Zeynep Kural-İNCE DOKUNUŞLAR


HAYIRLI RAMAZANLAR


Geçen hafta İstanbul´dan misafirimiz vardı. Aslında kökeni Niğde´ye, bizimkilerin oraya yaylaya çıktığı yıllara dayanan, evlerini kiraladığımız, o zamandan beri de dostumuz olan ailenin kızı. Adana´ya yaz sıcağının çöktüğü Mayıs sonunda, ansızın yağan yağmurlu bir günde, ailenin kızları toplandık, ablamda balkondayız, bu zamanlar gidilen yayla yıllarından başlandı, kışlara denk gelen ramazanlara kadar uzadı sohbet.  Çay, eski günlerle demini aldı, bizse, toprak kokusuyla.

O zamanlar Adanalıların bir kısmı Niğde´ye giderlermiş yazları yayla diye. Ailem de ilk ?50´li yıllarda çıkmış, hatta, ablamın biri 1955´te orada doğmuş. Sonra aradan bir zaman geçmiş, ben yedi aylıkmışım, babam ?hadi? demiş. Tek çocuk olan kendi önde, annem ve yedi çocuğu arkada, benim hayal meyal hatırladığım Niğde yılları yeniden başlamış.

Cadde üstünde, kocaman bir evmiş ve her birinden ayrı kokunun geldiği çeşit çeşit elma ağaçlarının, farklı tonlarda kayısıların, zerdalilerin, kulaklarına küpe yaptıkları kirazların olduğu kocaman da bir bahçesi varmış. En büyüğü üniversiteye yeni başlayan olmak üzere arada ikişer yaş fark olan kardeşlerim, odalarındaki pencerelerden ellerini uzattıklarında vişne ağaçlarının dallarını tutabilirlermiş. Böyle bir ortamda birbirine komşu bu iki ailenin çocukları, -hepsi de akran olunca, anında tanışıp, kaynaşmışlar. Aynı fakülteye gittiklerini öğrenen büyükler, masa kurup birlikte ders çalışırlarmış, ortanca oğlanlar, tiyatro çalışıp, sokakta sahne kurup, mahalleliye oyun sergilerlermiş, kızlar, yazlık elbiselerini giyinip, İstasyon´a doğru giderlermiş. Kaldırım kenarlarından kaynak sularının (buna kadarak diyorlar) aktığı Niğde sokaklarında gezinirlermiş. Benim aklımda kalansa, beş yaşımdayken o buz gibi kaynak sularında oynadığım için hastalanıp da götürüldüğüm doktorun muayenehanesi, bir de annemin kışlık diye kaynattığı, kirece yatırarak yaptığı elma, ayva ve vişne reçellerinin rayihası.

Günümüzde yaşananların yerine, onların zamanındaki sakinliğin, huzurun keyfini dinlediğimiz, bana bir masal tadı veren, kızıma ise inanılmaz gibi gelen hatıraların arasında kalmış böyle bir yaşamı dinlerken, o zamanlara sadece bir bebek olarak tanık olabildiğim için hayıflandım doğrusu.

Ama işte senelerce yazları gidilip, okul başlamazdan hemen önce dönülen Adana´daki evimizde bu reçellerin sofraya konduğu ramazanları gayet iyi hatırlıyorum. Gerçi, ?Bankalar neden para basıp, aç insanlara dağıtmıyor?? diye soracak kadar da küçük yaşlardayım o vakitler. Portakal kabuklarının sobanın üzerinde kurutulduğu bir evdi bizimki. Gece bekçisinin düdüğüne, ramazan davulcusunun namesinin karıştığı sahur zamanlarında annemin ne zaman kalkıp da o sobayı yaktığını bilmezdik hiçbirimiz. Çoktan ocağa koyduğu pilav tenceresiyle, her yemeği yemeyen, titiz babamın gönlünü hoş tutmak pahasına taze taze pişirdiği çiğ böreği hangi ara sofraya getirdiğiyle de ilgilenmezdik. Gözünü ovalayarak bu masada yerini almak için kendilerinin de uyandırılmasını tembihleyen kardeşlerin yaşadığı  bu evin en küçüğü olarak, kaçırmak istemediğim bu keyfin damağımda kalan etkisiyle uyanıp, son anda da olsa salona koşar, yetişirdim ucundan da olsa bu sofraya. İftar zamanları ise bakkaldan sıcak ekmek almaya gitmek konusunda da hep  didiştiğimiz küçük ağabeyime rağmen eğer kaçamazsam bu görevden, tek tesellim bu arada sokaktan geçen simitçiden aldığım yağlı yavan olurdu. ?Allah ne verdiyse? diyerek içi doldurulan tabakların komşuya götürülmesine ise gönüllü talip olurdum, çünkü o sıcacık evlerden yayılan huzur dolu kokular çok hoşuma giderdi. Koşa koşa eve dönerek, radyodan, ?Adana için iftar zamanı? anonsunun beklendiği, yetmeyip üzerine bir de ?top da atılsın? dendiği, daha masaya oturmadan çayın demlendiği, hoşafın tanelerinden kaçamak yapıldığı o an´lara yetişirdim. Böyle bir evde büyüyen ve böyle bir yaşamdan kök salan bir kız olarak en sevdiğimdi, dualarla, birlik ve beraberlikle, nefislerin terbiye edilerek oturulduğu bu masa başı zamanları.  

İşte biz o balkonda, yine böyle bir masa başında o zamanları konuştuk o gün. Nice yazları, kışları, ramazanları, bayramları geçirmiş altmışlı yaşlarında ablamlarla, onların gençliğine, benim de onlardan masallar dinlediğim çocukluk yıllarıma gittim yeniden. O yıllardaki güzellikleri, bugünden farklı olan her şeyi çok özlediğimizi hissettik. İyiliklerin, gönül doygunluklarının çoğalmasını dilediğimiz her an gibi, bu ramazan da özlediklerimize kavuşacağımız, sağlık, afiyet, huzurla geçirdiğimiz, nefsimizin terbiyesine zemin hazırlayan hayırlı zamanlara vesile olsun.

Nurettin Çelmeoğlu
6.06.2016 17:11:53
İklim sadece meteorolojik değil, sosyolojik ve biyolojik olarak da değişti. ben bu değişimlerden rahatsızlık, yazıdaki ifade güzelliği ve zaman içinde yolculuk başarısından da mutluluk duydum. Mayıs sıcağındaki yağmur vardı ya hani; onun gibi bişey...

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51