Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


AFGANİSTAN MUAMMASI


Türkiye’nin farklı bölgelerinde doğal afetler devam ederken, Afganistan’da yaşanan gelişmeler, gündemdeki en önemli konu durumuna geldi. Her zaman olduğu gibi, yine her kafadan bir sesle muhteşem bir kakofoni oluşurken, izleyen beyinlerde de kafalar karışmaya başladı. Günlerdir anlatılan ve beklenilen aşırı, aykırı görüntülerin oluşmadığı ekranlara yansıyan görüntülerle ortaya çıkarken, doğaldır ki bu görüntüler, büyük bir aldatmacanın yönlendirilmesi de olabilir. Çünkü Afganistan’da yönetimi ele geçirmiş olan Taliban’ı, tüm dünya oldukça iyi biliyor ve davranış şekillerini de öngörebiliyor. Taliban da bunun farkında ve değiştiğini empoze ederek, yeni olası müdahalelerin önünü kapatmaya çalışıyor olması muhtemel.

Ekranlarda ve sosyal medyada oldukça büyük bir kesim, doğal bir tepkiyle, emperyalist ABD’nin Afganistan’da büyük bir yenilgiyle yüzleştiğini detaylar vererek anlatırken, bir kesim, Taliban’ı, bağımsızlık mücadelesi veren bir özgürlük savaşçısı olarak gösterecek kadar radikal retorik kullanmaktan da çekinmiyor.

Bilinen en önemli gerçek: ABD’nin, Başkan Trump döneminde yaptığı bir anlaşmayı, adım adım uygulaması ve bu süreçte de dikkat çeken en önemli konu, ABD’nin Afganistan’da bulundurduğu harp silah ve araçlarını, böyle durumlarda yapıldığı gibi, geri götürecek tedbirleri almadığı ya da bunları imha edecek imkânı varken, bunu yapmayarak, doğrudan ve çalışır durumda, Taliban güçlerine bırakmış olması. ABD, bırakmış olduğu tüm harp silah ve araçlarını bu ülkeden çıkarabilecek imkana sahipken, kuvvetle muhtemel, yüksek maliyet endişesi geri götürmeyi önlerken, bu harp silah ve araçlarını imha edebilecek imkân ve kabiliyeti kesinlikle vardı ama yapmadı. Bu davranış şekli bir muamma olarak ortada dururken, esasen, ABD’nin aklında yeni ve farklı planlar olduğunun da bir göstergesi gibi.

Afganistan ya da Batı tarafından Afganistan olarak adlandırılan coğrafik bölge ki bu bölgeye net bir isim verebilmek de oldukça sorunlu, oldukça farklı demografik yapıların, mümkün olduğunca karışmaksızın ve birbirleriyle mücadele halinde yaşadığı bir yer. Şöyle ki Afganistan, üniter yapıda bir devlet görünümündeyken, Afgan milleti ya da Afganistanlı denilen insanlar çok farklı etnik kimlikten oluşurken, merkezi yönetimin etki alanı Kabil ile sınırlı durumda bir de facto görünüme sahip. Afgan tabiri de eski ve kullanım dışı olarak, Peştun’ları tanımlıyor. Bölgede, nüfusun %42’si, aynı zamanda Taliban altyapısı olan Peştun’lardan oluşurken, %27’si Tacik, %9’u Hazara (Şii, Moğol), %15 civarı Özbek, Türkmen, Aymak. Geri kalan ise Beluci vs. etnik kökenliden oluşuyor. Kolaylıkla görülebildiği gibi, oldukça farklı bir demografik yapısı var ve en önemli husus, tüm bu etnik yapıların, farklı bölgelerde ve kendi teşkilatlarına bağlı bulunması. Bu görünüm de doğrudan, en ufak bir katalizör etkiyle ortamı germeye ve kan dökülmesine yeterli. Afganistan’daki yapı, her ne kadar değiştirilmek için girişimler yapıldı görünümü verilse de tamamen kapital üzerinde dönüyor ve en kolay kazanım ise uyuşturucu trafiğinden geçiyor. Uyuşturucu ve terör üretme boyutuyla, Afganistan, hali hazırda bir küresel tehdit durumunda.

Afganistan hakkında gerçek bilgiye ve tam bir objektif perspektife sahip olanlar biliyor ki bu topraklarda, bu yapılarla üniter bir devlet kurmak, neredeyse mümkün değil. Afganistan’la birlikte ilk anılan ülkenin Pakistan olması da sadece komşu olmalarından kaynaklı değil. Esasen, döneminin küresel güçlerinin, geleceğe bıraktığı, tuzaklanmış bir bomba siyasetinin ürünü. Afganistan-Pakistan sınırı, İngiliz Sömürge Valileri Durway ve Durand tarafından çizilmiş ve Durand Hattı olarak anılıyor. Bu çizimde, bölgedeki Peştun nüfusun asıl büyük kısmı Pakistan tarafında bırakılarak, büyük tuzak kurulmuş. Pakistan’da bulunan Peştun’ların Afganistan’da ve Afganistan’da bulunan Peştun’ların Pakistan seçimlerinde oy kullanma hakkı da var. Üstelik 1893’te yapılan anlaşma yüz yıllık bir süreyi kapsarken, bu anlaşmanın süresi 1993’te bitmiş durumda. Yani ortada bir anlaşma da kalmamış. Görünüm tüm etnik yapıların bütünlük içinde, aynı bölgelerde ve her an tetiklenebilecek bir kıvılcımla, diğer etnik yapılardan ayrılabilecek konumda olması. Bu görünüm, akıllara Sykes-Picot ile Arap Yarımadasının şekillenmesini getiriyor. Düşünce aynı: Öyle bir yapı oluştur ki gerektiğinde kolaylıkla böl ve yönet. Tıpkı Lenin Stratejisi gibi. Demek ki küresel güçlerin tamamı, bölgesel boyutta aynı görüşte ve bölgeyle ilgili ideallerine yönelik planlı çalışmaları, hiçbir zaman son bulmayacak. Dikkatlerden kaçmaması gereken bir önemli konu da mevcut demografik yapılara ait etnik kökenlerin hemen her birinin, hemen sınır ötesinde ve komşu konumunda, kendisine destek bulabileceği, aynı etnik kökende devletleşmiş bir yapılanma da var.

Şimdi düşünme zamanı:

Böyle bir demografik oluşumla devlet kurmak, ne kadar rasyoneldir, maksadı ne olabilir?

Afganistan yapılanması, vizyon sahibi küresel güçlerin, geçmişten günümüze ve görülen o ki geleceğe kurmuş olduğu bir tuzaklama mekanizması değil midir?

Afganistan yapılanmasıyla kurulan tuzak, Doğu Akdeniz’e ulaşan bir jeopolitik fay hattı üzerindeyken, Türkiye’ye ne tür etkileri olur?

Bu yapılanmayla gelişen durumdan, en büyük çıkarı hangi ülke veya ülkeler ya da ittifaklar sağlar?

Afganistan’dan oluşması muhtemel göç dalgasından, konumuyla, hangi ülke daha fazla etkilenir ve hangi ülkenin demografik yapı değişimiyle bekası tehdit altında kalır?

Soruları artırmak mümkünken, bir an önce alınabilecek tüm tedbirlerin ortaya konulması ve giderici önlemlerin derhal hayata geçirilmesi gerekiyor.  

 

  

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00