Birçok Arap ülkesinde olmamasına karşın, Yemen´de mezar geleneği var. Sana dışına çıktığımız yerlerde de köylerin hemen dışında mezarlıklar görülür.
Yemen´de ölen Türkler için mezarlık yapılsa, kim bilir ne kadar toprak gerekirdi. Bölümü mezarla değil, destanla noktalayalım. Anadolu´da Yemen´in salt türküleri değil destanları da okunuyor. Daha doğru deyimle türküsüz destan, destansız türkü yok...
Şimdi sizlere 1984 yılındaki Halk Kültürü dergisinin dördüncü sayısında yayımlanan Doğan Kaya´nın kaleme aldığı, "Mihrali Bey Destanını yazalım?
MİHRALİ BEY DESTANI
Karapapak-Terekeme Türklerinden olan Mihrali, Tiflis Vilayeti´nin Borçalı Sancağına bağlı Darvas Köyünde doğup büyümüştür.
Daha küçük yaşlarda ata binmeye, silah kuşanmaya başlayan Mihrali, kısa boylu, etine dolgun, kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği, cesareti, mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.
Mihrali, 17 yaşındayken babası Abdullah Ağa´yı kaybeder. Ruslar, Mihrali ve kardeşlerinin uğraşmalarına karşın Abdullah Ağa´nın Müslüman mezarlığına gömülmesine izin vermezler. Karapapakların inançlarına, âdetlerine ters düşen bir yöntemle kendi mezarlıklarına gömerler.
Civar köylerde bulunan Karapapaklar, Çerkezler, Çeçenler, Lezgiler Darvas Köyü´ne gelip başsağlığı dilerler.
Mihrali, o gece rüyasında babasını görür. Babası hiddetlidir. "Utanmıyor musun? Beni o mezarlığa nasıl gömdürdün? Eğer naaşımı kâfirlerin içinde korsan, hakkım sana haram olsun," der.
Mihrali yatağından fırlar. Kılıcını beline bağlar, hançerlerini kuşağının arasına sokar, yanına kazma-kürek alır çıkar. Doğruca mezara gider.
Babasını çıkarır, omuzlar, koşar adım mezarlıktan ayrılır. "Dur, eller yukarı" sözüyle hareketsiz kalır. Nöbetçiler naaşı yere bırakmasını söyler. Mihrali bırakır, ama bırakmasıyla beraber nöbetçilerin üzerine sıçrar. Onları öldürür.
Babasını tekrar omuzlayıp, Müslüman mezarlığına getirir, defneder. Sabah evine gelir. Olup biteni ağabeyi İsa´ya ve annesine anlatır. Kaçıp dağa çıkmaya karar verir. Keçeli Köyünde babasının dostu Ahmet Ağa´nın evinde konuk olur.
Mihrali´nin yaptığını ertesi gün herkes duyar. Tiflis Valisi´nin emri üzerine köy aranır. Keçeli Köyü´ne gittiği öğrenilir. Ahmet Ağa´nın evi kuşatılır. Mihrali evin içinde atına biner, şahlanıp yel gibi ahırdan çıkar.
Mihrali ata binmede çok ustadır. Yörede, at son hızla giderken üzerinde ayakta duracak, gerektiğinde amuda kalkıp bu haldeyken hedefe vuracak kadar usta olduğu anlatılır.
Mihrali İran´a geçer. Olay, Çar 2. Aleksandr´ın kulağına kadar gider. O sırada dağlarda Türk eşkıyalar vardır. Tümünün yakalanmasını emreder.
Mihrali´yi Keçeli Köyünden Hacı Veli Ruslara ihbar eder, İran´a gittiğini söyler. Çar, İran´a name yazıp Mihrali´nin yakalanıp teslim edilmesini ister.
Mihrali burada da İran atlılarının elinden, atlardan birinin üzerine ikinci kattan atlayıp kaçarak kurtulur. Osmanlı topraklarına geçer. Çar, bu kez Osmanlı´ya name yazar. Mihrali peşine düşen Osmanlı atlılarından ikisini öldürür. Yeniden Rusya topraklarına döner. Bu dönüşünde uzun süredir kafasına koyduğu Keçeli Köyü´nden Bahar´ı kaçırır. Yanında bir kadın olduğu için hareket etmesi daha zordur. Birinde onu takip eden eşkıyalar başından yaralar. Bahar´ın parmakları kopar. Mihrali, Bahar´ı güvendiği kişiye bırakıp Osmanlı topraklarına geçer. Bir ihbar üzerine yaralı yakalanır.
Gözlerini açtığında kolları zincire bağlanmış olarak Kars hapishanesindedir. Burada Âşık Ahmet adındaki bir Türk yanına yaklaşır. Mihrali, Ahmet´ten içeriye kazma-kürek benzeri delici malzemelerin sokulmasına yardımcı olmasını ister. O da eşinin karnında, sırtında bunları içeri sokar. Mahkûmlarla bir olur tünel kazar.
Türlü engellerden sonra, ayakları zincirli dışarı çıkmayı başarır. Topuklarından birini keser, zinciri çıkarır. Keçeyle yaralarını sarar, kaçmayı başarır.
Maraşlı Köyü´ne gelir, gelişigüzel bir evin kapısını çalar. İçerdekiler onu tanır, ama o içerdekileri tanımaz. Ev, daha önce öldürdüğü Musa Çavuş´undur. Musa Çavuş´un oğlu ve kardeşleri ona kötülük etmez, aksine, "Sen bizim için Musa Çavuş´sun. Birlikteyiz," derler. Beraber olmaya karar verirler.
Bu sırada 93 Harbi (1877-78) patlak verir. Osmanlılar hem kuzeybatıda hem doğuda Ruslarla savaşır. Mihrali 120 kişilik çetesiyle Ruslara yapmadığını bırakmaz. Ruslar, kendisiyle başa çıkamayınca orduya hizmet karşılığında affeder.
Mihrali´nin gönlü ise Osmanlı´dan yanadır. Affedilirse, Osmanlı´nın safında yer alacağını bildirir. Öneri kabul edilir. Mihrali Çıldır´a gelir. Kendisine binbaşılık rütbesi verilir. Mihrali cephede destanlar yaratır. Kendi kuvvetlerinden on kat güçlü kuvvetlerin içine dalar, yener... Önüne çıkan düşmanı alt edip, 14 bakkaliye arabasını alır, Kars kalesine döner. Aç asker buna sevinir. Kaleye dönerken de düşman kuşatmasını yarmak durumunda kalır. Haberi alan Anadolu Harp Ordusu Başkumandanı Ahmet Muhtar Paşa, Mihrali´yi kutlar. Fakat o sırada Kars kalesini koruyan askerlere kuru gıda yetmez. Muhtar Paşa sonunda çekilme kararı alır. Bunu duyan Mihrali hemen Ahmet Muhtar Paşa´ya çıkar, kararından vazgeçmesini, Kars´ı bırakmamasını söyler.
Mihrali, güvendiği adamlarıyla düşman arazisine girer, haradan 50 at, ahırdan binin üzerinde koyun alır gelir. Sonuçta Kars kuşatmadan kurtulur. Mihrali, Ahmet Muhtar Paşa´nın verdiği her görevi yapar. Düşmanı alır, kaçıyormuş gibi yapıp pusuya düşürür, Gümrü-Tiflis yolu üzerindeki düşman haberleşmelerini keser...
Ahmet Muhtar Paşa, Mihrali´nin bu kahramanlıklarını Padişah II. Abdülhamit´e bildirir. Mihrali´ye iki mecidiye nişanı verilir. Abdülhamit, Mihrali´nin bu destansı kahramanlığından dolayı ona ?Yularsız aslanım? demiştir.
Mihrali, Paşa´dan izin alır, Rus sınırları içine girer. Köyü Darvas´a gelir, ailesini, akrabalarını, öteki Karapapakları toplayıp Osmanlı´ya göç eder.
Kısa süre sonra Ahmet Muhtar Paşa İstanbul´a çağrılır. Mihrak´ da Sivas´a gelir. Bugünkü Acıyurt mezrasında mesken tutar. Mihrali Sivas´ta 40. Hamidiye Süvari Alayı´nı
kurar. Ahmet Muhtar Paşa´dan sonra Erzurum Valiliği´ne getirilen Kurt İsmail Paşa, Bağdat´taki amansız bir eşkıya grubuna karşı Mihrali´den yardım ister, Mihrali olayı çözer. Ünü iyice yayılır...
Bu sırada Yemen isyanı baş gösterir. Dönemin Valisi Mihrali´den de kurtulmak ister. Bu isyanı ancak Mihrali´nin bastıracağını söyler. Padişah kararı Mihrali´ye bırakır. O da, "hayır" demeyi kaçmak diye algılar. Hazırlıklarını tamamlar, Adana´ya doğru yola çıkar. Mihrali Bey´e Yemen´e giderken uğradığı her şehirde, törenler düzenlenir ayrıca kendisine soğuk bir iklimden çok sıcak olan Yemen´e gitmemesi için insanlar ricada bulunurlar. Mihrali Bey bütün bu uyarılara rağmen ?bana orada ihtiyaç var, Padişahıma bu şekilde hizmet edeceğim? diyerek kimseyi dinlemez ve Yemen´e gider.
MİHRALİ BEY YEMEN´DE
Kafkaslarda, Anadolu´da onca acıya dayanan Mihrali, Yemen´in sıcağına dayanamaz. Buna rağmen İmam Yahya´nın üzerine yapılan seferde, en çetin şartlarda mücadele eder. Gençlere taş çıkartacak kadar çevik, bir panter gibi korkusuzca saldırır. Bir akşamüzeri sırtından yaralanır. Zaman içersinde yarası iyileşmekle beraber koleraya yakalanır.
Defalarca düşman kurşunuyla yaralanmasına rağmen o, düşmandan değil, koleradan ölür. Mihrali Bey´e Müşir Ahmet Fevzi Paşa, Ferik Yusuf Paşa, Muhyiddin Paşa ve diğer üst rütbeli subaylar Alay Müftüsünün kıldırdığı cenaze namazından sonra büyük bir üzüntü içerisinde toprağa verirler.
Mihrali Bey´in adamlarının çoğu telef olmuştur. Yüzlerce kişiden üç-beşi geri döner; Yüzbaşı Ahmet, Yetim İsmail, Mahmut Çavuş, Gökçe Çavuş...
Mihrali Bey için iki elin parmaklarını aşan ağıtlar var. Birinden dörtlükler aktaralım:
Nasıl methedelim Mihrali bey´i/ Eyvah Mihrali bey gitti gelmedi/ Düşman mı oldular kahraman sana/ Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Sürmeler çekilir kirpiğe kaşa/ Mihrali Bey o Yemen´e ulaşa/ Günler sıcak olur çıkamaz başa/ Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Kahraman Mihrali Bey bir yiğit kişi/ Ne yazı bellidir ne soğuk kışı/ topladı orduyu otuz bin kişi/ Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Yemen dedikleri gayet sıcaktır/ Konak Mihrali Bey yalan ocaktır/ Ahbabın yarenin dostların çoktur/ Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Ummazdım ki ol Yemen´de kalasın/ Sıcağından böyle bir hoş olasın/ Kars´ın kumandanı Acem balası/ Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Yemen´e de benim ağam Yemen´e /Erdi m´ola Mihrali Bey Yemen´e oy oy/ Kurdu m´ola çadırları çimene çimene/ Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne kime
Ben gidiyom Rüştü Beyim sana bir nişan/ Susuzluktan alayları perişan/ Hiç iflah olur mu Yemen´e düşen
Dünya biliyor ki hiç bir milletin evlatları, Yemen çöllerindeki şartlarda onlar gibi savaşmadı. Destanların en dokunaklısını arkalarında bırakmadı. Ne acıdır ki şimdi o ıssız vadilerde, engin çöllerde, ne mezar taşları ne de ziyaretçileri var?
Kaynak:
1)Mehmet Arif´in 93 Harbini anlatan ?Başımıza Gelenler?
2) Mehmet Niyazi´nin Mihrali Bey Destanını anlatan ? Yemen Ah Yemen?
3)Mustafa Balbay ?Yemen Türkler Mezarlığı?
Devam Edecek