Ahmet ERDOĞDU


TARİHTE BU HAFTA-ADANA MUALLİMLER VE MUALLİMELER CEMİYETİ


Değerli okurlar, bizleri ilim ve irfanla yetiştirmek için ellerinden gelen her şeyi yapan öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, gelecek nesiller için çabalayan tüm öğretmenlerimize şükranlarımızı sunarız.

Bu hafta sizlere Kurtuluş Savaşı yıllarında Adana´da kurulan Muallimler ve Muallimeler Cemiyeti ile kendisi de bir eğitimci olan değerli yazar Sayın Zeki Sarıhan´ın ?Cumhuriyet Dönemi Eğitimi? ile ilgili yazısını aşağıda sunuyoruz.

 /resimler/2015-11/23/0906260409575.jpg

ADANA MUALLİMLER VE MUALLİMELER CEMİYETİ

Fransızların işgali altındaki Adana, 1921 yılının son günlerinde Çukurova´nın işgal altındaki diğer yerleri gibi boşaltılmış ve Türk ordusu şehre 5 Ocak 1922´de girmiştir. Fransız işgali altında örgütlenemeyen Adana öğretmenleri, bu işgal kalktıktan kısa bir üre sonra Ankara´ daki Birliğe bağlı olarak örgütlenmişlerdir. Bu konudaki ilk habere, Yeni Adananın 12 Şubat 1922 tarihli sayısında rastlanmaktadır. ?Muallimler Cemiyeti hakkında görüşülmek üzere Adana´daki bütün muallim efendilerin, 15 Şubat 1922 günü akşamı Numune Mektebine gelmeleri?ni isteyen bir duyuru yayınl­anmıştır. Duyuru, toplantı günü yayımlanan nüshada da tekrar verilmiştir. 16 Şubat tarihli aynı gazetede, yapılan toplantının sonucu yayımlanmıştır. Buna göre, merkezde bulunan öğretmenlerin bir kısmı, yapılan çağrı üzerine Merkez Numune Mektebinde topla­narak görüş alışverişinde bulunmuştur. Mesleki cemiyetlerden özel­ikle Muallimler Cemiyetinin kurulmasının gereği hakkında Maarif Müdürünün verdiği bilgiler üzerine, Muallime ve Muallimler Cemiyeti tüzüğü esas olmak üzere Adana´da da bu tarzda bir dernek kurulmasına karar verilmiştir. Seçilen geçici bir kurul tarafından Adana çevresinin irfan konusundaki ihtiyacı dikkate alınarak mer­kezi Adana´da bulunan yeni bir dernek tüzüğü yazılması ve gelecek Salı günü derneğin kuruluşunu onaylamak üzere merkezde bulunan bütün öğretmenlerin Numune Mektebinde toplanmaları kararlaştırılmıştır.Anadolu kentlerinde olduğu gibi Adana´da da kadın ve erkeköğretmenlerin örgütlenme girişiminde oldukları, Yenigün´ün 27 Şubat 1922 tarihli Taşra Haberleri sütununda yayımlanan kısa bir not olarak da yer almıştır.

2 Mart 1922 tarihli Yeni Adana, Adana mektep muallimlerinin, Muallimler ve Muallimeler Cemiyeti adıyla bir dernek kurduklarını haber vermekte ve yönetim kurulu başkanlığına Sultani Tarih Öğretmeni Ali Haydar, katiplik ve  veznedarlığa Numune Mektebi Müdürü Asaf ve İdadi muallimlerinden Cemil Beylerin seçildiğini yazmaktadır. Habere göre dernekte kadın öğretmenler ayrı bir şube teşkil edeceklerdir. Gazete ?memleketimiz irfan hayatının terakki ve külüne yegâne amil olan muhterem ve nezih kalpli muallimlerimizi? tebrik etmekte ve onlara başarılar dilemektedir. Gazetenin aynı sayısında dernek, o akşam genel kurul toplantısı için Sanayi Mektebinde öğretmenleri toplanmaya çağırmaktadır.

Bu ilde ilk sayısı 3 Mart 1922 tarihinde yayımlanan on beş günlük Millî Mefkûre adlı dergi, Muallimler Cemiyetinin mürevvici (yayın organı) olduğunu bildirmektedir. Dergide derneğin tüzüğü de yer almaktadır. Derneğin bu tüzükle 2 Mart 1922´de valiliğe kuruluş bildirimini verdiği yazılmıştır.

/resimler/2015-11/23/0908336818425.jpg

Öğretmenler Günü Vesilesiyle:

CUMHURİYET DÖNEMİNDE EĞİTİM

Tarih sınırlaması:

Cumhuriyet döneminden kast edilen Türkiye Cumhuriyetinin 29 Ekim 1923´ten başlayan ve İkinci Dünya Savaşı´nın bitimi olan 1945´e kadar süren 22 yıllık kuruluş dönemidir.  Bu tarihi, Atatürk´ün 1938´deki ölümüm tarihiyle sınırlayan veya CHP´nin iktidarı Demokrat Partiye devrettiği 1950´ye kadar uzatanlar vardır.

Konu sınırlaması:

İster Cumhuriyetin ilanından Atatürk´ün ölümüne kadarki 15 yıl, ister 1950´ye kadarki 27 yıl alınsın, Cumhuriyetin eğitim politikaları ana noktaları açısından Cumhuriyet döneminin çeşitli aşamalarında belirlenip yerleşmiş ve bazı değişikliklerle uzun süre devam etmiştir. Bu yazıda Cumhuriyetin kendisinden önceki eğitim sisteminden neler aldığını, onu hangi siyasi koşullarda geliştirdiğini ve kendisinden sonra neleri kaybettiğini anlatmaya çalışacağım.

Eğitim´le siyasi iktidar ilişkisi:

Tarihin her döneminde ve her ülkede eğitim, siyasi iktidar tarafından belirlenir. Bir üst yapı kurumu olan eğitim, iktidarda bulunan sınıfın ihtiyaçlarına göre ve onun çıkarları doğrultusunda güdümlenir. Bu iktidarın gücü ne kadar güçlü ise onun eğitime verdiği biçim de o kadar kesin olur.  Kamuoyunun güçlü olduğu ve koalisyonlarla yönetilen ülkelerde ise eğitim az çok çeşitli sınıfların ve siyasetlerin uzlaşması izlerini taşırlar.

Cumhuriyet dönemi iktidarının sınıfsal ve siyasal özellikleri:

Cumhuriyet döneminde askerler, sivil aydınlar ve yerel eşraf iktidardadır. 23 Nisan 1920´de seçilen ilk Meclis´te temsil edilen bazı sınıfların ve ideolojilerin mensupları, 1923´te yapılan ikinci seçimde geniş ölçüde tasfiye edilmiş, 1925´te Doğu İsyanı nedeniyle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmış, muhalif basın yasaklanmış, dolayısıyla devleti Cumhuriyet Halk Partisi tek başına yönetmiştir. 1930´da kısa süren Serbest Fırka denemesi de başarısızlıkla sonuçlandığı için 1945´e kadar Türkiye Tek Partili bir cumhuriyet olarak yönetilmiştir. Dolayısıyla eğitim politikalarının çeşitli sınıfların ve siyasetlerin uzlaşmalarıyla belirlendiğini söyleyemeyiz.

Cumhuriyet eğitiminin devraldığı miras:

Cumhuriyet dönemi yalnız eğitimde değil, parlamenter sistemde, sosyal yaşamda, hukukta ve benzeri birçok konuda önemli atılımların yapıldığı bir tarih aralığı ise de 1923´te her şeye yeniden başlanmış değildir. Cumhuriyet dönemi gerçekte, Türkiye´nin Tanzimat´la başlayan ve günümüze kadar süren modernleşme veya Batılılaşma hareketinin bir aralığıdır. 1839 Tanzimat Fermanı´ndan 1923´e kadar geçen 82 yıllık sürede, Çağdaşlaşmazsa yok olacağını anlayan Türkiye daha önce askerlik ve tıp eğitiminden başlayarak giriştiği yenileşme hamlelerine girişmişti. Yalnızca eğitim açısından alacak olursak, 1845 ebe okulu, 1848´de ilk erkek öğretmen okulu, 1859´da kız ortaokulu, 1870´te de ilk kız öğretmen okulu açılmıştı. Bundan bir yıl önce (1869) kabul edilen Maarifi Umumiye Nizamnamesi 6-11 yaşları arasındaki tüm erkek ve kız çocukları için ilköğretimi zorunlu kılmıştı. 19. Yüzyılın son 30 yılı içinde üniversite açılma denemeleri yapılmışsa da bunlar devam edememiş, fakat 1900 yılında açılan üniversite devamlılık göstermiştir. 1908 Meşrutiyeti, Cumhuriyet kadar olmasa da Türkiye´nin siyasi, sosyal ve eğitim hayatında kalıcı izler bırakmıştır. 1913´te kız liseleri açılmış, kızların üniversiteye devam hakkı da 1914´te gerçekleşmiştir.  Kızlar için Güzel Sanatlar Okulunun açılması da aynı tarihtedir.

Bir zamanlar topraklarının çoğunluğu Avrupa kıtasında olan, bu topraklar Birinci Dünya Savaşı´na kadar gittikçe küçülmekle birlikte hâlâ bir Avrupa devleti sayılan Türkiye, giriştiği reformlarla kültürel ve sosyal hayat bakımından da Avrupalı olmaya çalışmaktadır. Modernleşme Selanik gibi Batı´daki kentlerde başlamış, İstanbul ve İzmir gibi kentlerin üst sınıflarını sarmasının nedeni, bu kentlerin Hıristiyan azınlıkların da yaşadığı yerler olmasıdır.

Tanzimat ve onu izleyen on yıllar içinde Türkiye´de üç eğitim sistemi belirmiştir. Bunlardan birincisi gitgide güçten düşmekle birlikte geleneksel medrese eğitimidir. İkincisi bugünkü devlet resmi eğitimin temeli olan modern eğitimdir. Üçüncüsü ise yarı sömürgeleşme döneminin ürünü olan yabancı okullar ve yabancı dille öğretim yapan okullardır.

Cumhuriyet eğitiminin hamleleri:

Cumhuriyet döneminin eğitim açısından belirgin özelliği bu üç eğitim sisteminden medrese eğitimine bütünüyle son vermesi, yabancı dille öğretimi sınırlaması, bunun yanında ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite, öğretmen okulu gibi eğitim kurumları yoluyla çağdaş eğitimi yaygınlaştırmaya çalışmasıdır. 1 Kasım 1922´de Padişahlığın, 3 Mart 1924´te Halifeliğin, Şer´iye Vekâletinin kaldırılması, Şer´iye Vekâleti´ne bağlı olan eğitim kurumlarının Maarif Vekâletine bağlanması, laik eğitim açısından Cumhuriyet devriminin en önemli atılımıdır. 1928´de kabul edilip 1 Kasım 1929´da yürürlüğe konulan Latin alfabesi ise eğitimi kolaylaştıran en önemli araç olacaktır. Atatürk´e yeni harflerin öğretmesi nedeniyle Muallimler Cemiyeti başöğretmenlik unvanı vermiştir. 1982´den beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 

Bunların yanında eğitimin ideolojisi nerdeyse yeniden inşa edilmiştir. Arapça ve Farsça dersleri kaldırılmış, okullarda din dersleri verilmez olmuş, daha da önemlisi Türk milliyetçiliğine dayalı yeni bir eğitim anlayışı devletin yeni eğitim politikası haline gelmiştir. Dil Devrimi adı verilen dilde Türkçülük akımı da bunun bir parçasıdır. Tarih kitapları yeniden yazılmış ve Atatürk tarafından 1930 başlarında Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ortaya atılarak bunlar bir süre devletin resmi dil ve tarih görüşü olmuştur.

Türkiye´nin Atatürk´le bütünleştirilmesi, Türkiye devletinin 29 Ekim 1923´le başlatılması, ondan önceki zamanların (Kurtuluş Savaşı dönemi hariç) neredeyse karanlık devirler sayılması Cumhuriyet döneminin bir ürünüdür. Resmi bayramlar, onun hayatıyla ilişkilendirilmiştir. 23 Nisan onun topladığı Meclis´in açılış günü, 29 Ekim cumhurbaşkanı seçildiği gün, 30 Ağustos başkomutan olarak zafer kazandığı gün, 19 Mayıs ise Samsun´a çıktığı gündür.  Eğitime rengini veren Kemalizm veya Atatürkçülük, önemli bir şehirli orta sınıfın ve aydınların dünyaya bakışını biçimlendirmiştir ve günümüzde de varlığını sürdürmektedir.

Cumhuriyet eğitiminin toplumsal psikolojiye en önemli katkısı, millette kendine güven duygusunu geliştirmesidir. Laiklik ise modern yaşam tarzının adı olmuştur.

Atatürk´e göre cumhuriyetin temeli kültürdür. Batının laik değerleriyle donanmış bir toplum yaratabilmek için Cumhuriyet dönemi hükümetleri, eğitimi yaygınlaştırmaya, okulların ve öğretmenlerin sayısını artırmaya çalışmıştır. 1929´da herkese okuma yazma öğretmeyi amaçlayan ?Millet Mektepleri?, okuma-yazmanın işlevsiz kalması nedeniyle umulan sonuçları vermemiştir. Yetişkin nüfusu eğitme görevi Halkevlerine verilmiştir. Ancak 1940 yılına gelindiğinde Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel´in Meclis´te verdiği rakamlara göre, kent nüfusunun yüzde 25´i, köy nüfusunun ise yüzde 75´i ilköğretim imkânlarından yoksundur.

Kemalizm´in ve modern yaşama biçimlerinin genel nüfus içinde oranı yüzde 15´i geçmeyen kent nüfusuna sıkışıp kalması, hükümetleri yeni çareler aramaya götürmüştür ki bunların en önemlisi Köy Enstitüsüdür. 1936´da Eğitmen Kurslarının açılmasıyla başlayan bu girişim 1940´ta köye eleman yetiştirecek Köy Enstitülerinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Başlarında İlköğretim Genel Müdürü, iş öğretmeni İsmail Hakkı Tonguç´un bulunduğu eğitimcilerin yaratıcı bir ürünü olan Köy Enstitüleri, köye ekonomik olarak kalkındırırken Kemalist değerlerin de köye ulaşmasını amaçlamaktaydı. 1933´te Darülfünun´un lağvedilerek yerine rejimle birlikte yürüyecek Üniversite´nin açılması, konservatuar kurulması Cumhuriyet döneminin eğitim ve kültür politikalarının ürünüdür. 

Eğitim ve kültür politikalarının değişime uğraması:

1938´de Atatürk´ün ölümü, İsmet İnönü´nün cumhurbaşkanı olması, eğitim ve kültür politikalarında da bazı değişimlere neden olmuştur. 1939´da Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel döneminde Yunan ve Latin klasikleri başta olmak üzere Batı ve Doğu klasiklerinin Türkçeye çevrilmesine başlanmış, Türkçü-milliyetçi ideolojinin yerini ise hümanizm almıştır. Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisinden bu dönemde vazgeçilmiştir.

1945´ten sonra ise geçmişten beri savunulan politikalarda bir kırılma yaşanmış, Komünist bir gençlik yetiştirdiği gerekçesiyle Köy Enstitüleri kadroları ve programları değiştirilmiş, üniversitedeki solcu hocaların görevine son verilmiş, bunların yerini Alman ırkçılığından esinlenen yeni bir Türk milliyetçiliği almıştır. 1950´de iktidara gelen Demokrat Parti, gitgide muhafazakârlaşan CHP´den devraldığı devlet ve toplumu hem daha da muhafazakârlaştırmış, hem de dünyanın yeni yükselen emperyalisti ABD´nin müttefiki haline getirmiştir. Halkevlerini kapatmış, zaten içeriği değiştirilmiş oylan Köy Enstitülerini de 1954´te klasik ilk öğretmen okullarına dönüştürmüştür. Batı ile işbirliği Türkiye ekonomisini canlandırmış, Türkiye´de kapitalizm hızla gelişmeye başlamış, bu durumun sonucu tarımda makineleşmenin artmasına ve kentlere göçü hızlandırmış, okulların ve okuryazarların aratmasına da sebep olmuştur.

Cumhuriyet döneminin eksiği:

Cumhuriyetin kurucu iradesinin Türkiye´yi çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak gibi bir ideali vardı ve bu eğitim ordusundan bekleniyordu. Atatürk´e göre milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdi. Öğretmenler fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeliydiler.

Bugünkü Türkiye´nin durumu göz önüne alınırsa bu kurucu iradenin önemli bir iz bıraktığı fakat amacına ulaştığı, söylenemez. Bunun elbette bir hayli temel nedenleri vardır. Toplumların yapısını değiştirmek kolay değildir. Ancak yazı konumuzla sınırlı tutmak kaydıyla, bunun başta gelen nedeni, Cumhuriyet´in kuruluş döneminde siyasi iradenin yalnız emekçi kitleleri değil, öğretmenleri de yönetime ortak etmeyişidir. 1918´de başlayan Mütareke döneminde hem İstanbul, hem Anadolu´da oldukça faal olan öğretmen örgütlenmesi, Kurtuluş Savaşı´ndan sonra bakanlığın bir organı haline dönüştürülmüş, 1930´larda ise varlığına tamamen son verilmiştir. İşçi, köylü ve diğer sınıf ve tabakaların, mesleklerin pasif bırakıldığı bu dönemde öğretmenler de devrimi derinleştirememişler, kendini dondurmuş bir ideolojiyi tekrarlamakla yetinmek zorunda kalmışlardır. Köy Enstitülerinde filizlenen halkçılık düşüncesi ise farkına varılır varılmaz yok edilmiştir.  (Ankara, 20 Kasım 2015)    

Kaynak: Zeki SARIHAN ?MİLLİ MÜCADELEDE MAARİF ORDUSU? s. 319-320

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00