Ahmet ERDOĞDU


GİDİP DÖNEMEYENLERİN HİKÂYESİ ADI YEMEN´DİR ? 8


Değerli okurlar, bu hafta sizlere Mustafa Balbay´ın ? Yemen Türkler Mezarlığı? adlı kitabından aldığımız, eski Cumhurbaşkanlarımızdan Cevdet Sunay´ın Yemen´deki akrabalarıyla ilgili anlattıkları ile uyarıcı olarak kullanılan Gat tiryakiliği hakkındaki bilgileri aktarıyoruz.

        CEVDET SUNAY´IN YEMEN´DEKİ AKRABALARI:

                           "ARTIK DÖNMEYİZ"

Yemen´in başkenti Eski Sana iki merkezden oluşuyor: Türk mahallesi, sur içi...

Her ikisi de Sana merkezinin parçası. Yakın geçmişe dek, bü­yükelçilikler Türk mahallesindeki konutları tercih edermiş. Bu da beraberinde Türk mahallesinin iyi korunmasını getirmiş. Ancak el­çilikler zamanla yeni semtlere taşınınca, Türk mahallesinin payına "alışveriş" merkezi olmak düşmüş.

Türk mahallesine giden ana caddelerden birinin adı Bir el Azep, Yani Bekâr Kuyusu. Anlatılan o ki, bu tarafta Osmanlı dönemin­de çok bekâr asker otururmuş. Yolun gidiş yönüne göre solunda­ki uzun bina, halen polis merkezi olarak kullanılıyor. Sağ tarafta in­sana eski İstanbul´daymış hissi veren binalar var.

Bir el Azep´in polis binasıyla birlikte sola kıvrıldığı yerden ters yöne sapıp, gelişigüzel Türk mahallesinin ilk sokağına girdik...

Sokak küçük bir alanla başlıyor. Sokağa bakan evlerin her biri anlatmaya değer. Özellikle pencereleri... İnsan bir bakışta dört-beş çeşit pencere sayıyor. Günlük yaşam da dışarıya kapalı olduğu için. Eve güneşin doğrudan girmesini sağlayan pencere ayrı, evin içinden dışarıya bakacak pencere ayrı, dış kapıya kimin geldiğini görmeyi sağlayacak pencere ayrı...

Sağımızdaki ilk evin önündeyiz...

Ağzında hiç dişi olmayan, yerel giysili 80 yaşlarında bir kişi kapının önünde oturuyor. Mahallenin en eski sakinlerinden, Hoca ailesinin hayatta kalan en yaşlı üyelerinden Abdullah Hoca´yla tanışıyoruz.

Güler yüzlü, zorlanarak da olsa konuşmayı seven bir kişi. Tanışmadan sonra bizi içeri buyur etti. Yemen´de böylesi durumların olağan hareketliliği... Kadınlar hemen başka bir odaya... Kapılar açıldı-kapandı, konuk odasına buyur edildik...

Abdullah Hoca tarihsel bir giriş yaptı:

"Osmanlı´nın Yemen´e iki büyük seferi var. Biri 16. yüzyılda Portekizlilerin bölgeye geldiği dönemde. Öteki de 18. yüzyılın so­nunda... Bizim ailenin Yemen´deki tarihi 200 yıl öncesine dayanıyor."

Abdullah Hoca, Türkçeyle Arapçayı birbirine karıştırıp geçmiş­lerini anlatıyor:

"Benim baba, büyükbaba, onun babası hep burada doğdu. Bu­rası bizim memleket. Malımız mülkümüz hep burada. Türkiye´de akrabalarımız var. Birinci Cihan Harbinden sonra bazıları gitti. Son­radan bizi de çağırdılar, ama gitmedik."

Abdullah Hoca, "Neden dönmediniz?" soruma şu karşılığı ver­di:

"Bütün düzeni burada kurduk. Bu mahallenin büyük kısmı bizimdi. Parlamento binası yaptıkları yer de bizimdi. Biz sattık. Tür­kiye´deki akrabalarımız da aile büyükleri ölünce bizi çağırdılar, ´Ge­lin, mirasta sizin de payınız var. Biz de ölürsek, ne olur ne biter bel­li olmaz´ dediler. Bizim buradaki varlığımız bize yeter, oradakiler sizin olsun dedik."

Yemen´de Türk kökenlilerle yaptığımız her görüşmede oldu­ğu gibi sohbetin 10-15. dakikasında, sıra sıra çerçeveli fotoğraflar geldi. Baba, büyükbaba, onun babası... Türkiye´deki akrabaların fo­toğrafları...

 

Abdullah Hoca´nın bütün ömrü Sana´daki Türk mahallesinde geçmiş. Son yıllarda yürümekte de zorlandığından kapı önüne gidiş-geliş onun için uzunca bir tur. O, yatağın içine gömüldü; yatıyor. Biz, karşısında bağdaş kurduk, sohbeti sürdürmeye çalışıyoruz.

Abdullah Hoca´nın Türkçesi çok az, Reşat aracılığıyla anlaşıyoruz. Türk mahallesi turuna "İslam Dünyası´nda Kadın" sempozyumuna katılan, ABD´de eğitimini sürdürmekte olan Hülya Hanım da gel­di. Sohbete zaman zaman o da katılıyor. Türkçesi kıt Abdullah Hoca bir ara doğruldu, benimle sohbeti bırakıp Hülya Hanım´a yöneldi, dişsiz ağzıyla, hoş gülümsemesiyle aynen şöyle seslendi:

"Su sıcaaak, oda sıcaaaak, gidelim çabucak..."

Hülya Hanım´ın bir gözü odada, etrafı izliyor; bir yandan da Abdullah Hoca´yı dinliyormuş gibi yapıyor. Abdullah Hoca biraz daha doğruldu, gülümsemesi biraz daha belirginleşti, devam etti:

"Su sıcaaak, oda sıcaaak, gidelim çabucak..."

Hülya Hanım´a sordum:

? Ne dediğini anladınız mı?

Eliyle Hoca´yı gösterip yorumladı:

"Sıcak sıcak konuşuyor işte..."

Hoca ailesi Türkiye´nin 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay´ın da akrabasıymış. O konulara girmek istedik, ama Abdullah Hoca´nın hafızası gidip geliyor, sorularımıza başka yanıtlar veriyor. Oda sıcak, su sıcak dediğine göre aklına gençlik günleri düşmüş olmalı...

Hoca´nın torunlarıyla birlikte evin bahçesini dolaşmak üzere izin istedik...

Abdullah Hoca´nın torunları bahçelerinin çok güzel olduğu­nu söylediler. Çıktık, dış kapının ters yönündeki kapıdan bahçeye geçtik... ilk bakışta nar, elma, kayısı ağaçlarını gördüm... Kıyıda as­malar. Hemen yan binadan Abdullah Hoca´nın kardeşi geldi, Abdülmelik.

O, tarihleri, uzak-yakın akrabaları daha iyi anımsıyor. Sunay´la akrabalığı daha net anlattı. Babası, Cevdet Sunay´ın babasıyla amca çocuklarıymış. Bir çırpıda Kafkaslardan Gazze´ye, oradan Çanak­kale´ye sülalesinin katıldığı savaşları anlattı. Yemen´in kuruluşun­da, Türklerin büyük payının olduğunu söyleyip devam etti:

"imam Yahya, Osmanlılarla anlaşma yapıp bağımsız devlet kur­duktan sonra, baktı elinde yetişmiş adam yok. Yemen´den ayrılmak üzere olan Türklerin çoğuna iyi işler teklif etti. Özellikle askeri iş­lerde, bir de Ulaştırma Bakanlığı´nda çok Türk çalıştı. Yemen´in ilk Dışişleri Bakanı Ragıp Paşa bu kişilerin başında gelir. Ragıp Paşa çok esaslı Dışişleri Bakanlığı yaptı, iki kızı vardı, biri imam Yah­ya´nın oğluyla evlendi..."

Abdülmelik Bey konudan konuya atlarken sıra Cevdet Sunay´a geldi. Cumhurbaşkanlığı döneminde kendilerine çağrı yapmış, "Dönün, size yardımcı olacağım," demiş.

"Burada düzenimizi kurduk, Türkiye´ye gidip yeniden düzen kurmayı göze alamadık. Sağ olasın dedik, kaldık," diyor.

Abdülmelik Bey, babası Muhammed Tahir bin İsmail´in 40 yılı aşkın süre Ulaştırma Bakanlığı´nda önemli işler yaptığını söyleyip ekledi:

"Burayı biz adam ettik..."

 

GAT TİRYAKİLİĞİ NEDİR?

 

Gat, uyarıcı ve keyif veren bir maddedir. Yemenlilerin günlük Gat alemleri vardır. İki üç kişi, önüne koyu yeşil Gat bitkisini alıyor, bitkinin filiz yapraklarını tek tek koparıp ağzına alıyor. Sonra da çiğnedikleri bitkilerin suyunu yanlarındaki tükürük hokkalarına boşaltıyor. Bu hokkalar aynı zamanda kül tablası olarak ta kullanılıyor. Genellikle öğleden sonra başlayan Gat meclisleri beş altı saat kadar sürüyor. Türkiye dahil pek çok ülke, Gat´ı narkotik madde olarak değerlendirip ülkeye girişini yasaklamıştır.

Gat bitkisinin Türkiye´de iyi bilinen cinsleri Papaz külahı ve İğ ağacı. Yaz kış sürgün veren bir ağaç. En geçerli olanı taze sürgünler. Çiğnerken yutmak yok, sadece özsuyunu mideye indirmek gerekiyor. Gat´ı çiğnerken sol yanağa yerleştiriyorlar, bunun nedeni, sol taraf kalbe daha yakın olduğu için Gat´ın etkisini daha çabuk göstermesidir.

Gat´ın Yemenlilerin yaşamındaki öneminin anlamak için şu örnek verilir: Kuzey Yemen´le Güney Yemen arasındaki iç savaşta, öğleden sonra Gat saatlerinde çatışma olmazmış. Bu kurala her iki tarafta uyarmış.

 

 

 

                                                                           Devam Edecek

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51