Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


HASAT ZAMANI

Dışarda yaz yağmurundan hallice damlalar. Şehir yıkanıyor. Oysa buğday biçim zamanı bu aralar. Yağmur istenmez. Önemlidir her bulut. Uykulardan uyanılıp hava koklanır daha sık. Kritik ve anlamlıdır hasat zamanı. Emeğin, ekmeğin, yaşamın, geleceğin ekimi


  Ekin zamanı,

 Emeğin toprağı okşadığı,

Toprağın bereket olduğu,

Bereketin yaşam sunduğu,

Yaşamın bir gün toprağa karışacağı,

Üzerinde bir hayat canlanacağı

Zaman,

Ekim Zamanı.”

 İşte böyle zamanların yazması oyalı, kundurası boyalı kokularını hatırlatayım istedim sizlere de. Henüz hiçbir şeyin kirlenmediği zamanları. Hint incirlerinin kendiliğinden bittiği, maya (incir) ağaçlarının serinlik verdiği, küncü (susam) demetlerinin öbeklendiği, ineklerin  akşam üzeri otlaktan geldiği, sıtma (okaliptus) ağaçlarının gölgesinde devrilindiği, yufka ekmeğin arasına kuru çökelek çomaç (dürüm) edildiği zamanlardı. Basma elbiselerden yeşil sabun kokusu gelirdi. Elektrik gelene kadar gaz lambasının ışığı yeterdi herkese. Sofada asılı tel dolapta süzme yoğurt saklanırdı bez torbanın içinden suyu damlayan. Yıldızlar vardı gökyüzünde say say bitmeyen. Küçük ayı, büyük ayı gülerdi sanki cibinlik altındaki esintide. Çocuklar kucaklarına astıkları çıkınlarda buğday ya da pamuk satarlardı bakkala, düdüklü şeker veya leblebi tozu karşılığında. Kenger sakızının en çok yakıştığı Gülbahar bile kocasına karpuzun göbeğini kendine de ikram etmediği için küserdi yalnızca. Kulağına küpe diye ip geçirilen çocuklar bir tavuğun peşinde koşarlardı. Genç kızlar ilk oyalarını sıçan dişinden yaparlardı. Delikanlılar, ilk saç traşlarını köyün en yaşlısına olurlardı. Hayatı paylaşan insanlar farklı horoz sesinde aynı sabaha uyanırlardı. Birlikte ekmek yaparlardı, sağılan sütlerden yayık ayranı çırparlardı, bir dutun altına yayılan çulu (kilim) birlikte dokurlardı. Ot dövmeye, pamuğa, başak toplamaya giderlerdi. Haftada bir çerçi gelirdi. Kızlar, çeyizlerine işleyecekleri oyaların renkli boncuklarını, genç anneler çiçekli şalvarlıklarını seçerlerdi. Sabah azık bohçasına konacak yemeğin telaşına akşamdan düşerlerdi kaynanalar. Bilinen en kral tatlı cevizli sucuktu ya da hadi bilemediniz iki bisküvi arasına konmuş lokumdu. Perşembeden bayrak dikilir dikilmez davulcu vurmaya başlardı düğün tokmağını. Okuntu (davetiye) gönderilirdi hatırı sayılacak yaşta olanlara. Yemek kazanlarında kaynatılan yüzük çorbası tüm köye dağıtılırdı. Gelin alınınca da köy meydanında halay kurulurdu. İki yanında gelin telleri olurdu o zamanki gelinlerin. Cenazelerde aynı ağıt yükselirdi her evden.

 Bunların bir çoğu artık yok. Birlikte yaşamanın verdiği mutluluğun en masum, en olağan, en sıradan halleri. Bir umutla ekilen tohumların gövermesini bekleyen güzel  ülkem. Vaktiyle kurtuluşun ümitlerinin yeşertildiği  19 Mayıs sabahını düşün. Güneşe uyanılan sabahı. İyi düşün Türkiye. Tam ortasındasın hasat zamanının. Ne ekersen onu biçeceksin. Geçmişini unutma, unutma ki gelecekte olmasını dilediklerini gör. Sana yaşatılanları düşün vaad edilenleri , sunulanları değil. Anıtkabir'in duvarında yazılı olan cümleyi  unutma: Alınacak tek bir karar vardı. Hakimiyet-i milliyeye müsterit, müstakil yeni bir Türk devleti kurmak.”  Milli varlığı sona ermiş sayılan bir milletin istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu, bugün ulaşılan sonucun asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli olduğunu, bu sonucu Türk gençliğine emanet ettiğini anlattığı Nutuk'u hatırla.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92