nu gösderir. Garı abavvvv yavrım aççık durun bakiim der içeri geri dıkılır. Garışi pişdirir, dakışdırır könçecii çekişdirir. İki direm bir çekirdek olur, geri dışarı çıkar. Hemen bir yer serer gelin bakiim siz açsınız der… garı kırk yımırtadan bir gaygana bişirir getirir…” (s.142) Yemek yerken, Köroğlu, aşağıda yer alan türküsünü söyler.Bunun üzerine kadın, beni yazın alacak, güzün bırakaak diye sinirlenince hırslı hırslı yanına gelirken yannıkın garnı patlar ve yoğurtlar dökülünce, Köroğlu’nun arkadaşları kaçarken, Köroğlu’nun da atını hazır olsun diye çözerler. Bu sırada ürken at da kaçtığından dolayı Köroğlu kaçamayınca kadın da ona vurmaya başlar.
Amanın beyler bu garının aazıı goook
Laf veriyo sook sook
Yetişdirmiş beş on tavıg
Garı da gaygana getirdi.
***
Garı desem de gazlanır vay gavır
Gelin de desem gızlanır
Önünde garpız gizlenir
Top hanesi var garının
***
Garıyı almalı güzün
Yemeli besdili gozun
Terkini vermeli yazın
Bunun bööle havası var (Kaynak.İsmail Eskici-s.142)
*“İsmail Eskici’den Köroolu ve Bezirganbaşı Heykeesi”nde (s.144-146) Köroğlu, köyüne gelip konaklayan Kervancı’yla türkü atışmaları yer alır. Köroğlu’nun istediği haraç da anlaşamayınca da güreş tutmaya karar verirler. Güreşte yenerse kervanı teslim alacak, Köroğlu yenilirse köle diye satılacak. Kervancı, Köroğlu’nu yener ve kervanla köyden ayrılır. Köroğlu, uygun bir konaklama yerinde bir katır değerli malla kaçar. Kervancı peşine düşüp ulaştığında da, sözünde durmadığını “erkek değil misin?” sözüyle sorguladığında, “…Körolu’nun yüz marifeti var, bunun doksan dokuzu kaçmak.. Kaçmak da bir yiitlikdir oolum diyor. Bu gaçmak da bir yiğitliktir kelimesi ordan geliyor…”
*“İsmail Eskici’den Heykeeli Köroolu Türküsü” (s.146-148) adlı hikâyede, Demirçoolu ve Huylu ile birlikte Köroğlu’nun üç adamından biri olan Ayvaz’ın küsüp gitmesinden ve Köroğlu’nun onu geri kaçırırcasına geri getirmek isterken; Ayvaz’ın dayısı Köse Kenan’ın zorluk çıkarması üzerine ona bölükbaşılık vadeder. Bir süre sonra yağız atına binerek yanına gelirken gördüğünde de şunları söyler:
Yaazın dumanı göve süzülür yavrum süzülür
Naarasın duyanın da benzi bozulur
Suvarılar bölük bölük düzülür oolum düzülür
Diinen aslannarım Kenan geliyor.
*“Köroolu Zindanda” (s.149-152) adlı türkülü hikâye de İsmail Eskici’den alınır… Bolu Beyi’nin zindanında yatan Köroğlu’nu, adamı olan Demirçoolu’nun kurtarışı verilir.. Bolu Beyi’nin kızını annesi küçüklükten beri “Allah Esabalı’na gısmet olasın” diye kuluncuna vururmuş. O Esabalı da, Köroğlu’nu kurtarmaya gelen Demirçoolu imiş. Köroğlu’nu sorup arayan Demirçoolu sonunda Bolu Beyi’nin evine gelip onunla konuşuyor. O zamanlar ayrı evlerde otururlarmış Bolu Beyi ile eşi. Demirçoolu da önce Bolu Beyi’nin eşinin evine gidiyor. Bolu Beyi ile konuşmak istediğini, isterse türkü de söyleyebileceğini belirtir. Daha sonra da Bolu Beyi’nin evine gider. Bu ara, Bolu Beyi’nin kızı: ”İlle âşıkları gendi dener heç bize türkü deenetmez çııttırmaz. Bir âşık gelmiş. Babam onu bize yollasın. Âşık gelsin burda bize türkü çaarsın. Biz de deeniyek deence …” Demirçoolu, Bolu Beyi’nin kızın anasının evine giderek kendini Esebalı olarak tanıtır, Köroğlu’nun arkadaşı olduğunu gizler. Ve böylece kızla anlaşarak Köroğlu’nu kurtarmaya çalışır. Yaptığı bazlamayı şarapla birlikte Köroğlu’na zindana gönderince, Köroğlu türkü söylemeye başlıyor, o sabaha karşı da Köroğlu’nu da alarak kaçıyorlar.
Zındanın gapısı dutlar
Sırtımı taladı bitler
Çamlıbel’de goçyiitler
Galdım galada zındanda
Çamlıbel’de goç Demirçim
Galdım galada zındanda(s.150)
*“Köroolu ve Gürünü” (s.152-156) adlı türkülü hikâyeye de geçim sıkıntısı için yollara düşen Âşık Gürünü’nün Çamlıbel’e gelişini anlatan İsmail Eskici’dir… Çamlıbel’e gelip bir ağacın dibinde dinlenen Gürünü’yü Köroğlu’nun adamları alıp getirdiğinde, Gürünü, Köroğlu’nun:”Gaçma yok/gorkma yok/Aalama yok/Maaşın dört seneden dört seneye verilir” şartını kabul ederek, onun iş teklifine evet der. Aradan iki yıl geçtikten sonra, bir ağacın dibinde dinlenen Gürünü, bir serçenin yavrularına yiyecek bir şeyler taşımasından duygulanıp, ağlamaya başladığın da, gören bir arkadaşı Köroğlu’na söyler. Bunun üzerine Köroğlu, onun yanına gelip azarlayarak bir tokat vurur. Bunun üzerine biraz para ve at verilerek Gürünü’nün çocuklarının yanına gitmesi sağlanır. Fakat köyde durum değişmiştir.. Gürünü’nün eşini köyün ağası alır. Büyük oğlunu da taş ocağına gönderirler. Çamlıbel’e dönüp, durumu öğrendiğinde: ”Sıra bana gelmiş” diyen Köroğlu, yağız atını kıra boyayıp, yaşlı bir devriş kılığına girerek köyün yolunu tutar. Ağanın evine gittiğinde, kendini Mekke’den Medine’den gelen bir derviş olarak tanıttığında ağa inanmaz ve onu kuyuya attırır. Kuyudayken türkü çağıran Köroğlu’nun, kendileri için geldiğini Gürünü’nün eşi anlar. Ve küçük çocuğuyla gönderdiği haberde, abisinin Çamlıbel’e gidip durumu anlatmasını söylediğinde Köroğlu kurtarılır, ağa öldürülür ve Âşık Gürünü ile eşine Çamlıbel’de kırk gün kırk gecelik bir düğün yapılır.
Soy oldunu da hak aleme bildirmiş
Haşdıran’da beş on kürü öldürmüş
Yaşı varmış bin üç yüzü doldurmuş
Peygamberin ben atıyım der gibi.
*“Gısıraan Türküsü”, (s.156-157) adı üstünde, kısrak için yakılan bir türkü; kaynak kişi olan İsmail Eskici’den, bu türküyle birlikte, “İsmail Eskici’den Eşi Hatice’ye Yaktığı Aad” (157-159) ile “Baharın Türküsü” (s.159-161) başlıklı türkü hikâyelerini de dinleyeceğiz… Akdağ Madeni’nde çalışan İsmail Eskici, eşi vefat ettiğinde gelip ufak çocuklarının yanında birkaç gün kalır. Annesinden, çocuklarının yanında kalmasını istese de o kalmaz ve kafası dağınık bir şekilde gittiği madende yaktığı türkünün ilk dörtlüğü şöyledir:
Öldü yarım öksüz guydu guzumu
Ataşlarda yakdı benim özümü
Kime güvenirdi bilmem Emel gızımı
Şu fani dünyaya vay ben gelmez olaydım
Hayırsız atadan vay ben doomaz olaydım.
*İsmail Eskici, “Baharın Türküsü” adlı ilk şiirde ise oğlunun üst komşusu olan müzik öğretmeni Bahar’la saz türküleşmelerine değinilir. Tapşırdığı son dörtlükte:”Dinleyin İsmail gine söyledim/Balınan gaymaa barabar yedim/Vallahi, billahi maşallah dedim/Dili datlı gendi datlı Bahar’ın/Sazı datlı gendi datlı Bahar’ın” diyen İsmail Eskici, şiirinin diğer bir bölümünde ise: ”Ay gımı parladın dedim maşallah/Erciyes daaının garından mısın?/Yüce mevlam seni övmüş yaratmış/Bekdaşı Veli’nin nurundan mısın?/Soole gızım sööle sööle sen nerelisin?/Haydar Ali’nin torunu musun?” dizeleriyle Bahar’a övgüler dizerken; üçüncü bir “Baharın Türküsü” adlı şiirinde ise güzellemesine şu bölümlerle nokta koyar…
Anasının adı Cennet
Kimseye eylemez minnet
Gonşusuna yapmaz zahmet
Demem adına adını
Desem belki nazar olur
Demem adını adını
Gocası var şeker Sinan
Kimseye söylemez yalan
İsmail yoruldu galan
Derim adını adını
Bunun adı datlı Bahar
Derim adını adını (s.163)
*“Musa Arslantaş Emmi’den Senemin Hikâyesi” (s.163-176) adlı türkü hikâyesinde, Kadirli’nin Bozguyu köyündeki malcı bir aşiret ağasının büyük oğlunun, arkadaşlarıyla birlikte civar bir köydeki düğüne gitmesi konu edilir. Oğlan evi tarafı olarak, kız evi damındaki yımırtayı vurup geleneği yerine getirerek düğüne dahil olurlar ve oğlan halay başı olarak oyunda yer alır. Geleneğin çaba kısmında da bir Reşat altını sıkıştırır davulcunun avcuna. Her neyse, düğünde herkes aşiret reisinin delikanlı oğlunu çok beğenir. Beğenenlerden biri de, çok isteyeni olduğu halde kimseyi beğenmeyen Senem’dir. Oğlan evinde bulunan, aşiret reisin arkadaşlarından birinin anasının yanına giden Senem, aşiret reisinin oğlunu beğendiğini ve tanışmak istediğini söyler. Böylece tanışıp, konuşup, anlaşırlar oğlanla kız. Fakat oğlan yayla göçü gerçekleşmediğinden dünürcü gönderemese de, daha sonra dünürcü göndereceğini de söyler. Böylece sözleşir, ayrılırlar. Bu ara inkılap olunca da, yasak olduğundan dolayı aşiret yaylaya çıkamayınca, sıcaktan telef olan malları satıp, köyde tarla alır aşiret reisi. Bu sırada, oğlan da sözleştiği Sinem’e bilezik ile yüzük alır. Yasak uzun süre devam eder. Bu ara oğlanın anası ile babası da ölür ve oğlan artık umutsuzluğa düşer, kız beni mi bekleyecek diye. Gidip de, Sinem’i kucağında çocukla görmeye dayanamayacağını bilir. Ve zaman içinde yaşlanır tabi… Senem de eli değnekli bir kız olur artık. Derken, o yöreyi gezerek köylülerin ihtiyacı olan bir Ermeni köylerine geldiğinde Senem, oğlanın yerini yurdunu, ailesini söyleyerek bir haber getirmesini söyleyince, Çerçi de o köye gittiğinde sorup soruşturup oğlanın evini bularak, tanrı misafiri olur. Aşiret reisinin küçük oğlunun evidir gittiği ev. Konuşa konuşa, sora sora, aradığı kişinin yandaki tek odada kaldığını ve kimseyle konuşmayan yaşlı bir adam olduğunu öğrenerek odasının kapısını çalar. Gelen adamın konuşmasına ilgisiz kalan yaşlı adam, ne zaman ki, ailesiyle çıktığı Tanır Yaylası konuşmada geçtiğinde konuşmaya başlar. Sonunda da, oğlanın sözleştiği yaşlı Senem’den söz edince, adam canlanır ve Senem’in çıkınladığı mendili de adama verir. Ağlaya ağlaya gözleri görmeyen koca adam mendili eliyle yoklarken ne olduğunu kestiremezse de koklayınca Senem’in saçı olduğunu anlayınca “gurban oluyum” diye diye koklayarak goynuna sokarken “Senem” diye diye de hüngür hüngür ağlamaya başlar. Bu ara, yan odadaki kardeşi merakla koşup gelerek Ermeni satıcıyı çıkarmak istese de, senelerdir sessiz olan koca adam dilenerek:”Yook, yok adamı ellemen, durun artık o sizin deel benim misafirim” der. Adamın gardaşı Ermeniden konuyu öğrendiğinde o da, “Gardaşım nediin bana demedin, ben gederdim, sorardım, araşdırırdım…” diye ağlamaya başlar. Senem’in sevdiği koca adam ise söyler söyleyeceğini:
Bu gün nazlı yardan bir habar geldi
Deli gönülşad olmuya başladı
Akmaz iken kör punarın suları
Vaatı geldi çaalamıya başladı.
Senem’in giydiği gene mi sarı
Ölmeden bir daha göreyim baari
Yıkık dermenin bozuk çarkları
Suyu geldi düzelmiye başladı
Yüksek yaylalarda geyikler oynar
Duydum Senem lafın yüreem gaynar
Ermeni dillerin şekerler çeyner
Datlı gatlı şor olmuya başladı
Çıkamıdı daalarının başına
Kurban olam gerdanına döşüne
Senem deedi yetmiş seksen yaşına
Beniiki de yüz olmaya başladı
Aman tanrım gerçek deel, düş deel
Bundan bööle ne söölesem, hoş değil
Yetmiş, seksen Sinem’ime yaş deel
Senem yeni gız olmuya başladı (s.173)
Bu hüzünlü aşk hikâyesinin sonu da merak edilecektir elbet… Yaşlı adam akşam yemeğinden sonra, “sabah beni görmeden gitme” der Ermeni satıcıya. Bunun üzerine sabahleyin satıcı gideceği zaman, Senem’le aralarındaki sözleşmelerini anlatarak, onun için aldığı, nişanlarında takacağı bilezikle yüzüğü guburdan çıkarttırıp, bir mendile çıkınlayarak, çam sakızı, çoban armağanı olarak Senem’e vermesi için, satıcıya verir. Satıcı Tanır Yaylası’na yeniden çıktığında ise Senem kadına olanları anlatınca, evlenmediği için hakkında çeşitli dedikodu çıkaran komşularını başına toplayarak söyler durur:
Düünner gurulsun davıllar çalsın
Söölen gonu gonşu toplansın gelsin
Duymuyannar duysun, bilmeyen bilsin
Bu gün nışan günü Senem Garı’nın
Bu gün düün günü çekilsin halay
Bunu kimse bilmez, bir gizli olay
Nice yıllar çekdim, demesi golay
Şimdi belli oldu sırrı Garı’nın
Gendi deliaannı ben de gızıkan
Oturup gonuşduk biz bize iken
Bööle garar aldık diz dize iken
Yakdı ikimizi goru Garı’nın
Aslı Gadirli’den köyü Bozguyu
Parlak deliannı aşiret soyu
Bakarım yollara gelici deyi
Galmadı gözünün feri Garı’nın
Kimi deli dedi, kimi hal dedi
Kimi köle dedi, kimi gul dedi
Kimi asnık dedi kimi dul dedi
Tertemiz namusu arı Garı’nın (s.176)
*Musa Arslantaş, “Aşık Hösüü’ün Türküsü”nü de (s.176-178) anlatır… Köy çeşmesinin başına toplanan gelinler ve kızlar, suya gelen yaşlı bir kadını svgi, sevmek, sevda konusunda konuşturmak için sorular sormaya başlamışlar. Bu esnada ordan omzunda sazla geçen Âşık Hüseyin’i de konu eden sözleri olunca, adam âşık olduğunu deyip, türküsünü de söylemeye başlamış.
Ben aaşıım heçç bırakmam yadımı
Şekerde gaymakda bulmam dadını
Olur olmaz yerde demem adını
Belki ara yerde söz olur gelin
*Yine Musa Arslantaş; “Ceritoolu ve Dadaloolu Heykesi”ni (s.179-181) anlatır bu sefer de… Dadaloğlu, bulunduğu yer olan Osmaniye Kanlı Geçit’e Ceritoğlu’nun gelip konakladığını görünce sinirlenerek inip Ceritoolu’na kim olduğunu sorar. “Meydan burasıdır etmen mahana/Garganın deynee olmaz şahana/Malcıyım inmesem olmaz Ceyhan’a/Akan suyu taham guymak niyetim” diyen Ceritoğlu, türküsünü şöyle noktalar: “Nolası da deli gönül nolası/Ceritoolu geldi başın belası/Bir tarafı Anavarza Galesi/Gozan’dan da bir yer almak niyetim” deyince Dadaloğlu rahatsız oluyor ve Maraş’taki beylerden de destek alarak Ceritoğlu ile harbe giriyor ve yeniliyor. Bunun üzerine, arkadaşı olan Mürseloğlu’dan yardım alacağını umsa da, bakıyor ki onlar da aynı durumda, savaştan çıkmışlar. Bunun üzerine şu türküyü söylüyor:”Sana derim sana bay Mürseloolu/Döölende gavga oldu dön oldu/İşde galan döne döne dövüşdüm/Arap atın goç yiidin gün oldu.//Dadaloolu’m der de döndüm döküldüm/Yersıvat’da güleş ettim yıkıldım/Dokuz yüz atlıyinen harbe dıkıldım/Yüzü bizde dokuz yüzü hal oldu” Gozan’a dönen Dadaloğlu, bu yenilgiden ve 800 yüz atlısını kaybettiğinden dolayı üzüntüsünden çok yaşamıyor.
*“Ceritoolu’nun Torunu ve Gelininin Heykeesi” de (s.182-189) Musa Arslantaş’tan… Ceritoğlu’nun torunu aşiret reisi olunca dargın insanları barıştırmasıyla tanınmış. Yine böyle bir barıştırmadan sonra İskenderun’dan gelirken kendilerini davet eden bir aşiret çadırına uğrarlar. Orda, kendilerine konukseverlik gösteren kızı, Kozan’a döndükten bir sonra da isterler. Nişan yapılır. Daha sonra da evlenirler. Bu ara Cerenoğlu’nun âşığı ona bir türkü söyler: “Âşık Apdurrahman der de ocak batma mı?/Ördekli’den Sarı Gızlı’ya gitmemi/Kaya pınar kıblasına alma mı?/Konun hele pınarların gözüne” Daha sonra da, Ceritoğlu o yaz ovada kalacakken, yaylaya çıkalım diye zorlayan ve Ceritoğlu’nun da kırılıp yaylaya çıkmayışı nedeniyle de eşinin ovayla yayla arasında ikiye bölündüğü görülür. O zaman, Ceritoğlu’nun yaylaya çıkan eşi pişman olarak türküsünü söyler: “Göçerim yaylaya uzuyo yolum/Kirmen eermiyo gırldı elim/Seni küstüdüm müçürüye dilim/Yoksa sana tokandı mı sözlerim?” (s187) Kayseri’nin Kayapınar yaylasına varıp da oturduğunda da yine bir türkü dilindedir:”İnsan gocadıkca aarır arnı/Kanaat olmasa doymuyor garnı/Şu Gum Galesi’nden Üzücek Burnu/Mor üçgüllü ovalara girgalan.”
İnan seni çok seviyom özümden
Yılışırsan, nur saçılır yüzünden
Seven insan belliolur gözünden
Bana bak da şu halimi gör hele
*Köyündeki bir kıza sevdalanıp, bir tenha yerde utana sıkıla sevdasını türküsüyle söyleyen oğlanın, “Köylü Oolanın Gonşu Gızına Aşk İlanı Türküsü ve Heykesi” (s.190-192) başlıklı hikâyesi de Musa Arslantaş’ın… Türkü de fena olmayınca, kız da beğenince, oğlanı da gözü tutunca, türküsünün devamını getiriyor:
Yüce gadir Mevlâ’m buraya salan
Bir tek sen varsın halimden bilen
Saçına gurbanım heç ölmem galan
İster beni gurşununan vur hele.
*“Emmi Gızına Aad” da (s.192-197) Musa Arslantaş’tan… Emmisinin kızıyla birbirlerini sevip, evlenmek için sözleşen oğlan askere gidip, dönmesine bir hafta kadar kaldığında, adet gereği kıza hiç sormadan başkasına verirler. Bunun üzerine bir komşu kadını durumu kızın annesine anlattığında pişmanlık duyan ana, oğlan askerden geldiğinde birbirlerini sevdiğini öğrenirse nişanı bozacağını söyler komşu kadına. Çok geçmeden oğlan askerden gelir ve emmisinin eşiyle, kızın tarlada çalıştıklarını görür ve yanlarına gider. Konuşurlarken, konu kızla oğlanın birbirlerini sevdikleri meselesine gelince, yengesi oğlana:”…Ener hakigaten esgisi gimi sevdeniz devem ediyosa ben bu nişanı bozarım oolum. Yalnız sen buna birde türkü söölemissin hele bir sööle de deeniyek der…”
Talana da deli gönül talana
Ölüm olmaz senin dostun olana
Gızlık muraz gıymetini bilene
Gelin olma birgaç sene dur daha
İşin içinde iş var tabiiki… Nasıl derseniz şöyle… Oğlanın askerden yeni geldiği günlerde, emmi kızının annesine durumu anlatan komşu kadın oğlanın annesini de ziyaret eder… Oğlunun üzüntüsünün nedenini öğrenen kadın, hemen akrabalarının bulunduğu yakın köyden bir kız beğenir ve üç ay içinde oğlanı evlendirir. İşte oğlan tarlada emmisinin kızına rastladığında, ona okuduğu türkünün ardından bir kinayeli dörtlük de emmisin hanımına söyler:
Bayram mı kigına yakdın ellere
Gelin olup gedicin mi ellere
Yaban eller deymiş gayrı güllere
Koklamam al hayrını gör daha
*Musa Arslantaş’ın okuduğu “Karacaoolan Türküsü”nün (s.198) iki dörtlüğünü de almak gerekir…
Dostumun elinde bir tutam çiçek
Ne kadar met etsem o kadar gökçek
Getir hamaliyi yeminler içek
Yar sevmedim senden başka gücücek
***
Garac’oolan der de daramış saçın
Cennet sandım ey gız goynuyun için
Aaşamki yalanın sabah ki suçun
Ahbaplardan haber aldım gücücek
*Eee… Herkese türkü yakılır da Zahide’ye yakılmaz mı?.. Kitabın derlemecisi olan Zahide Eskici’ye bir de türkü yakmış Musa emmi… “Musa Emmi’nin Bana Söylediği Türkü” (s.198/199)
Gız Zahide girdin gönül baına
Gezerken dakıldın sevde aına
Bir bakan gar yaamış gönül baına
Yel eser erirse gırlar görünür
*“Evde Galmış Gızın Türküsü” de (s.200) Nazife Şahin’den…
Anamınan babam bilmem needecek?
Sütümü saaıp ta yoot mu edecek
Evladım olurdu goyun güdecek
Gınaman gomşular ben evde galdım
***
Biroolum olsa da, vermem hocaya
Okuya okuya varsa heceye
Gırk yaşında gayıloldum gocaya
Gınaman gomşular ben evde galdım.
*Andırın kazası Kınık Köyü’nden olan âşık Kadirli’de gördüğü bir güzel için yazdığı şiir, “Osman Karalı’nın Gelin Türküsü”nde… (s.201)
Gözünü sevdiim gelin
Seni seven gul olmaz mı?
Gul olup yanında galsam
Yataanda yer olmaz mı?
*“Osman Karalı’dan Gara Fatma Heykeesi ve Türküsü” (s.202-203) adlı yüzyıllar ötesinden gelen türkülü bir hikâyesi… Andırın’ın Belik köyünde yaşayan Kara Fatma hükümdarmış. Kardeşini evlendirmek için herkesi toplayıp 3 gün içinde dünya güzeli bir kız bulmalarını emretmiş. Bu Kız da Köleli Köyü’nde aşirette bulunmuş. Kızı istemeye gitmişler hemen. Babası, kızının “vergili” olduğunu söyleyince, yedi gün mühlet vermiş bunlara Kara Fatma yedi gün sonra gelip kızı alacağını söylemiş. Bunun üzerine kızın kardeşi kızı alıp ıssız bir yerde kılıncıyla öldürmüş. Yakılan türkü onun üzerine…
Duman çökmüşKöleli’ninüstüne
Eşiolan gül göndermiş dosduna
Sallanı sallanı gelir üsdüme
Almış gılıcını benim gardaşım
*“İrfan Çocuun Heykeesi” de (s.204-205) Osman Karalı’dan… Libya’da çalışırken acil gelmesiiçin haber geldiğinde,gelip hastanedeki oğlu İrfan’ın son saatine yetişir Osman Karalı. Bir saat kadar sonra oğlu ölür. Siroz olduğunu öğrenir. Doktor hiçpara almaz. Nedenin sorduğunda:”…Ben 14 yıllık bir dokdorum, kipriigaşını geçen birinsan görmedim. Bir de bu çocuun tenine inne geçmedi,bunda da vardır birhikmet onun uçun para almıyom hakgım halal olsun dedi…”
Başgonuş’dan geçer Mareaş’ın yolu
Baazan yaamır yaayar bazan da dolu
Sefil Ssman yok mu kururu
Çaarası yok mu bire dokdur bey
*RAMAZAN ESKİCİNİN SÖYLEMİŞ OLDUĞU TÜRKÜ
Kalp krizi geçiren Ramazan Eskici, hastanede ameliyat olduktan sonra Çocukları yanına geldiğinde duygulanıp:”Çocuklarım aptestlendi geldi oturdu/Görevliler beni aldı götürdü/Tam üçbuçuk saatda işim bitirdi/Yardımet Allah’ım sen gurtar beni” der. (s.206-209)
*“Ramazan Eskici Emmi’min Hacc’a Geddinde Yazdıı Şiir” (s.208-2011) yazdığı şiir var bir de diyeceğim amma bunların şiirle ilgisi yok, müziğin güzüyle türküye gelse de konuşma bunlar.
“Göçebe de yaylasına gööşdümü?/Çok deenedim yaylasına aşdı mı?/Capıl Yaylası’ndan sular içtimi?/Kele Güllü goyunnarım vardı mı?” adlı türkü de “Tenzile Şahin’in Goyunlarına Yakdıı Aad”da (s.211-212) yer almaktadır.
*“Ümmet Kayran Emmi’nin Heykeesi ve Yakdıı Aad” (s.211-219) Kadirli’nin Çıyannı köyünde kızkardeşinin yanında kalan Ümmet Kayran,kocaso ölen birikiçocuklu geline aşık olur. Kaynanası ve kayınları yanında komşuolan gelinyaptırdığı evi terk etmemek için evleneceğizaman içgüveysi almak istiyor. Gayyınvalidesigil de gelin olacksan çık gitdiyorlar. Bu konuda anlaşamıyorlar. Derken geline âşık olan bizim Ümmet Emmi, gelinin kaynanası ile konuşuyor ve iki yıl evde oturup, sonra çıkıp gitmek üzere anlaşıyorlar ve oğlan gelinle kaynanayı da barıştırıyor. Bayramın ikinci günü de evlenecekler. Derken şiddetli bir yağmur ortalığı kasıp kavuruyor. Ümmet’in evleneceği kadına yıldırım düşüyor ölüyor. Bunun üzerine iki yavrusu yetim kalan evleneceği kadına türküsünü yakıyor: Acer damın arkasını savuşdum/Gındır İsmeele de yenigavuşdum./Gaynanamınan da yeni barışdım/Genç yaşımdabu da geldi başıma.” Der sonra da:”…bu avradı alırkan da neler yaşadım?” deyip anlatmayı sürdürür… Başka bir köyde bulunan karakola okuntu vermeye giden Ümmet Emmi’yi askerler yakalayıp, nezarethaneye atarlar. Araya girenlerin desteğiyle zorla paçayı kurtarır.
Aldığı kadının çocuğu olmuyor diye on beş kadınla evlenen adamın yaktığı ağıt “On Beş Tene Avrat Alan Adamın Avratlarına Yakdıı Aad”dı Ümmet Kayran (s.220-221) anlatılıyor:
Gara çadır dokuz direk
Bende de galmadı yürek
Gara çadırın altında
Top perçemli oolan gerek
*Evini önündeki bahçesini inek talan eden adam, bir tek kabak kalınca ona da ağıt yakmış:“Gabak Türküsü” (s.222), Ümet Kayran.
*Ümmet Kayran, yok olan davulcular ile “Garalı”, “İmam”, “Daalı” ve “Seher” gibi yok olan türküleri:”Evlerinin ardı tepe/Gulaanda altın küpe/Sabahınan seherinen/Uyandırdım öpe öpe” diye “Halay Türküsü”nde dile gitirp, söylerken: “Halay Türküsü (Daalı)”da da (s.224-226) devamını getiriyor: Galada yılan öter
Baadat’da hurma biter
Ergen gızın koynunda
Yaprksız meyve biter
***
Galaları enni enni
Yar bize kenni kenni
Girsem yârin goynuna
Çalkalaar nenni nenni
***
Aman aman hümbekler
Goynundaki kimi bekler
Yarin gönlü olursa Kah yörür kah imekler *Ümmet Kayran, “Aşık Veli’nin Heykeesi”ni (s.227-229) anlatıyor…
Yorulup, sırtındaki torbayla, köyün yol kenarındaki tulumbanın yanına oturan Âşık Veli, yaylaya giden göçte saçları beline kadar inen birçok güzel kız görünce ona âşık olur ve bir bahaneyle onlara katılır. Geben’in tahta köprüsüne konmuşlar. Sohbet ederlerken, kızın babası “Ulan oolum herhalde sen âşıksın, şurdan bir türkü sööle de deeniyek” deyince, Âşık Veli söylemeye başlamış ve başlar da kızın gardaşlarından tepki görse de, sonraları kızın babasının gönlü olmuş ve türküyle kızı almış.
*Ümmet Kayran, “Mermer Daşı (Beyolu-Bey Gızı Heykesi” (s.229-238) nde Acem ve Yemen padişahlı masalla türkü yoluna devam diyor… Aynı gün ve saatte doğan padişah çocuklarından Yemen padişahının oğlu ile Acem padişahının kızı birbirlerini düşünde görüp âşık oluyorlar. Oğlan günden güne sararıp somaya başlıyor. Bunu üzerine babası oğlunu evlendirmeye kalkıyor. “Oolumun beendii gızı ooluma alacam” deyince ülkenin tüm kızları saraya akın etmeye başlıyor. Aradığı kızı bulamayınca sarayı terk edip Yemen çöllerine gızı aramaya gidiyor. Bu ara, âşık olduğu Acem padişahının kızı da doktor olup, babasına ait bir han da doktorluk yapmaya başlıyor. Doktorluk yaptığı yerin kapısına da resmini asıyor. Yemen çöllerinde yedi sene gezen oğlanın yolu bir gün kızın doktorluk yaptığı hana yolu düşüyor. Doktor kızın resmini kapıda asılı görünce bayılıyor. Kızı görmesi için hancıdan yardım isteyince o da kızın padişahın kızı olduğunu ve küçük hastalara bakmadığı söyleyince oğlan kendini hançerleyiyor. Doktor kız oğlana müdahale edince bakıyor ki düşünde gördüğü oğlan. Tedavi ediyor ve iyileştiriyor oğlanı. Sonra birbirlerine âşık olan padişah çocukları başlarından geçenleri anlatarak aşklarını itiraf ediyorlar. Daha sonra ise birlikte İstanbul’a geliyorlar. Padişahtan han istemeye karar veriyorlar, oğlan isteyemyince de kız istemeye gidiyor. Padişah kızı görünce bayılıyor; âşık oluyor; doktor kız padişaha birhan istediğine dair türkü söylemeye başlıyor. Padişah da ona karşılık olarak, hanesinde oturması için türkü söylüyor. Daha sonra, kız, nişanlısının yanına dönünce, padişah adamlarını çağırıp kızı kendine yapmaları için emir veriyor. Daha sonra bu işi yapacak bir hocayı bulup padişahın yanına getiriyorlar. Hoca oğlana tuzak kuracak bir plan yapıyor. Gönderilen iki asker, kız oğlanın yanına varmadan kıza yetişip, padişahın bir hata yaptığını, nişanlısını da alıp gelmesini, kendilerine bir saray verileceğini söylüyorlar. Oğlan ile kız saraya geldiklerinde bunları gören hoca duaya başlıyor. Kız saraydan içeri girer girmez kapı kapanıyor, oğlan da girmek için mermere basınca, mermer ayağına yapışıyor. Bir yandan da hoca dua ediyor. Mermer de yavaş yavaş oğlanı yutmaya başlıyor. Orda kaldığını anlayan oğlan kıza türkü söylemeye başlıyor.
Garannık gapının olmaz ışıı
El uzatıp sallamadım beşii
Ayaâmı dutdu mermerin daşı
Sen hakkını halal eyle Bey Gızı
Kız karşılık veriyor:
Yedi yıldır bir meyvecik bitirdim
Bitirdim de gölgesinde mi oturdum?
Golum açıp üstünde mi yatırdım
Ne hakgım var halal olsun Bey Oolu
Yemen padişahının oğlu, olanları, ayrılırken babsının ettiği intizara bağlar. Kızlakarşılıklı atışmaları sürerken kız:”…/Yalvar yaradana girdin arıya/Yalvaranı darda guymaz Bey Oolu” dediğiniTanrı duyarcasına, hemen Cebrail Aleyhimselam’ı yardıma gönderir. Böylece, kızla oğlamn birbirne kavuşur. Padişahı da adamlarıyla birlikte mezarlığa gömer.
*Ümmet Kayran, “Işgıyıların Heykeeli Türküsü”nü (s.239-241) anlatmaya başlıyor.. Atatürk zamanında geçtiği söyleniyor.. Atatürk emredince, Kadirli, Tokmaklı ve Andırın’dakibin kadar eşkıyayı, o zamanlar Kozan’a bağlı olan Sarıçam’da topluyorlar. Bunların 500 kadarı kurşuna diziliyor, Atatürk orda müdahale ediyor, geriye kalanları Diyarbakır’a sürgüne gönderiliyor. Diyarbakır’daki Sur’da hapsedilmelerini istiyor Bir hafta on gün sonra af çıkınca o eşkıyaların bir haftada Adana’ya yaya olara geldikleri söyleniyor. Eşkıyalar Diyarbakır’a giderken içlerinde biri Adana’dan Diyarbakır’a kadar türkü söylemiş. Türkülü hikâyeyi nakleden Ümmet Kayran, bulunduğu yerde de Mucuşu Musdafa isminde bir eşkıya olduğunu, eşkıyaların yanlarına çağırıp bu türküyü söyleterek denediklerini de sözlerine ekler…
Bazarcıın etrafı ufacık daalar
Eriyo garları da suları caalar
Açılmış yemyeşil bahçalar baalar
Ne hoş kokar Malatya’nın gülleri
Bir diğer türkünün adı “Fatma’nın Türküsü:
Ala gözlü yanakları tekerek
Laf veriyo ciyerleri çekerek
Yörüyüşü ceren gimi sekerek
Yollarına tuzak gurak Fatma’nın
Sırada, eşiyle birlikte üstüne kuma gelen gelini almaya Ceyhan’a giden “Zülfüye Kabalcı’nın Gumasına Yakdıı Aad” (s.242-245) ile hikâyesinden bölümler alıyoruz: “…Cahan’a vardık içerim dak dedi doygun. Neyise birezden süt müt getirdiler onu yedim. Deene şindi Zahide gadsını aldım eyi deene.”
Hartlabımış meşeleri
Izarcığım dolaşıyor
Oturduğum kötü minder
Gene bana bulaşıyor
***
Aman mazı, aman mazı
İçerime attın közü
Çürüklerin gavır gızı
Yaktı beni kül eyledi
***
Gum Galası, Gum Galası
Yıkılıp veren olası
Neddimidi kör olası
Götürüyon baş belası
Köylerine dönerlerken evi gözüktüğünde “…/Amanın evim parladı/Halil ciyerim harladı” diyen üstüne kuma gelen kadın yolda da ağıtını sürdürür… “Gelini aldık dönüyok galan. Ordan da yolcu geçiyormuş, deve kervanı gediyor.”
Tenekeler tıngır tıngır ediyor
Deveciler gatar gatar gediyor
Acep bunnar bana ne diyor
Yandım Allah ataşına narına
Kitapta yer alan tüğm türkü ve ağıtlarda bir seçki söz konusu olsa da; tarihi bir kıyım olma ve tarihi kahramanlık taşıma ve mensur şiire gönderme yapması gibi nedenlerden dolayı Abaza Durdu Bey, Osman Paşa ve seferberlikte öldürülen iki kardeşin ağıtlarını olduğu gibi alıyoruz….
Böyle olunca da, dikkat çeken bazı vurgulara yer vermek gerekiyor… Şiirin, konunun gidişatı sonucunda mensura dönüşmesi gibi, ağıt ve türkülerde de gerek konunun içeriği, yakılmadan kaynaklı içerik gerçekliği ve söyleyenin halk şiirine tam bir vakıf olan âşık ya da halk şairi olmaması nedeniyle gelenek şiirinin özelliklerini taşıyan bir türkü şiiri ortaya çıkmaz. Bu gibi, ağıt ve türküleri yer yer şiirsellikten uzaklaştıran yapıya az da olsa burda da zaman zaman karşılaşmaktayız. Tabii ki şu da var ki… Türkü ve ağıtlarda ki sanatsallıkla örtüşmeyen bu olumsuzlukların, müzik dallarında da örneklerini gördüğümüz üzere ezgiyle biraz olsun aşıldığı da yadsınamayan bir gerçektir.
*Zülfiye Kabalcı’dan “Abaza Durdu Bey’in Aadı”: (s.245-246)
“Bundan 120 sene gadar evvel Ermenilerin Andırın’ı ve Geben’i yakıp yıkmaları esnasında Andırın yönetiminde söz sahibi olan Mustantık Durdu Bee de öldürülüyor guzum. Bu aaıt Abaza Durdu Beee’n Ermeniler tarafından öldürülmesinden sonra yakılmıştır. Aaıt kim tarafından yakılmış bilinmiyor. Ermeniler Hökümetimizi yakıyollar, dosyalarımızı, nüfus defterlerimizi, dapı defterlerimizi yakıyollar, paramızı alıyollar.”
Amanın Hökümet alışdı
Gaymakam yaralı düşdü
Kör olası Çoturoolu
Sandıkta para belişdi
Durdu Bee’mi bulmuşlar
Aa dırnaandan bilmişler
Çaman edip sermişler
Dayanıp da duramıyom
A gonaa goyak goyak
Merdiveni seksen ayak
Durdu Bee’mi öldürmüşler
Bacısı burada gerek
Kak bacı baaçayı gezek
Gutlu geyek tozak tozak
Durdu Bee’mi öldürmüşler
Bacısının yolu uzak
Hanımını beliinden asmışlar
Öldürmeden ellerini gollarını gesmişler
Aalaşır guzuları vay anam babam diye
Dambaşından bakıyoyollar
Kelleleri dakıyollar
Öldüüme yanmıyorum
Hayatıma bakıyollar
Dam başında geziyollar
İfedemi yazıyollar
Öldüğüme yanmıyorum
Hayatıma bakıyollar
Süngülere dakıyollar
Bebekleri çekiyollar
Öldüüme yanmıyorum
Hayatıma bakıyollar
*“Osman Paşa’nın Aadı “nı da (s.247) “Seferberlikte Osma Paşa’mızı öldürmüşler. Bir asker anası Osman Paşa’ya şööle (Zülfüye Kabalcı) demiş”:
Gara çadır belik belik
Ciğerlerim delik delik
Gannar akar oluk oluk
Osman Paşa’m dünden ölük
Gelen asker geri dönük
Maraş’ta oturan gadı
Gel bacım ağlama dedi
Yalınızım esker olmuş
Ölen askerimin adı
Maraş’ta oturan Muşur
Gel bacım aklını deşir
Yalınızım asker olmuş
Anası çentesin taşır
Bacısı:
Kapımızın önü incir
Goluma vurdular zincir
Getme babam oolu getme
Yalınızım canan incir.
*“Seferberlikte Öldürülen İki Gardaşın Aadı” (s.248)
“Seferberlikte iki gardaş bir yabancı adamı öldürüyollar. Bunu Türkler öldürüyor, anası da buna ağıt yakıyor” gibi ağıtın üst bölümünde yer alan satırlarla, ağıtın altında yer alan:”Zülfüye teyzeyin söylediği bu ama aaıt iki kişiye yakılmış galiba sonra da iki kardeşi öldürüyorlar neyise” bilgisinin yer aldığı bölümde çelişkinin yanı sıra anlam düşüklüğü ve bilgi eksikliğinin yer aldığı görülmektedir.
*Bir diğer konu… Bir önceki ağıttaki “Osman Paşa’nın Aadı “nın sonuncu dörtlüğü olan:”Kapımızın önü incir/Goluma vurdular zincir/Getme babam oolu getme/Yalınızım canan incir.”(s.248) adlı bölümün her iki ağıtta da yer almasıdır. Bu tabii ki, derleme kaynaklarının yaşlı insanlar olması kadar, sözelliğe özgü oluşan yinelenme gibi değişkenliklerden kaynaklandığı söylenebilir. Ayrıca, “Bacısı:” ve “Maraş” sözcüklerinin bir tesadüfilik taşıdığı da görülebilir.
İki şapka, iki yelek
Gırdı bellerimi felek
Çit yavruyu veren aalar
Ellerine alan aalar
Biri Yusuf, biri Mutlu
Budur Osmannı’nın eti
Hele bazara bazara
Bazar otların bozara
Çiççelerimi vurmuşlar
İkisini bir gun mezere
Bacısı:
Maraş’da da goca çınar
Yel eser de dalı döner
Ana burda aalamıyak
Garipeller bizi gınar
Kapımızın önü incir
Goluma vurdular zincir
Getme babam oolu getme
Yalınızım canan incir.
*“Kapımızın önü dutlar/Gene depreleşti dertler/Fırıl fırılgızak çeker/Gzuuzmun bindii atlar//Hardaı gönlüm hardaı/Var mı sözümün gardaı?/Yaralılar yangın olur/Başucuma gun bardaı//…” gibi dizeleri yer alan Zülfiye Kabalcı’nın ağıtının Osmaniye Vayvaylı Köyü, Kesme Burun’da kendisini vurarak intihar eden bir gencin anısına yakılan “İntihar Eden Kesme Burun’lu Genci Aadı”nı (s.249) başlığını taşıdığı görülüyor.
*Zülfiye Kabalcı’nın diğer ağıtlarıyla ağıt derlemeleri son buluyor… Bunlar; “Vurulan Özne’nin(Hacı Bey) Aadı” (s.250), “Kürt Harbinde Kaçırılan Avradın Aadı”, (s.251-252), “Zülfiye Kabalcı’nın Adana Hastanesinde Kendine Yakdıı Aadı” (252-253), “Kına Türküsü” (s.253-254), “Hacı Ahmet Aa’nın Ormancılara Söyledii Türkü” (s.255), “Mulla Kabalcı’nın Hanımı Elif Kabalcı (‘nın) Herifine Yakdıı Aadı” (s.256) “Hacı Ahmet Aanın Gardaşının Ölen Ooluna Aadı” (s.258), “Beşbucaklı Hacı Ahmet Aa’nın Kestii Garısına Yakdıı Aadı” (s.259-262) isimli ağıtlardır. “Üzengilik Sonrası Beşbucak Köyünde Gelin Öödü” (s.256-257) adlı türkülü öğüt de kitabın yazarı olan Zahide Eskici’ye ait.
*Tabii burda ufak bir şey; “Mulla Kabalcı’nın Hanımı Elif Kabalcı (‘nın) Herifine Yakdıı Aadı”n (s.256), bir ‘nın eksiğiyle -Elif Kabalcı (‘nın)- yer aldığı görülmekte. Bununla birlikte, kitabın dilbilgisi ile sayfa düzeninde aksaklıklar olsa da K.Maraş’a bağlı Andırın yöresinin hikâyeli türküler ve ağıtlarını çıkarmanın kolay olmadığı söylenebilir. Özellikle ses kaydı bağlantılarında sıkıntı çok olur. Ayrıca yaşlı insanların bellek ile söylemleri arasında yer yer oluşabilecek fluluk ile ifadenin anlaşılırlığı, doğruluğu ve harcanan zaman başlı başına bir bilgi kaynaklı emek ürünüdür. Ama sonuçta böyle K.Maraş/Andırın yöresinin halk bilim varsıllığının bir bölümü ortaya çıkıyor. Bu nedenlerden dolayı halk şairi Zahide Eskici’yi kutlamak gerekir.
*Köyün birinde yapılan düğünde gelinin evli kız kardeşini kaynanası-kayınbabası düğüne göndermezler. Gelin indikten sonra git derler. Gelin indikten sonra düğüne giden kız kardeş, düğünde çıkan bir kavgada silahtan çıkan kurşunla vurulur. Bunun üzerine; gelin/kız atışmasından oluşan ağıtı Zülfiye Kabalcı “Vurulan Özne’nin(Hacı Bey) Aadı”nı (s.250) söyler… “Gelin: Al gınalar yakınmışsın/Siyah sürme çekinmişsin/Gız gardaşın ölmüyek mi?/Ne çok altın dakınmışsın”(s.250)
*Zülfiye Kabalcı, “Kürt Harbinde Kaçırılan Avradın Aadı”, (s.251-252) adlı, ağıtı ise, kocası öldürülüp, mağaraya kaçırılan, çocuk sahibi bir kadının hikâyesi… …“Kürt harbinde avrada demişler ki; Kürtlerimi istiyon Türküye’yi mi? Avrat ben memleketimi istiyom…” deyince kadını Sivas’a götürüp bırakmışlar. Kadın mağaradayken; “Çevirdiler dar ikindin/Öldüm yalvarı yalvarı/Gurban ollum sürmeli eşim/Soyka da mı verdin şalvarı” dizelerinden oluşan türküsünü yakmış…
İnce derenin galası
Yıkılıp veren olası
Hancer sokma kör olası
Vurun bir gurşundan ölsün
Ayak da cizme ışılar
Gınaman beni gamşular
Şimdi sürmeleşim gelir
Çamırlı obası garşılar
***
Gardaşlarım gardaşlarım
Gana belendi gaşlarım
Ayan olsun gayınnarım
Delikli damda gışlarım
*“Zülfiye Kabalcı’nın Adana Hastanesinde Kendine Yakdıı Aadı” da var (252/253)
Adana’nın yolu yarık
Duman çöker direk direk
Bu dünyada göremiyom
Guzularım maaşerde görek
***
Cahan’ın köprüsü uzak
Gedek Andırın’ı gezek
Gara Döndü’m daha ufak
Onun da evini düzek
*Yine , Zülfiye Kabalcı, “Kına Türküsü”ü (s.253-254) söyler.
Beline bağlamışlar yelfe guşağı
Arkasına uydurmuşlar mektep uşağu
Al gelin almıya geldik almıya
Alıp da aman geri dönmüye
*Zülfiye Kabalcı, “Hacı Ahmet Aa’nın Ormancılara Söyledii Türkü”yü (s.255) anlatıyor… Evine gelip, ses verip, ayakkabısını giydiği hâlde kendisini defalarca çağıran ormancılara kızıp küfür eden Hacı Ahmet Ağa, türküsünü de söylerken bir yandan da evin yan tarafından kaçan ormancılara doğru koşuyor:
Merkezimiş şo Anıcık
Yenilsene bire çocuk
Memur olmuş o da gezer
Boku guru Mustafacık
***
Hobu deli gönlüm hobu
At üstünde gördüm zobu
Omuzları kemre kemre
Çok incitmiş gazan gabı
*“Mulla Kabalcı’nın Hanımı Elif Kabalcı (‘nın) Herifine Yakdıı Aadı” (s.256) yine Zülfiye Kabalcı’dan dinliyoruz…
Elbise geyer garadan
Alem savışır buradan
Gahır etme sürmeleşim
Alıyana bir söledim
*Zülfiye Kabalcı, kayınbabası “Hacı Ahmet Aanın Gardaşının Ölen Ooluna Aadı”nı (s.258) söyler:
Baata baddı ocak bata
Dilime getirmem hata
Oolum eskere gedeydi
Isdanbul’dan daha ötüye
Baatı gara sefil gelin
Sallanmıyo yeşil beşik
Başucunda yanar ışık
Baatı gara sefil gelin
Kesmeler dökmüş palıdı
Gapıya vurudm kilidi
Güleşçiler hep soyundu
Yavrum içinde biridi.
*“Beşbucaklı Hacı Ahmet Aa’nın Kestii Garısına Yakdıı Aadı” da (s.259-262) bir iftira sonucu olan bir acı olayın bilinçsiz fotoğraflarını ortaya koyuyor… “… Seferberlik zamanında üçetek zubun giyilirmiş. Hacı Ahmet’in karısı da zubun biçermiş. “Mulla İrbeem”in oğlu da anasına üçetek zubun biçtirmeye gelmiş. “…Hacahmedaa’nın istemezi varımış. Zenginniyo, bunu needek de batırak zengin olup gediyor gediyor derimiş…” İşte, Hacı Ahmet’i hiç sevmeyen “Göhemet”, Mulla İbrem’in zubun biçtirmeye gelişini fırsat bilerer hemen Hacı Ahmet’e:”…senin avrat Mulla İrbeem’in ooluna bilmem nerelerini elliye elliye üçetek zubun fısdan bişdi demiş…” Hacı Ahmet’in hamile olan Durdu ismindeki karısı da aşeriyormuş. Bahçeye gidecek olan Zilfi bibiye:”…Zilfi’m baaçıyagediyon heelossa bana da üç dört dene bosdan getir demiş. Neyise getirmiş vermiş o da almış yorganın arasına sokuvermiş…” Bunu gören Göhemet hemen koşarak Hacı Ali’ye:”Mulla İrbeem’in oolu avradına bosdan getirdi avradın da yorganın arasına sokdu..” deyince olanlar olmuş… Hacı Ahmet gidip hemen yorganın arasına baktığında bosdan olduğunu görmüş. Sabah olunca, diğer eşinden olan oğlu Kadir’i gönderek, eşi Durdu’yu içeri çağırıp, kapıyı örtmüş…”…Dirgeni çekmiş, Mulla İrbeem’in ooluna üçetek zubun biçen mi demiş vurmuş yıkmış. Mulla İrbeem’in oolunun bosdanını alın mı demiş vurmuş yıkmış, çekmiş ocaklaa baazlamış. Oturmuş bir kenara bakalım Hacahmedaa sorgusuz süalsiz kesip öldürdüğü karısına neler demiş.”
Gapımızın önü seki
Türkmenner yüklemiş yükü
Bana karşı dadlı koku
Dök emmimin Dudu kızı
Sekiz arşın dam dolama
Gaşları benzer galeme
Akıllıydı emmim gızı
Akıl ööredir Âşeme
Ne yatıyon gannı kenni
Hökümetde cinsim ünnü
Bayramlarda biyaz donu
Gey emmimin Dudu gızı.
Kitabın yazarı olan halk şairi Zahide Eskici’ ise, düğünün üçüncü günü oğlan evine, verilen armağanlarla (üzengi) inen geline türkü olarak söylenen öğüdü anlatır. “Üzengilik Sonrası Beşbucak Köyünde Gelin Öödü”nde (s.256-257)…
Yuvan mutlolsun gelinim yuvan mutlolsun
Dilin dadlolsun gelinim dilin dadlolsun
Hem orda, hem burda yerin dadlolsun
Sen hoş geldin safalar getirdin
*Gadasını Aldığım Hikâyeli Türküler ve Ağıtlar/Derleme/kendi yayını/300 sayfa/Eylül 2017)