Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE


İnsan, tarih boyunca, kapitalist güçlerin emperyalist anlayışlarına karşı durmaya çalışarak, içgüdüsel özgürlük istekleriyle mücadele etmişken, birileri sürekli önüne çıkarak, onu bir disipline, otoriteye bağlılığa, kurallar bütünü içinde sıkıştırmaya çalışmış. Yaratılışı gereği özgürlüğü tatmayı şiddetle arzulayan insan, bu otoriter güçlerle mücadelesine devam ederken, güç odaklarının ellerinde bulundurdukları orantısız güçle mücadelenin zorluğunda, bir süre sonra bilinçli olarak, öğretilmiş çaresizliğin esaretinde tembelliğe alıştırılmış.  Bu durumda da Tıpkı Pavlov´un köpeği örneğinde olduğu gibi, bilinçli, programlı baskılarla içgüdüsel davranışları ve daha da ileriye giderek beyni kontrol altına alınıp, refleksleri değiştirilen insan, temel yaşamsal ihtiyaçlarının temininde kalmasının sağlanmasıyla, kolay, zahmetsiz ve acısız olduğunu değerlendirdiklerini seçmeye zorlanmış.

Günümüzde reddedilmeye çalışılan, milli eğitim müfredatından çıkarılan Darwin de insan davranışlarının bu şekilde kontrol altına alınıp, kolaylıkla yönlendirilebilmesiyle, haklı çıkmış oldu. Tembelleştirilen insanın, içgüdüsel özgürlük algısı da değişim göstererek, tembelliğin kolaylığında ve biat kültürünün kendisine sunduğu basit temel ihtiyaçlar yönündeki kazanımlarında, kendini teslim etmeye başladı.

Paganlıktan bu yana önemli otorite olan, tanrı kavramıyla tanışan insan, doğaüstü inancın muhteşem yaratıcılığında, kendini korkularla dolu bir sınırlamalar ve biat anlayışı içinde buldu. Aslında her yönden kendisi kaybettiği halde, korkunun egemenliğinde ve her zaman var olan güç odaklarının acımasızlığa bürünmüş istekleri doğrultusunda, davranışlarını düzenlemek ve itaat etmek gereksinimi duyan insan, her geçen gün kaybetmeye ve elindekiler kısıtlanarak daha çok itaate ve dolayısıyla yetinmeye, şükretmeye alıştırılırken, birileri, gücünün yarattığı eşitsizliğin avantajında giderek güçlendi.

Paganlığın ardından gelen tek tanrılı dinlerde de durum çok fazla değişmedi. Sorgulamadan kayıtsız, şartsız inancın gerekliliğine, gücü elinde tutanların, tüm dönemlerinde var olan döneminin güçlü iletişim imkanlarını kullanarak ve yoğun baskı ile kabule zorlamasıyla insan, kendini günümüz kaos ortamı içinde buluverdi. Üstelik kaybetmişliğinin tarihselliğinde, diğerleri olarak gördüklerince, yine suçlu olarak kendisi gösterildi. Öyle ya beyni vardı ve kullanması gerekiyordu.

Her türlü zorluğa rağmen, beynini kullananlar olmadı mı? Tabii ki oldu. Ancak beynini kullananlar için de derhal bir tedbirler zinciri oluşturularak, üretilen ideolojilerin sapkınlaştırılarak oluşturulmuş doktrinleriyle, insan, oluşturulan felsefe ortamında, kendini yeniden, düşüncenin özgürlüğünde olduğunu sandığı, üretilmiş yeni biat kavramlarının etkisinde ve kontrol altına buldu. Üstelik üretilen ideolojilerle oluşmuş doktrinler doğrultusunda, farklı algılara yönelik yetiştirilen ve yine bu ideolojilere sarsılmaz inançlarla bağlanan insan, diğerleri olarak gördükleriyle, özgürlük kavramının tanımın, detaylarının farklılıklarında geliştirilen öğretilerle ayrışıma zorlanarak, kavramsal kavgalarla buluşturuldu. Kazanan mı? Tabii ki yine güç odakları oldu ve insan doğal olarak gelişen terör sarmalı içinde boğulmaya zorlandı.  Düşünün ki insanlık, özgürlük için, diğeri olarak gördüklerinin özgürlüğünün kısıtlanması üzerine savaşımın tezatlığını yaşıyor. Bunu da üretilmiş ideolojik kavramların diyalektiğinde yapıyor. Yani sürekli tez ve antitez üreterek, varmaya çalıştığı gerçekliğin derinliğinde, esasen var olan gerçeklerden, üstün çıkma hırsıyla üretmeye devam ettiği saçmalıkların kısır döngüsünde, giderek daha çok uzaklaşıp, kendi özgürlüğünü kısıtladığının farkına varmıyor.  

Kavramların anlamlarıyla oynanarak, insanların, aslen kendisi ve geleceği için en etkin yaşam tarzını sunabileceği kavramlarla tanımlanan, yönetim şekillerinden de korkması sağlanarak, bunları geliştirmesi engelleniyor.

Bir zamanlar ortaya çıkmış olan anarşist kavramı, devlet terminolojisinde sadece karışıklık çıkaran olarak tanımlanırken, esasen kendini yönetebilen toplum olma yönünde, fikirlerin gelişmesinin de önü tıkandı. Çünkü her türlü toplumsal otoriteye, tahakküme, hiyerarşiye, güce karşı durarak, tamamen insanlığın özgür yaşamı yönünde fikirler ortaya koymaya çalışan ve öz yönetimle düşünmeyi becermesi için, yaratılışında kendine sunulan beynini kullanmasıyla, kendi özgür yaşamında diğer insanların da özgürlük sınırlarını kabul edebilen düşünsel bir insanın varlığı, güç kazanmak isteyenlerin ve diğerlerini bu uğurda kullanmaktan çekinmeyenlerin, maksatlarıyla çelişti.

Günümüzde küresel ve bölgesel dengelerde yaşananlarla, hayatımıza yer etmiş olan jeostratejik, jeopolitik kavramlarının tamamında, özgürlük gibi bir kavramın anlamı tamamen unutturularak, insanların, öğretilmiş çaresizliğin pençesinde kendine sunulanlarla yetinmesi ve hatta bu uğurda, basit temel ihtiyaçlarına yönelik kazanımları için, birbirlerini yok etmesi sağlanıyor.

İnsanlığın beyni, tarihsel yaşanmışlıkta din dâhil her türlü otoritenin ortaya koyduğu doktrinlerle, biat kültürünün etkisinde, sinsice ve mükemmel bir stratejiyle özgürlüğü unutup, kendisine layık görüleni kabul etmeyi özgürlük olarak algılayıp, şükretmeyi, en büyük fazilet olarak tanımaya başladı.

Oysa bu anlayışla, beyninin gücüyle çözebileceği, evrenin, sınırsız bilgi kaynağındaki öğretilerle, kendisine en büyük fazilet olarak sunduğu özgürlüğün güzelliklerini, başkalarının refahı yönünde tercihiyle, biat kültürü uğruna kaybetti.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51