Değerli okurlar, bu hafta sizlere Yemen konusuyla ilgili Türkiye´de ve Rusya dışında Doğuda çıkan ilk Rusça Gazete ?STAMBULSKİE NOVOSTİ´den (İstanbul Haberleri) bir kesit sunuyoruz.
Arap Vilayetleri (Yemen ve Bağdat)
Yemen´de feodal bir yapının hâkim olduğu, birtakım şeyhlerin ve imamların kontrolünde bulunan Yemen vilayetinde II. Meşrutiyet döneminde sürekli ayaklar yaşanmıştır. Arap vilayetlerindeki ayaklanmalar, merkezi otoritenin yayılmasından korkan, hükümetin merkezileştirme politikalarına karşı kendi nüfuz alanlarını korumak veya yaratmak isteyen yerel/geleneksel liderlerin kışkırtmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Stambulskie Novosti´de Celalettin Korkmasov, 1910 yılının ikinci sayısından başlayarak (Ocak ve Şubat aylarında) üç bölümlük bir yazı dizisinde Yemen sorununu inceler.
Kormasov, Yemen meselesinin son dönemde Osmanlı Devleti´nin en önemli iç meseleleri arasında yer aldığını, Yemen hakkında hem iç hem dış basında yazılmayan gün olmadığını belirtir. Mesele çetrefillidir ve çözümü için hükümetten siyasi incelik ve ciddi yurtseverlik beklenmektedir. Yemen, hem devletin çevre bölgeler (taşra) ile ilişkisi açısın dan hem de (Osmanlı İmparatorluğu´nda nüfus büyüklüğü itibariyle) Türklerden sonra birinci sırada gelen Arapların bu bölgede yaşaması açısından, Jön Türklerin programının köşe taşlarından biridir.
Korkmasov, Yemen´in coğrafi konumu ve verimli toprakları hakkında bilgi verirken, iyi örgütlenirse bu bölgenin küçük bir Meksika haline getirilebileceğini de söyler. Yemen´in iklimi, nüfusu ve dini konusunda açıklamalar yapan yazar, bölgenin ticari merkez olma potansiyeline dikkat çeker.
Yemen´in tarihi ve Osmanlı´nın fethi süreçlerini anlatan Korkmasov, stratejik konumunun altını çizer: Yemen, Mısır ve Hindistan arasında stratejik bir öneme sahiptir ve bütün Müslümanları birleştirmek amacıyla Hindistan´a yönelik seferler açısından bir üs özelliği taşımaktadır.
Korkmasov, Yemen´in 1908 Devrimi öncesi durumuyla ilgili şu satırları yazmıştır:
"Eski rejim idaresinin, merkez için olduğu kadar, Yemen gibi uzak bölgeler için de fazlasıyla yıkıcı etkisi olmuştur. Yemen´de hüküm sürdüğü zaman boyunca devlet, halkın en basit çıkarlarını tatmin etmek için hiçbir şey yapmamanın ötesinde, kendisi açısından en gerekli önlemleri bile almamıştır. Bir süre önce Sadrazam Hakkı Paşa´nın kabul ettiği gibi, ´her yerde idare vardır, tek Yemen´de mevcut değildir´ sözü, Türk hükümetinin bu bölgeye yaklaşımını yeteri kadar anlatmaktadır."Yemen, Türkiye´nin diğer bölgelerinden ırk, halkın dili ve karakteri bakımından keskin bir şekilde ayrılmaktadır. Yemen hâlâ yerleşik hayat aşamasına geçememiştir. Yemen´le Türk hükümeti arasındaki ilişkileri zorlaştıran temel etkenlerden biri, din temellidir. Yemen´de dinin özel ve kamu yaşamı üzerinde hala tam bir hâkimiyeti vardır. Yargı sistemi tümüyle şeriata dayanmaktadır. Tamamen bağımsız bir şekilde yönetilen Yemen aşiretlerinin liderleri aynı zamanda şeyh, imam ve mehdidirler. Yemen´deki bu katı dini yapıya, bölgeye gelen Osmanlı yöneticileri de ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Mesela vali olarak atanan Hilmi Paşa, Yemen´e türbanla gelmiştir. (Osmanlı bürokrasisinde çeşitli görevlerde bulunmuş olan Süleyman Kani İrtem´e göre, 1898 yılında Yemen Valiliğine atanan Hüseyin Hilmi Paşa´nın sarık, cüppe giymesinin padişah tarafından emredilmesi, Abdülhamit´in bu kıyafetin Yemenlilere iyi tesir edeceğini düşünmesindendir.)?
Çağdaş yaşamın dışında yaşayan Yemenliler, savaşçı geleneklerini de sürdürmektedirler. Geçmişleriyle gurur duymakta ve Türklere yukarıdan bakmaktadırlar. Bu durum anlaşılabilir; bu sebeple Araplar, halifenin kaybolan saygınlığını geri getirmeyi vadeden herkese kolayca inanmaktadır. İmam Yahya ve Mehdi İdris, bu şekilde halkı her zaman ayaklandırma, başarabilmişlerdir.
Araplarla Türkler arasındaki ilişkilerin gerilmesinde yabancı devletlerin Yemen üzerindeki politikaları rol oynamaktadır. İngilizler Aden´de şeyhlere tam bağımsızlık sağlamakta, onlara küçük birer padişahmış gibi davranmakta ve hatta para vermektedir. İtalyanlar Eritre´de 1 milyon frank vergi toplarken, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için 10 milyon franktan fazla harcama yapmıştır. Fransızlar Cibule´de sadece kendi liman ve demiryoluyla ilgilenmiştir. İyi korunmayan Yemen kıyıları her türlü kaçakçılığa da açık durumdadır. İngilizler, İtalyanlar ve Fransızlar tarafından yürütülen silah kaçakçılığı öyle boyutlara ulaşmıştır ki Cibule´de 2 ruble 20 kopeke silah ve 30 mermi almak mümkündür. Yabancı devletlerin bu şekilde içişlere karışması ve halkın memnuniyetsizliği Yemen-Osmanlı İmparatorluğu arasında aralıksız sert bir mücadeleye yol açmıştır.
İstibdadın son aylarında İmam Yahya, Kahire basınında yayımlanan uzun mektubunda Yemen´e karşı adaletsiz davranmakla suçlayarak eski rejime ve Abdülhamit´e karşı çıkmıştır.
Meşrutiyet´in kabulüyle yeni rejim, Yemen´e tavrını değiştirme eğilimindedir. Eski yönetim biçimi, devletin bütünlüğü açısından asla kabul edilebilir değildir. Bununla birlikte yeni rejimin henüz tam oturmamış olması nedeniyle, merkezin Yemen´e tavrında bir bütünlük görünmemektedir. Bu belirsizlik, Arap kabileleri arasındaki başkaldırıyı güçlendirmektedir.
Jön Türk hükümeti bir taraftan inatla meşruti rejimi kabul etmeyen unsurlara son vermek için zora başvurmaya, diğer taraftan bölgede gerekli reformları yapmaya karar vermiştir. Dahiliye Nazırı Talat Bey, meseleye yoğun biçimde eğilmiş ve Yemen halkının anayasanın özü ve adalet ilkesi konusunda bilgilendirilmesi için çaba sarf etmiştir. Kur´an öğretisini katıksız kabul eden Yemenliler için anayasal ilkelere dayanan adalet, Abdülhamit´in istibdat rejimindense dini ruha daha uygundur. Bu önlemler kışkırtmaların azalmasını sağlamıştır. Böylece reformlar için gerekli zemin oluşmuştur. Bununla ilgili çalışmalar tamamlanabilir.
Reform tasarısı Yemen´deki tüm hayatı yapılandırmayı, kültürel yeniden doğuşu ve merkeze yakınlaşmayı öngörmekledir. Önceki kargaşalığın sorumlusu olan idari kadrolar değiştirilir. Yerlerine kanunlar karşısında sorumlu olacak ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun davranacak kişiler atanır. Yargı alanında laikleşme adımları atılacaktır. İç güvenlik ve kaçakçılığa karşı kıyıların güvenliği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.
Özellikle demiryolları ağına önem verilecektir. Demiryolları sadece ekonomik anlamda değil, geri kalmış bölgenin kültürel gelişimi açısından da değerlendirilecektir.
Eğitim reformu da gerçekleştirilecektir. Yemen´deki medrese yeniden düzenlenecektir. Hükümet, laik eğitim konusunda ısrarcıdır ve ilkokulların sayısını artırmak çabası içindedir, orta ve yüksek okullar, hatta iktisat mektebi kurulacaktır.
Korkmasov, ileriye yönelik düşüncelerini şöyle ifade eder:
"Böylece asırlarca süren fetih politikası Yemen´de son bulmakta, bütün imparatorluk için olduğu gibi Yemen için de barışçıl ve kültürel çalışma açısından yeni bir dönem başlamaktadır. İki tarafa da birçok kurbana mal olan son askeri çatışmalar, ülkenin ne zamandan beri ihtiyaç duyduğu reformlara dönüşmektedir. Abdülhamit´in istibdat idaresi sonucunda sallanan sultanın iktidarı, yerel hayatın taleplerine cevap veren yeni düzenle birlikte tekrar sağlamlaşmaktadır. Bu önlemler, karmaşık ve önemli Yemen meselesini çözecek midir? Şüphesiz, yürütülen reformlar, bölgenin kültürel ve milli gelişimini öngörerek, dillerine ve geleneklerine saygı göstererek, onların çıkarlarını feodalizmin artıklarından koruyarak, Yemen´de sükûnetin sağlanmasında çok şeyler yapabilir. Ancak dini, toplumsal ve ekonomik ilişkilerde geri kalmış bölgenin, ilericiliğin ve Türkiye´nin kültürel ve siyasal etkisiyle barışmanın gerekliliğini kendi gelişim sürecinde anlaması için daha zamana ihtiyaç vardır. Meselenin bu şekilde çözümü, esas olarak Jön Türk politikasının özgürlükçülüğünün ve uzak görüşlülüğünün derecesine bağlıdır."
Yemen meselesi gazetenin 26 Mart (8 Nisan) 1910 tarihli 13. sayısında yeniden gündeme getirilmiştir. "General Sait Paşa´nın Mehdi Seyit İdris´le Görüşmesi (Yemen)" başlıklı yazıyı yine Celal Korkmasov kaleme almıştır.
Asir´e Sait Paşa komutasında 10 tabur gönderilmiştir. Dahiliye Nazırı Talat Bey´in verdiği kesin emre göre, düzenin sağlanması için bütün barışçıl yollar tüketilmeden silaha asla başvurulmayacaktır. Sait Paşa bölgeye ayak bastığında ayaklanmaya dair hiçbir işaret görememiş ve söylentilerin ne kadar abartılı olduğunu anlamıştır. Sait Paşa Seyit İdris´e görüşme teklifinde bulunmuş, Seyit İdris hiçbir zaman Osmanlıya karşı bir hareket içinde olmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak Sait Paşa´nın bölgeye gelmesiyle yanlış anlaşılma giderilmiştir. Yapılacak reformlarla ilgili olarak bölgeye geniş yetkilerle donatılmış vali Mehmet Ali Paşa atanacaktır. Türkiye´de çıkan ilk Rusça gazete Stambulskie Novosti´den alıntları burada noktalıyoruz.
KAYNAK: Mehmet Perinçek- Arda Odabaşı Stambulskie Novosti´de Jön Türk Devrimi
Devam Edecek