ALİ TAŞ ADN.


“SİHİRLİ BİBER TARLASI”(*)


Elif Gülnur Parmaksız, “Adonya” (2014) ve “101 Odalı Konak” (2015) adlı romanlarından sonra, öyküye dönüş yaparak, “Sihirli Biber Tarlası” (2018) adlı kitabıyla okura merhaba demiş. Ata’ya, anne-babasına, kedilerine ve yayıncı Hakan Sertan’a ayrıca teşekkür notu düştüğü kitabının girişinde; “Bu kitap, kadının özgür bir birey olarak saflarda yerini alabilmesini sağlayan, sahip olduğu hakları ona iade eden Mustafa Kemal Atatürk’e adanmıştır” vurgulamasında bulunmuş. Korkuyla cesaret arasında paradoks oluşturmayan: ”Cesur bir insansan, daha yeni bir dünya aramak için hiçbir zaman geç kalamazsın” gibi, ustası Stephen Kıng’in sözünü de kulak arkası etmeyen yazarın kitabında; “Karavanda Bir Gece”, “Sihirli Biber Tarlası”, “Mumlu Kökün Esrarı”, “Çikolata Cini” ve “Kedi” adlı öyküler yer almakta. Korku öykülerinde kazanımlı değerlerle eğiten yazar Elif Gülnur; yer yer imge ve betimleme ve benzetmelerle sanatlaşarak öykünün tadını duymsatan kendine özgü diliyle, büyüklerin de okuyabileceği öykülere kitabında yer verir. Günün moda deyimiyle kazanımlı değerlerle de bir anlamda çocuk kaynaklı okuru da eğiten yazar Gülnur’un; korku öykülerinde yer yer imge/betimleme ve benzetme örgüsünün öyküye sinen tadımsı gereksinimiyle de sanatlaşan kendine özgü yalın ağırlıklı dil emeğine de, büyükleri de kapsayan bir okur kitlesinin ilgisiz kalmayacağı görülüyor.
“Canavarlar, hayaletler ve bütün o büyü işleri doğrudur. Eğer siz bunlara inanmıyorsanız, hâlâ bunlarla karşılaşmadığınız içindir. Bir kitabın içinden, varlığına inanamayacağınız âlemlere geçebilirsiniz ve bunun için büyük paralar ödemenize de gerek yoktur. Hangi kitabın sizin vazgeçilmeziniz ve hangi yazarın kahramanınız olacağını bilmelisiniz…” diyen Elif Gülnur Parmaksız; sonrasında, “bambaşka dünyaların” kapısını aralayan “önsöz”üyle, yazınsal geçiş hakkındaki içeriksel değinisini sürdürüyor:“Belki raflarda önünden geçerken hiç bakmadığınız ya da elinize alıp geri koyduğunuz bir kitap, bambaşka dünyalara gitmenizi sağlayacaklardır. Bunu bilemezsiniz. O yüzden çok ama çok okumalısınız.”


*“KARAVANDA BİR GECE”
Kasabada yaşayan, ailenin tek çocuğu Piya, kedisi Çintilla mutlu… Kitap okuyup, seviyorlar ailece. Notla haberleşip sınıfta, okul çıkışı; Piya, Kirtas, Zille, Mirşe, Kulis beş arkadaş satın alıp, ailelerin de desteğiyle ormana koyup, tamirat ve düzenleme de yaptıkları motoru çalışmayan karavanı oturabilecek bir hale getirirler. Aileleri ormandaki karavanda kalmalarını istemse de, arkadaşı Zille’de kalacağını söyleyen Piya, o akşam iki kız, birlikte ormandaki karavanlarında kalırlar kalmasına da; çöken akşamla birlikte orman farklıdır… “…Gündüz cıvıl cıvıl sıcacık bir yuva gibi görünen, özgürlüğü çağrıştıran karavan; hava karareınca gözüne korku tüneli gibi görünmeye başlamıştı…//…Zille’nin korkudan dişleri tıkırdıyordu. Karanlıkta ağaç dalları büyük eller gibi gölgeler oluşturuyordu. Aniden acayip bir kuş öttü. Çok berbat bir sesi vardı. Sanki çığlık atıp yardım ister gibiydi. Bir anda ikisi de yerlerinden sıçradılar. ”(s.11)
Karavandan dışarı çıktıklarında kapının açılıp kapandığı sesini duyarlar; daha sonra, karavana döndüklerinde bir adam telefonla gizli numaradan arar:”Ne yaptığını görüyorum…” diye. Piya, telefonuna baktığında, son aranan numaraların silindiğini görünce, dışarı çıktıklarında karavana giren birinin telefondan kendi numarasını aradığını ve son aradığı numaraları sildiği kanısına varırlar. Daha sonra, gizli numaradan Zille de aranır.
Korku dalgaları arasında çalkalanan çocuklardan Zille, perdenin ucundan dışarıya baktığında yazarın doğadan insana uzanan somut imgesel gösterisiyle korkusu ikiye katlanır… “…Gecenin karanlığında yeşilden siyaha dönen ağaç dalları, yapraklarıyla birlikte hafif hafif sallanıyor, konuşmak isteyip de konuşamayan dilsiz ruhlar gibi dans ediyorlardı. Birden camın diğer yanında bir yüz belirdi. Saçsız başında fosforlu kedi gözleri gibi iki yeşil nokta, vahşi bir parsın bakışlarıyla Zille’nin gözleriyle buluştu…”
Dışarıya çıkmalarını isteyen adam bir sonuç alamayınca, telefon edip yardım istediklerini, bir arabanın geldiğini söylemesi üzerine rahatlayıp, dışarı çıkan kızlardan Zille’yi yakalayıp kaçırırken, Piya, peşinden koşarak elindeki bıçaklarla adama saldırır. Saldırı sonucunda düşen adamdan bileğini kurtaran Zille ile Piya ormanda koşarak kaçmaya başlarlar. Saklandıkları ağacın arkasındaki otlukta adam onları bulduğunda, kaçmaya çalışsalar da Piya’yı ayak bileğinden yakalar. O sırada, Zille geri dönüp, adamın başına kaya parçası fırlatsa da saldırgana isabet etmez ve küfür savuran adam Zille’yi savuran bir tokat atar. Adamın elinden kurtaran Piya ise adamın sırtına atlayıp omuzunu ısırır. Kendini kurtaran adam ise Piya’nın boğazını sıkmaya başlar. İşte tam o sırada elindeki iri bir kütükle adamın başına vuran Zille kurtarılmalarının kahramanı olur. Hastanede gözlerini açtıklarında, akıl hastanesinden kaçan bir delinin saldırısına uğradıklarını öğrenirler.


*“SİHİRLİ BİBER TARLASI”
Annesini, babasını kaybeden Oni, ailesinden kalan bir evde ve çeşitli işlerde çalışarak, kedisi Piris ile birlikte küçük bir köyde tek başına yaşıyordu. Hayvanları çok seven Oni’nin düşü, büyük bir çiftliği olan veteriner olmaktır. Bunun için çalışır, didinir. Öni’nin köyde işlerini yaptıklarından biri de Meskeret adlı yaşlı bir kadındır. Onun çiftliğinde çalışır. Meskeret, biber tarlasının üzerine titrer. Oni ve kedisinin oraya girmesi yasaktı. İstake de, köyde yalnız onun yanında çalışan biridir. Bir gün, yaşlı kadının evini temizlerken, Meskeret’in İstake’ye, evde hiç biber kalmadığını, almasını söylediğinde Oni oldukça şaşırır. Tarlada onca biber varken neden biber alındığını çok merak eder. Ayrıca, Meskeret, İstake’ye, çok geç kalmamasını, bekletilince öfkelendiklerini de ayın 3. Çarşamba amanlamasında dile getirir. Oni, kedisini eve bıraktıktan sonra merakını yenemeyerek geri dönüp, Meskeret’in evine geldiğinde, sıcak olması gereken karanlık ve soğuk evde Meskeret ile İstake’nin sırtı duvara dönük halde heykel gibi ayakta olduklarını görünce korkar ve merakı da daha fazla kamçılanır. Gizlice evden tam koşarak çıkacakken, “Vakit geldi” diyen İstake’nin sesi üzerine saklanıp izler. Dolabın deliğinden, siyahlar giyinen ikisini görür. Kadın, sıcak kan kokusu aldığını söyleyip şüphelense de, gecikmemek için hemen giderler. Oni ise biber tarlası tarafından çiftlikten kaçarken, aydınlanmış olan biber tarlasında her ikisini sırtı dönük olarak gördüğünde:”Hoşheldiniz!” diyorlardır… O sorada, tarladaki biberlerin insana döndüğünü görür. Orda düşüp bayılır. Sabah olduğunda kendisini gören İstake uyarınca, evine döner. Daha sonra, köydeki diğer bir çiftlik sahibi olan Botan’ın yanında çalışırken, İstake’nin oraya gelip, “çocuk uyandı…” derken kendisinden söz ettiğini anlar. İstake ile Botan arasında geçen konuşmalardan, kendisinin ne yapacağını bildiğini algılayan Oni, hayatının tehlikede olduğunu anlayarak kasabaya gitmekten vazgeçer.
Oli, yaşadığı olayların parçalarını birleştirdiğinde, köyde gaipten bir haberleşme sistemi, olduğunu, sihirli birşeylerin döndüğünü algılar. Evini satıp, kasabada liseyi okumak istediğini de anında birçok kişi duyar. Pilase ile konuşan İstake, liseyi bitirene kadar köyde kalmasını istemekte, aksi takdirde gitmesine izin veremeyeceğini belirtir. Oni, köyden gizlice gidecek, kapıyı kilitleyip, bir daha dönmeyecektir. Daha sonra ise evini satmayı planlar. Ama önce, gelecek ayın üçüncü çarşambasını bekleyecek ve sihirli biberlerin sırrını çözecektir. Bu ara Oni, köydeki insanlarla fazla konuşmadan ve çok dikkatli olarak köydeki yaşamını sürdürür. O çarşamba geldiğinde Meskeret’in yanına gidip yemek yerken, Meskeret ile İstaki’nin, yemeklerini yemeden, geri tabağa bıraktıklarını görür. Kedi sevmeyen Meskeret’in, sarı gözlü kedi için bir rahatsızlık duymadığını ve köydeki tüm kedilerin gözlerinin sarı olduğunun farkına varır. Bu durumda köydeki tek canlı kedi de Piris’tir. Dolaptaki elbiselerin giyilmediğini, akşamları yanıyor dediği şöminenin yanmadığını, yatağın açılmadığını da bir ara görür. Oni, o gün işini bitirip eve döndüğü akşam, sishirli biberler muamması için akşam geri döner. Meskeret’in çiftliğine geldiğinde ise Meskeret ile İstaki’nin siyahlar içinde katıldığı tekerleme gibi şeylerin söylendiği garip töreni ve tören anında sihirli biberlerin ölü insanlara dönüştüğünü görür. En öndeki ölü çocuğun 18 yaşına kadar köyde kalmasını istemektedir. Anne ve babasını trafik kazasında kaybettikten sonra köyde yapılan oylamada çocuğun 18 yaşına kadar yaşamasına izin verildiğini belirten; ölü köydeki yaşayanların tümünün ölüler olduğunu söyleyen bir ölü, çoğunun 150/200 yıl önce ölen ölüler olduğunu da sözlerine ekler. Daha sonra, kasabadaki kitapçı Bamse ile dertleşirken durumu anlatan Oni, kitapçı dükkânında çalışıp, pazarda da kitap satarak, üniversiteye kadar olan üç yıl süreyi Bamse’nin onun yanında geçirebileceğini öğrenir. Köye döndüğünde, kendisini bekleyen Pılase’ye, parası yetişmediği için ayırttığı kitapları almak için borç para isteyince, o da diploma hediyesi olarak kendisine almak istediğini belirtip, parasını da verince, kasabaya döner. Kasabaya girerken tam da Bamse’ye yaklaştığı an, koşarak çığlık çığlığa gelen Pilase’ye köyün gerçekleriyle ilgili her şeyi bildiğini anlatır. Bu ara, Bamse, Pilase ile konuşur ve ikna eder. Oni ile kedisi arabaya binerken onlar birbirlerine öpücük atarak ayrılırlar. Bu kez, kasabadaki canlılar arasında bir ölü olarak yaşayan Bamse’ye teslim edilmiştir Oni 18 yaşına kadar.


*“MUMLU KÖŞKÜN ESRARI”
Nessa ve ailesi, evin ilk sahibi mumdan heykeller yapan bir sanatçı olduğu için adı “Mumlu Köşk” olan bir köşke taşınırlar. Anne yazar, baba inşaat mühendisidir; kardeşi Tara ile kedisi Mike de vardır. Köşkü keşfederken, bodrum kata da kardeşiyle birlikte indiğinde annesi de gelir. Evdeki eşyalar kaybolur, yer değiştirir. İki el değiştiren köşkü alanlar bir ay içinde satarlar. Köşkün ilk sahibi olan sanatçının yaptığı mumdan heykellerin her birine bir ruh gizlediği söylenir. Parti verildiği gün bunları yeni arkadaşlarından duyar çocuklar. Başka başka odalarda uyanmaları; eşyaların yer değiştirmesi; düzenlenen köşkün eski hâlini alması ve gelen polislerin herhangibir parmak izi bulamaması; “konuş benimle..” diyen Nessa’nın odasına geceyarısı gelen heykelin, menekşeleri kendinin getirdiğini itiraf etmesinden oldukça çocuklar korkmaya başlasa da, yazar anne bir türlü hayalet olayına inanmak istemez. Son olaydan oldukça korkan Nessa, odasına heykel gelmesine rağmen, kardeşi gelmeyince, yalnız başına o geceyarısı bodruma indiğinde, höflenip geri kaçmak istediğinde bir heykel omzundan tutunca, kapıda beliren Tara ve onun arkadaşı Mike’nin çığlıklarıyla ortalık ayağa kalkar. Nessa, heykellerle konuştuğunda, köşkü sahiplenen heykellerin çıkıp gitmelerini istedikleri belirtilir. Daha sonra, yazar anneye kızan heykeller Nessa’nın üzerine atılınca, Mike’nin yardımıyla heykellerin ellerinden kurtulurlar. Kapıda beliren babanın, kapanan kapıyı baltayla kırmasıyla da dışarı çıkarlar. Heykellerle boğuşma sırasında bir köşede kalan çakmakla Nessa’nın mumlu heykelleri ateşle tutuşturması sonucunda da köşk tamamen yanar. Köşkten ayrıldıklarında, köşkün bahçesindeki iyi kalpli mumlu heykelleri de beraberlerinde götürürler.


*“ÇİKOLATA CİNİ”
Çikolata edebiyatından sonra korku dolu bir gece başlar. Melek uykuya dalarken dolabın kapağı açılıp, içinden çıkan hayalet odada dolaşıp, kendisiyle konuşur. Hayalet koskoca bir yumurta görünümündeki çikolata cinidir. Onunla konuşurlar…”Çikolatadan bir havuz ve yanında bir büyük olmasa…” dileğini gerçekleştirmek için gelir çikolata cini. Onunla dolabın içine sıkışır, ittiğinde ise hayallerindeki çikolata havuzuna düşer ama muhafızların sıkıştırmalarından, kraliçenin çikolata havuzuna… Daha sonra, cezalandırılmak üzere, muhafızlar eşliğinde kraliçenin huzuruna çıkarılır.
Süreri sıradaki öyküdedir…


*“KEDİ”
İçiçe iki öykü… “Çikolata Cini”nin süreri olan “Kedi” de öykü devam eder… Yazar, öykü içinde öyküde, yâreni bir kediyle fabltik bir naiflikle sürer öykünün izini… Kediyle, yatağa dönüş yolunda bir özgürlüğe kaçış diyalogu geliştirir yazar. Her iki öykü de, diğer öykülere göre korku ve gerilim direnci düşük öykülerdir. Muhafızın görmesi sonucunda kediyle kaçan kahramanımız, bir ağacın altına geldiklerinde, kedinin açılmasını sağladığı bir deliğe atlayarak kaçarlar. Kaçarlerken, Kerit Kedi, sevgilisi olan Tamba adındaki sarman kediyle karşılaşır. Birlikte giderlerken, Tamba bir düğmeye dokununca yukarı çıkarlar ve sodalı nehirde yıkanırken kraliçe ve muhafızlarıa yakalanır. Onlardan yakayı kurtardıktan sonra da, gelen Kerit ve Tomba yakınına sokulur. Daha sonra karga Arçi onların diyalogına katılır… Yanındaki iki kediyle birlikte, çöp kutusu görünümüyle baloya katılır ve orda Çikolata Cin’ine rastladıktan sonra, onunla konuşurken de, kendisini yakalayacağını söyleyen muhafızın seslerini duyması sonucunda kraliçeye yakalanır. Arçi’nin tanıklığı sonucunda da Kerit ve Tamba’nın yanı sıra Çikolata Cini ile birlikte ormana gitme cezası alırlar. Orda hayalindeki çikolata havuzunu bulduktan sonra kraliçenin de bulunduğu ortamda özgürlüğü adeta ilan edilir. Çikolata Cin’i tarafından itildiği dolaptan yuvarlana yuvarlana kendi dolabının içinde bulur kendini. Yatağına döndüğünde gecenin hâlâ bitmediğini görür.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04