Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


AH ŞU MEDYA


Toplumsal yaşama kodlanmış sürü canlılar arasında insan, nasıl olduysa farklı bir konuma fırlamış. Bu farklılaşma, belki de el- beyin işbirliğiyle farklı değerler üretebilmesinden İleri gelmiştir.

     Ama bildiğimiz bişey var. Birlikte yaşamanın temel katalizörü olan iletişim kurma yeteneğini çeşitlendirebilmesi olmuştur.

     Bu yeteneği imle, işaretle, sesle ve çizgilerle bir güç haline getirmeye çalışan İnsanoğlu yazıyı bulmuş, sanatı yaratmıştır.

     Doğanın bir ürünü olan insan neslinin en büyük başarısı ise doğanın güçlerini Fark edip, kullanmayı başarmasıdır. Medya bu başarıların en başında gelir.

     Boşuna değildir siyasetçiden ilahiyatçısına kadar, çeşitli güç odaklarının kıran kırana el atmaya çalışmaları…

                                                         ***

     Bizzat yaşadığım bir olay Medyanın gücünü daha iyi anlattı bana. Yaşamamış olsaydım inanmakta zorluk çeker “ Babacan gene bişeyler uydurmuş, öykü yazdım sanmıştır” der, geçerdim.

     Yusuf Hoca yaşdaşım bir emekli. Doğum yeri Kuzey Anadolu illerinden biri.

     Ailecek tanışmıyoruz. Eşini hiç görmedim. Ama ismen biliriz eşlerimizi. Evimiz de 3 Km. kadar uzaklıkta. Corona’dan bu yana bir çayhanede bile görüşemedik.

                                                         ***

     Bir gece saat 23. 00 civarında telefonum çaldı. Yusuf Hocaydı. Buyrun demem üzerine şimşek gibi “ Evde misin, yanına geleceğim?” dedi; evdeyim, gel dediğimi duydu mu bilmem, kapattı?

     Merak içindeydim. Bişey sormama fırsat vermemişti. Sesinde telaş mı, sinir mi olduğu belirsiz, karma karışık bir yankı vardı.

     Çayı yeniden demledim, saat 24e kadar bekledim. Gelen- giden yoktu. Telefon açtım gelen numaraya. Telefonu açar açmaz “ Yoldayım, geliyorum” dedi, gene kapattı. Aramız 3- 4 Km. ancak vardı. Beklemeye devam ettim, saat yarıma doğru kavuşabildik. Kan- ter İçindeydi. Yolu yaya gelmiş.  Hiçbir şey sormadım. Nasılsa baraj patlayacaktı. Elini, yüzünü yıkadı, biraz serinledi, çaylarımızı önümüze aldık.

Derin bir of çekti. Onun bölük- pörçük anlattıklarını ben size derli- toplu aktarayım:

     65 yaş üstü olanların Corona cezaevine girdiğinden buyana Yusuf Hocanın tek marifeti tv izlemekmiş. Dizileri saatinde izlemekle de yetinmez, bir de Yusuf mu nedir ondan izliyormuş. Hastası olduğu dizilerin arasında “ Akasya Durağı” daha çok sarmış onu. Belki Zeki Alasya yüzündenmiş. O diziyi ben de biliyorum. Durağın 5- 6 tane arabası var. Çaycı ve gece bekçisi Lazoğlu safça bir Ali Kemal ilginç bir tiptir. Çalışan şoförler toplum kesimlerini temsil ediyor gibidir. Hepsinin aile düzenleri problemlidir.

Yiğit şoförler en sonunda evden kovulur, durakta Ali Kemalciğin yatağına parazit olurlar.

     Durakta barınma avantajı şoförleri pervasızlığa yönlendiriyor da olabilir.

     Sonunda şoförlerin karıştığı polisiye olaylar polis karakolunda çözümlenir, şoförler aklanır da aile sorunlar kucaklaşmalarla sonlanır.

     Birbirinden çok da farklı olmayan dizi bölümleri günlük yaşamımızla fazlaca örtüştüğü için mi ne, sevilen bir dizi olmuştur?

                                                         ***

     Yusuf Hoca bu dizinin tutkunlarındandır. Uzun süren kapalı yaşantıda evde öyle dırdırlar yaşamıştır ki Akasya Durağı gözünde tütmüştür.

     Gene bir akşam karısıyla dırdır başlar. Eski sorun. Evi terk edip gitmiş olan oğlana emekli maaşından para göndermemiş olmakmış. Kız da anasını desteklemiş.”  Bu maaş

ailenindir. Aile fertlerinin eşitçe hakları vardır” demiş. Kıyamet ondan sonra kopmuş.

     Yusuf Hoca Akasya Durağında yatmaya karar vermiş ve “ Ne haliniz varsa görün.

Yeter artık sizden çektiğim“ diye bağırınca elindeki baston bile zangır zangır titremiş.

Eşi ve kızı, o güne kadar gördüklerinden daha beter bu bağırma karşısında şaşkınca bakarlarken, yıkarcasına çekmiş kapıyı çıkmış

     Kaldırıma inince gözünün önündeki duman yarılıp açılıvermiş:

Akasya Durağı nerde demiş kendi kendine? Gene kendisi yanıtlamış.

Tv dizisinde adı geçen bir İstanbul semtinde.

Ya ben nereye gideceğim?

     Otel aklına gelmiş, cebinde para yok, Bankamatik kartı yok.

     Eve dönmemeye bir kez daha yemin etmiş.

     Gerçi mevsim sokakta yatmaya henüz izin veriyor ama ya görülürse? Aklına damgayı

şıp diye basıverirler.

     Aklına ben gelirim. İyi ki telefonum varmış.

      Parasızlık yüzünden de onca yolu gece karanlığında düşe- kalka zor gelmiş.

     Sabırla dinlediğim lafını, ansızın kestim:

     -   Hocam sizin evde kim var şimdi?

     -   Hanımla kızım var. Niye sordun?

     -   Sevgili arkadaşım, sen seksenini aşmış, eli bastonlu bir adamsın. Gecenin ortasında kafa bozukluğuna sokağa düşmüşsün. Evde bir oğlan olsaydı çıkar sokak sokak arardı.

Sormadığı sağlık ve emniyet kurumu kalmazdı. Kadınların bunu yapma şansı yok. Onların yerinde sen olsan ne yapardın?

Cezalarını çeksinler.

Yoo, bence bu haddini aşan bir ceza Hocam. Ben derim ki telefonla yerini bildir de huzur bulsunlar.

Ben etmem. Acıdıysan sen et.

Tamam. Sen ara ben konuşayım.

Alo! Ben Yusuf Hocanın arkadaşı Babacan’ım.

Ha, görüşemedik ama tanıyorum Hocam. Yusuf sizden sıkça söz eder.

Tamam o zaman. Emanetiniz bende, rahat olun. İyi geceler diliyoruz.

Hocam adresi verin de istediği zaman gelip alalım.

Gerek yok yenge. Sabah taksi ile gönderirim ben. İyi geceler.

Oh! Şimdi rahatız Hocam. Anlat anlatabildiğin kadar.

     Çay içerken şöyle bir dalıp dalıp gidiyor “ Yav, bir dizinin bana ettiğine bak” diyor; az sonra da:

 Oh! İyi de ettim. Öyle olmasa evden böyle çıkamazdım. Anlasınlar kim olduğumu be! deyip, rahatlıyordu.

     Sabah ezanıyla birlikte: Allah’ım Diyanetin hışmından koru bizi, diye sabah duamızı da beraberce eda ettik.

     Kahvaltıdan sonra taksiye binerken, şoför duymasın diye fısıldıyordu:

 Seksenden sonra çocuklaşacağımız doğruymuş be!diyordu, gülerek…

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04